Ergenekon hayaleti...

Kemal Okuyan'ın “Ergenekon hayaleti...” başlıklı yazısı 09 Haziran 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Ergenekoncular ve bölücüler var…”

İki iddiayı birleştirince bu sonuç çıkıyor.

Milyonlarca kişinin hareketlendiği devasa büyüklükteki bir toplumsal olaydan duyulan rahatsızlığın ifadesi…

Erdoğan’ın yaklaşımından bir farkı yok. Masumlar ve Ergenekoncular… Masumlar ve bölücüler… Ya da… Çevreyle ilgili haklı talepler ve bunu siyaseten istismar edenler…

Daha önce çok yazdım, bu çaptaki bir hareketlenmeyi herkes etkilemeye çalışır. Herkes kendine yontmak ister. Sermaye grupları, medya, yabancı ülkeler, siyasi partiler, siyasi figürler, cemaatler… Kötü-iyi demiyorum, doğal diyorum. Ancak bütün bu çabalar, dinamiğin itici toplumsal karakterini kolay kolay değiştirmez.

“Kalpaklı Mustafa Kemal bayrakları…”

Ergenekoncuların varlığına kanıt olarak bu gösteriliyormuş…

Kürtlerin eşitlik taleplerini Amerikancılık diye kestirip atmaktan ne farkı var bunun?

Hareketlenmenin bir an önce sönümlenmesi için yapılmıyorsa bu tür değerlendirmeler, tamamen olayların dışından bakmanın ürünü olabilir ancak.
Ne Ergenekonu!

İnsanlar, özellikle gençler, AKP’ye karşı tepkilerini, AKP’nin sistematik olarak saldırdığı kimi sembollere sahip çıkarak gösteriyorlar. Burada Ergenekonculuğu bırakın, geleneksel anlamda bir Kemalizm de yok. Sola açık, kendini solcu gören, milliyetçilikten de uzak (işin içinde milliyetçiler yok demiyorum, ortalamadan söz ediyorum) geniş bir kesim “buradayız” dedi.

Aydınlanmacılığı ve yurtseverliği suç ilan eden solun bunu anlaması mümkün değil zaten. Öte yandan hayat öğretir. Öğrenmemekte kararlı olanları da öğütür.

Ne diyorduk, Kürtler Türkiye’ye baktıklarında yalnızca karanlığı, militarizmi, zorbalığı, AKP’yi görüyor bu nedenle onları anlamak gerek…

Şimdi baktıklarında milyonlarca insanda Ergenekon hayaleti görülüyorsa, bu işte bir terslik var.

Ne diyorduk, Kürtlerin Türkiye işçi sınıfı hareketinin toparlanmasını beklememe tercihlerine bir ölçüde saygı duymak gerek…

Şimdi yükselen bir sınıf hareketi yok ama…

Son derece içten, samimi, anlamlı ve tarihsel bir çıkış söz konusu.

Halk kendisini yok etmeye kalkan, aşağılayan, hiçe sayan AKP iktidarına karşı ayağa kalktı, boyun eğmeyeceğini ilan etti.

Buna “barış istemeyenler AKP’yi düşürmeye çalışıyor” türü bir değerlendirmeyle yaklaşılması, Türkiye’nin yakaladığı büyük fırsatın tepilmesi anlamına geliyor.

Halkların kardeşliği inatla, dayatmalarla sağlanamaz. Mücadele ortaklığında oluşur.

“Kürt sorunu bitse, çözülse de, biz işimize baksak” diyen solculuk türü çoktan iflas etti.

Şimdi Taksim-Gezi Parkı ile başlayan direnişin de bir an önce gündemden düşmesini istemek, bir başka iflas anlamına gelecektir.

Türkiye’de özgürlük, demokrasi, barış… Her ne ise, her ne için mücadele ediliyorsa… Bugünkü siyasi iktidara karşı mücadelede güçlenecektir. “AKP gitsin, CHP mi gelsin” sorusu anlamsızdır, CHP’nin kendisinin dahi böyle bir talebi veya niyeti yoktur!

soL gazetesinin ilk kapak manşeti “Kaybedenler Kulübü”ydü o zamanlar abartılı bulunmuştu, şimdi görülüyor: AKP kaybetmektedir.

AKP’yle birlikte ABD’nin, ırkçılığın, militarizmin, sermayenin, gericiliğin de kaybetmesi için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.