Yeni Rejim, Yeni MHP

MHP’ye yönelik kaset komplosunun -şimdilik- sonuna gelinmiş görünüyor. Öyle görünüyor çünkü “Farklı Ülkücüler” 13 Haziran sabahına kadar yeni bir kaset servis etmeyeceklerini internet siteleri aracılığıyla açıkladılar.

Peki niye? Her yeni kasetle birden fazla kelle almak hususunda büyük bir başarı kazanılmış ve MHP üst yönetimi büyük ölçüde tasfiye edilmişken bu ara niye?

İlk neden komplonun işe yaramadığının ve MHP oylarını artırdığının düşünülmesi olabilir. Yeni kasetlerle birlikte mağdur ve komploya uğramış bir MHP imajının baraj sorununu tamamen ortadan kaldırdığı kanaatine varılmış ve süreç şimdilik durdurulmuştur.

Ancak bu zayıf bir ihtimaldir. Çünkü kasetlerin 12 Eylül referandumunda evet oyu veren taşradaki yüzergezer muhafazakâr seçmenleri AKP’ye, kıyı şeridinde ise MHP’nin baraj altında kalacağını düşünen AKP karşıtı oyları CHP’ye yönelteceği aşikârdır.

Bu nedenle de, ikinci ve kanımızca daha gerçekçi görünen neden şudur: MHP’ye yönelik operasyonun seçim öncesi için şimdilik yeterli olduğu düşünülmüştür, esas büyük operasyon ise seçimden sonrasına saklanmaktadır.

Operasyon yeterli görülmüştür çünkü artık MHP gerçekten ya da birtakım seçim hileleriyle baraj altında kalsa bile, kasetler bunun sorgulanabilirliğini ortadan kaldırmıştır. Bu noktada, seçmen sayısının 42 milyondan 52 milyona çıkmasını da not etmiş olalım çünkü bu MHP’nin barajı geçmek için oylarını en az bir milyon kişi artırmak zorunda olduğu anlamına geliyor. Alın size MHP’nin baraj altında kalmasına kimsenin şaşırmaması için bir neden daha!

Partinin barajı geçmesi durumunda ise -ki bu büyük olasılıkla kıl payı olacak ve MHP bir önceki seçimden daha düşük miktarda bir oy alacaktır- Bahçeli’nin liderliği sorgulanır hale gelecektir. “Farklı Ülkücüler”in 13 Haziran sabahı ile kastettikleri ise tam da budur: Eğer Bahçeli 12 Haziran gecesi ya da 13 Haziran sabahı istifa etmezse tasfiye süreci derinleşerek devam edecek.

Bundan sanki bir zorunlulukmuş gibi bahsetmiyoruz, bir zorunluluk olarak bahsediyoruz. Çünkü toplumsal bir yasa olarak söyleyebiliriz ki, rejim değişiyorsa partileri de değişir. Nasıl ki yeni rejim inşası süreci yeni bir CHP’yi gerektirmişse, aynı süreç yeni bir MHP’yi de gerektirmektedir. Nasıl ki CHP’nin söylemi yeni rejimin paradigmasının belirlediği sınırların içerisine yerleştirilmişse, yeni MHP de milliyetçiliğini bu paradigma içerisine yerleştirmek durumundadır.

MHP AKP’ye, -cumhurbaşkanlığı ve türban oylamaları örneklerinde olduğu gibi- iktidarı boyunca yoğun bir destek vermiş olmasına rağmen yeni rejim inşasının en önemli uğraklarından biri olan 12 Eylül referandumunda hayır diyeceğini açıklamasının ardından tasfiye ve dizayn sürecine dahil edilmiştir. Çünkü yeni rejimi inşa eden güçler, o andan itibaren, MHP’nin mevcut haliyle herhangi bir işlerine yaramayacağını fark etmişlerdir.

“Yeni MHP”nin bir dizayn projesi olduğunu belki de en iyi Ümit Özdağ’ın başına gelenler göstermektedir. Geçtiğimiz günlerde yandaş medyada yer alan bir haberde, Ümit Özdağ’ın geçmişte PKK ile iki kere müzakere masasına oturduğundan ve bunun MİT belgelerinde yer aldığından bahsediliyordu.

Bu haber ve Özdağ’ın da hedef tahtasına yerleştirilmiş olması, MHP’nin, Bahçeli sonrasında başkanlığın en güçlü adaylarından biri olan Özdağ’a da bırakılmayacağını göstermektedir çünkü Özdağ, eski rejimin elitlerinden, eski rejimin siyasetçilerinden biridir ve eski rejimin paradigması içerisinden konuşmaktadır.

Oysa yeni MHP’nin başına yeni rejime uygun bir ismin, milliyetçilikle mukaddesatçılığı, elbette ki mukaddesatçılık ağır basacak bir şekilde sentezleyebilen ve partiyi cemaatlerle arası iyi, milli reflekslerinden bütünüyle arınmış, yeni anayasa yapımı sürecinde AKP’ye destek verecek şekilde dönüştürebilecek bir ismin geçmesi gerekmektedir.

Peki mevcut MHP yönetimi bu sürece direnebilir mi? “Rejim değişiyorsa partileri de değişir” demiştik eklemiş olalım: Rejim değişiyorsa devlet aygıtı da değişiyor demektir. Yeni rejim ve yeni devlet aygıtı yeni bir MHP istemektedir ve kuruluşu itibariyle bir devlet partisi olan MHP’nin rejim ve devlet değişirken mevcut haliyle kalması imkânsızdır.

Eski MHP’li ve şimdilerde yeni rejimin organik aydınlarından biri olan Avni Özgürel’in 22 Mayıs tarihli Radikal’de yazdığı şu satırlar tezimizi doğrulamaktadır:

“Başta Bahçeli olmak üzere MHP’nin yöneticileri, değişimin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kararı olduğunu göremedi bunun Türkiye açısından hayat-memat meselesi olduğunu da. Değişimi Ak Parti projesi sandılar. Ak Parti’nin dünyanın ve Türkiye’nin siyasi açıdan tarihsel bir dönemece girdiği noktada iktidara gelmiş olduğunu, değişimi projelendirdiği için değil kendi siyasi programıyla değişim projesi örtüştüğü için sahip çıktığını fark edemedi. Yazacaklarımın içe sinip sinmeyeceğini bilmem kanımca MHP 12 Haziran’da barajı ister geçsin ister geçmesin önümüzde ‘Yeni MHP’yi inşa’ sorunu var. Milliyetçi düşüncenin kaynağını teşkil eden demokratik milliyetçiliğin ve uluslararası tablonun Türkiye’nin önüne koyduğu imkânları kavrayacak değişimin kavranmasını gerektiren bir tablo bu. ”

Eski rejimin ordusu, yargısı, üniversiteleri sol düşmanlığıyla açtıkları İslamizasyon kapısından giren güçler tarafından bir bir ele geçirilip tasfiye edildiler, dönüştürülüp yeni rejimin kurumları haline getirildiler. Şimdi ise sıra eski rejimin sola karşı bir sokak gücü olarak siyaset sahnesine soktuğu MHP’nin tasfiye ve dönüşümünde. Kim ne derse desin tarihin acımasız bir mizah anlayışı var.