Haziran+Soma

Haziran güzellemelerini artık geride bırakmak gerek. Tamam, geçtiğimiz yıl 1,5 ay boyunca sanki bir ütopyada yaşadık anıları hâlâ taze. Ama artık bu tatlı rüyadan uyanmanın ve önümüzdeki politik sürecin zorluğunu ve ciddiliğini kavramanın zamanıdır. Haziran Ayaklanmasının birinci yıldönümünde bence vurgulanacak en önemli noktalardan biri bu. Neden?

Çünkü Haziran bitmiş bir süreç değil. Geçmişi olan, Haziran 2013’te doruklarından biri yaşanan ve yeni boyutlar kazanarak geleceğe uzanacak bir süreç.
Haziran bir anı, bir takvim yaprağı değil. O halde “anı devrimciliği” anlayışından, “takvim devrimciliği”nden sıyrılmak gerek. Anmalar devrimci mücadelenin sürekliliği içinde bir anlam kazanabilir ancak.

Haziran bir “Gezi Parkı olayı” da değil. Zaten daha 2 Haziran 2013’te, hareketin ikinci gününde dahi bu sınırın fersah fersah ötesine uzanabilmiş ve yurt çapına yayılabilmişti. O halde “Gezi Parkı tavafçılığı”nı da bırakacağız. “Haziran” diye simgelenen kitle hareketi toplumun hangi kesimlerinde, hangi yeni talepler doğrultusunda ve hangi mekânlarda uç veriyorsa devrimciler ve devrimci örgütler de orada, o işin peşinde olacaklar.

Kendimize özgü sanal dünyalarımızdan çıkıp asıl dünyaya, ülkenin gerçek siyaset arenasına girebilmenin ve politika yapmanın yolu budur.

Haziran güzellemelerini artık bırakalım demiştik. Haziran’ın eksikleri ve potansiyelleri üzerine yoğunlaşmanın ise tam zamanıdır.

Halk hareketinin etkili bir politik önderlikten yoksun oluşu, herkesin saptadığı bir olgu. Tabii ki bu halkın değil, önderlik iddiasında bulunan sol örgütlerin zaafı. Önderlik eksikliğinin en can alıcı nokta olduğunu biliyoruz, ama üzerinde çok tartışıldığı için -henüz etkili adımlar atılamamış olmasına karşın- bu konuyu geçelim.

Hareketin bir diğer zaafı, omurgasının bulunmaması. Öznel tedbirlerle giderilebilecek bir omurgasızlıktan değil, sınıfsal bir omurga eksikliğinden söz ediyoruz. Daha açık yazacak olursak, işçi sınıfının örgütlü bir güç olarak ağırlığının henüz oluşmamış olmasından… Bu zaaf, halk hareketinin yenilgisine, sonuç alamamasına veya farklı siyasal odakların yedeğine düşmesine neden olabilir. Böyle bir tehlike/risk her durumda vardır, ama omurga yoksunluğunda (hele bir de politik önderlik yoksunluğu varsa) tehlikenin çapı daha büyük olacaktır.

Haziran’ın kaynaklarından biri olarak sayılabilecek Cumhuriyet hareketinde bu zaaf çok daha belirgindi. Geleceğe uzanmaktan çok geçmişi koruma eğilimi ağır basan Cumhuriyet mitingleri, büyük kentli orta ve alt-orta kesimlerin yoğunlukta bulunduğu bir hareketti. O dönemde emekçi sınıflara, varoşlara ve taşraya yayılmanın öneminden söz etmiştik. Bu zaaf, önderliğinin sistem içi niteliğiyle de birleşince hareket yenildi ve AKP marifetiyle bir karşı devrim yaşandı.

Haziran ise, AKP karşı devrimine güçlü bir tepki olarak ortaya çıktı ve geleceği isteme eğilimi çok daha belirgindi. Üç büyük kentle sınırlı kalmadı, yurt çapına yayıldı hatta Antakya, Eskişehir, Adana gibi öne çıkan taşra kentleri oldu. Hareket, kent merkezlerindeki -daha çok hizmet sektöründe çalışan- emekçi kesimlere, yoğun olarak beyaz yakalılara ve kısmen varoşlara doğru yayılma eğilimi gösterdi.

Haziran, halk hareketinin sınıfsal niteliği açısından da nitel bir sıçramaydı ama yeterli değildi. Türkiye işçi sınıfının yoğun olarak bulunduğu havzaları (büyük kentlerin çevrelerini, örneğin İstanbul’da Tuzla-Gebze ve Çorlu-Çerkezköy bölgelerini) ve yedek işgücünün yoğunlaştığı alanları (varoşları) kapsamı içine alamadı. Bu alanlar karşı devrimin ideolojik hegemonyasının etkisi altındaydı hâlâ.

Ve bu noktada Soma katliamı patlak verdi. Soma protestoları ile başlayan süreç, Yatağan işçilerinin de kararlı direnişiyle, belki de Gezi Parkı ile başlayan süreçten çok daha belirleyici ve sonuç alıcı olacaktır. Daha doğrusu Soma, Haziran’a, tam da eksiklerini tamamlama yönünde büyük bir katkı yapma potansiyeline sahiptir. Büyük kentlerin çevrelerine sürülmüş işçi sınıfının kendi öz talepleriyle (taşeronlaştırmaya, kölece çalıştırılmaya, sendikasızlaştırılmaya karşı) harekete katılma olanağı doğmuştur.

Daha da önemlisi, harekete eklemlenen bu yeni boyut, zaten AKP karşı devrimine tepkili kesimleri radikalleştirmenin ötesinde, bizzat AKP hegemonyası altında bulunan kitlelerin uyanması yönünde bir atılımı ifade ediyor ve bu açıdan çok değerlidir.

Bu konuları daha tartışacağız, bu yazdıklarımız sadece birer fırça darbesi. Ama şunu belirtelim: Haziran+Soma, AKP’yi devirmekten de öteye geçme, sistemi sorgulama potansiyeli taşıyor. İktidar yolunu açıyor.

Kitle hareketi, kendiliğinden patlamalarla da olsa, yolunu aça aça ilerliyor. Ve bilinçli devrimci müdahaleleri davet ediyor.

Bu nedenle Haziran’a takılıp kalmak, Haziran güzellemeleriyle ve anı devrimciliğiyle yetinmek, müzmin muhalefetten ve eylem çizgisinde şerefli mağlubiyetlere razı olmaktan öteye geçemez artık.

Günümüzün devrimci formülü: Haziran+Soma! Ve + devrimci politik önderlik.