Bu yazıda politik doğruculuk yok

Anlaşılan bu demokrasi maskaralığı bir süre daha devam edecek. Sonunda da AKP’lilerin “kandırılma”sına benzeyecek.

Yumuşama, ılımlılaşma, hatta bir de üzerine demokratikleşme bekledikleri Erdoğan kendini gerçek yüzünü gösterecek kadar güçlü hissettiğinde kandırılmışlık sırası bu sefer de “idam isteriz” diye bağıran kalabalıklarda bir takım güzellikler bulan kanaat önderlerine geçer. Bir kez de onlar kanıversin.

İnsan kendini aldatmak istedi mi çok güzel aldatıyor. Tabii motivasyonlar çeşit çeşit. Kimisi korkuyor. Kimisi rüzgâra karşı yürümemek derdinde. Bazısı siyasal doğruculuk illetinden safa yatıyor. Bazısı da tahmin görünümlü temennilerini yazıyor, söylüyor; işte iktidar-muhalefet el ele verdi ne güzel oldu, buradan yeni bir siyasal kültür hatta düzen doğabilir, artık demokrasimiz güçlenecektir vb…

Mobilize edilen AKP ve MHP kitleleri üç haftayı aşkın bir süredir, 15 Temmuz sabahı olmayan demokrasinin nöbetini tutuyorlar. Onca ölüye rağmen bir karnaval havasında.

Darbecilerin öldürdüğü 250’ye yakın yurttaşımızın hiçbirinin hayatı malum şahsın hayatı veya siyasi gücünden daha az değerli değildi. Ancak malum şahıs iktidarını kaybetmemek için onları tankların karşısına sürdü, onlar da bile isteye ve demokrasi için değil malum şahısta cisimleşen gerici-baskıcı-talancı rejim ayakta kalsın diye sokağa döküldüler. Cesurca tankların karşısına çıktılar ve kendilerini feda ettiler.

Yarı demokratik, hatta çeyrek demokratik, anayasası yetkilerini fersah fersah aşmış bir cumhurbaşkanı tarafından fiilen askıya alınmış, hukuk devletinin yıkılmış olduğu bir rejime yönelik cunta darbesi püskürtülüyor ve üzerine en ufak bir kurumsal düzenleme yapılmadan (OHAL KHK’ları hariç!) demokrasi kurtulmuş oluyor.

Pes… Safa yatan gene yatsın, merhamet (“yumuşama”, “normalleşme”, “liyakat”…) dilenecek olan gene dilensin ama biz almayalım.

***

Birkaç gündür çok söyleniyor, isabetli de bir yorum. Yenikapı’daki, denize beton dökülerek yapılan devasa çıkıntıdaki mitinge ana muhalefet liderinin de gitmesi, Batı’daki itibarı yerlerde sürünen Erdoğan’ın dünyaya “tüm memleket arkamda” mesajı vermesini sağladı deniyor.

Erdoğan’a bu müthiş güzelliği yapan ana muhalefet, karşılığında bir şey aldı mı acaba? Kapalı kapılar ardında ne konuşulduğunu bilemeyiz ama söz gelimi eğitim sisteminin “bir gün herkes imam hatipli olacak” prensibiyle iğfal edilmesine son verilecek gibi bir söz aldı mı?

Ya da ordudaki Fethullahçılar tasfiye edilirken, asırlık okullar kapatılırken o kanser hastası yapı yerine Erdoğan’ın şahsi ordusu gibi bir TSK yapılanmasına gidilmeyeceğine dair taahhüt alındı mı?

Yüzlerce örnek verilebilir. Bir diğer ihtimal ise RTE’ye bu güzelliğin bilâ-bedel veya bir takım şantajlara boyun eğilerek yapılmış olmasıdır. Her halükarda içinden geçtiğimiz günlerin derli toplu ve soru işaretlerinden arınmış bir açıklaması için yıllar geçmesi gerekiyor.

***

Başarıya ulaşmış her darbede belli oranda bir halk desteği ve belli oranda da politikacı desteği olmazsa olmazdır. Bunu geçenlerde Numan Kurtulmuş da ifade etti:

“Türkiye'de halkın bir kısmı darbeden yana olsaydı, o zaman başka bir siyasi tablo karşımızda olurdu. 79 milyonun tamamı FETÖ'ye karşı.”

27 Mayıs’ı CHP tabanı memnuniyetle karşıladı, darbe sonrasında da askeri yönetim sadece CHP’li siyasetçileri değil, aralarında eski DP’lilerin de olduğu diğer muhalefet temsilcilerini de yeni kurumsal tasarımda aktör haline getirdi.

12 Eylül’ü açıkça destekleyen siyasetçilerin sayısı azdı (Turhan Feyzioğlu gibi), dolaylı yoldan destekleyenlerin sayısı biraz daha fazlaydı, ancak biz solcular bununla yüzleşmekte istekli olmasak da halk desteği muazzamdı. Anayasa referandumunda darbeciler yüzde 80-85 arasında bir kabul oyu beklerken seçmenin yüzde 92’si darbe anayasasına evet dedi.

Omurgasını Fethullahçı subayların teşkil ettiği bir darbe girişiminin ise ne toplumdan ne de siyasal elitlerden destek görmesi mümkündü ve görmedi de.

Tabii destek görmemesinin bir nedeni daha var. 15 Temmuz sabahı Türkiye’de demokrasi can çekiştiği halde o günün akşamındaki darbe girişiminin demokrasiye karşı yapıldığı algısının bunca yaygın oluşu, AKP’nin milli irade, sandık vs. temalı hegemonyasının ne denli güçlü olduğunu gösteriyor.

Sandıktan çıkan irade istediği gibi olmayınca seçim sonuçlarını buruşturup atmasının (bkz. 7 Haziran 2015) bile bu hegemonik söylemi sarsmadığı anlaşılıyor.

***

Ordunun hiyerarşik yapısı içinde, emir-komuta zincirinde bir “NATO darbesi” olsaydı ne olurdu yahut olursa ne olur soruları ise şu anda bir anlam ifade etmiyor. Zira Yenikapı’daki gövde gösterisi esasen buna karşıydı ve başarılı da olmuş gibi görünüyor.

Umuyorum ki Saray’a ve Yenikapı’ya giden CHP ile davet almadığı için Saray’a ve Yenikapı’ya gidemeyen boynu bükük HDP’nin, AKP’yi, demokratik olmayan koşullarda demokratik yollarla iktidardan indirmek için yeterince demokratik projeleri vardır!