En büyük ulusal güvenlik tehdidi kim?

AKP hükümetinin “cici” cihatçılarının ÖSO adı altında toplanarak, TSK’nın desteğiyle Cerablus’a girmesinin diplomatik boyutları hakkında ayrıntılı yorum yapmak için henüz erken.

Şu anda Suriye çok karmaşık ve kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, söylenenler ile yapılanların ve murat edilenlerin örtüşmediği bir vekâlet savaşına sahne oluyor.

Örnek verelim. Rusya Dışişleri Bakanlığı “Türkiye-Suriye sınırındaki gelişmelerin Moskova’da derin bir endişeye neden olduğunu” açıkladı.

Peki bu Rusya’nın operasyona karşı olduğu anlamına mı geliyor? Hayır. Hem Rusya hem de ABD bu son operasyonu memnuniyetle karşılamıştır. Pentagon zaten operasyona hava desteği verdiğini açıkladı.

Rusya ve ABD’nin AKP iktidarına desteğinin “temkin payı” ise YPG üzerinde odaklanmaktadır. Türkiye’nin “ılımlı” cihatçı müttefiklerinin, hele ki bizatihi TSK’nın YPG ile çatışması, sahada YPG’yi zayıflatması arzu edilmiyor.

YPG’nin elindeki toprakların bir kısmını kaybetmesine ise hiç ama hiç razı gelmeyeceklerdir. O noktada RTE’yi en sert biçimde dahi olsa durdurmaktan çekinmezler.

İki süper güç YPG konusundaki beklentilerini farklı vurgularla dile getiriyor. Joe Biden’ın seslendiği muhatap Suriyeli Kürtler: “YPG Fırat’ın diğer yanına geri çekilmelidir. Eğer çekilmezlerse, hiçbir şekilde ABD’nin desteğini alamayacaklar”.

Rusya ise kaygı vurgusunu adını anmadan Türkiye üzerine koyuyor. Ama o kadar işte. İşin aslı, operasyonu sessiz kalarak onaylıyor. En azından bu aşamada.

***

Şu ana kadar RTE, diplomasisinde başarılı görünüyor. Barzani’nin desteği alınarak pan-Kürdist bir dayanışmanın önü kesildi, tek tepki gösteren PYD/YPG oldu. Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi de Türkiye’nin böyle bir operasyonu yapmasını mümkün kıldı. Rus uçağını düşürdüğünden beri sınırdan aşağı burnunu uzatamayan TSK’nın şimdi özel kuvvetleri ve tankları sınırın öte yakasında.

Başbakanının, Cumhurbaşkanı sözcüsünün, hatta bizzat RTE’nin ağzından “Suriye’nin toprak bütünlüğü”(!) için ve IŞİD’e karşı olduğu kadar YPG’ye karşı da yapıldığı ilan edilen bir operasyona ABD’nin açık destek, Rusya’nınsa sessiz onay vermesi bizlere Suriye savaşının karmaşıklığını açık seçik gösteriyor.

1975-1990 arası Lübnan’ına benzedi bahtsız güney komşumuz. Lübnan’da 15 yıl zarfında yerel aktörler, iki ana komşu aktör İsrail ve Suriye, diğer bölgesel aktörler ve emperyalist güçler sık sık pozisyon ve “vekil” değiştirmişti. Sonunda 15 yıl zarfında birbiriyle savaşmamış yerel aktör kalmadı.

Suriye’de aktörler arası herhangi bir yakınlaşmanın ya da uzaklaşmanın, hatta çatışmanın kalıcı olamayacağı gerçeği akılda tutulmalı. Genellemelerden, aceleci ve kestirmeci analizlerden biraz uzak durmak gerekiyor.

Durumun karmaşıklığını veciz biçimde, şu anda Suriye’de olup bitenleri en yetkin biçimde yorumlayan (bu yüzden de yabancı medyanın görüşlerine başvurduğu ama ana akım “medyamız”ın ekrandan uzak tuttuğu) gazeteci Hasan Sivri, Twitter’da ortaya koydu:

“Rusya'nın hava desteği ile Halep'te Suriye Ordusunun savaştığı cihatçı gruplar; Rusya'nın onayıyla Türkiye'nin desteği ile Carablus'a girdi.”

***

Peki mesele karmaşık diye kollarımızı kavuşturup kenara mı çekileceğiz?

Tabii ki hayır.

Bazı gerçekler var ki bunları dile getirmek özel bir uzmanlık gerektirmiyor:

---  “ÖSO” diye bir şeyin gerçekten anlamlı bir varlığı olduğu şüpheli. AKP iktidarı, kendine yakın cihatçı grupları bu son operasyon için bir şemsiye altına topladı ve üzerine de ÖSO yazdı.

--- Türkiye’nin desteklediği “ılımlı muhalifler”in IŞİD’le aralarındaki ideolojik farklar önemsiz. Aralarında IŞİD tipi Selefiler olduğu gibi, Selefi olmasa da son tahlilde şeriatçı gruplar bulunuyor. Casusluk yaptığı gerekçesiyle 12 yaşındaki bir Filistinli çocuğun kafasını kesen mi istersiniz sırf Alevi diye köylüleri katleden mi.

---   İktidar sözcüleri dünkü açıklamalarında “Suriye’nin toprak bütünlüğü”nden bahsettiler. Yalanın böylesi. Suriye’nin parça parça olmasında, yüz binlerin ölmesinde önemli aktörlerden biri bu iktidardır. Toprak bütünlüğü lafının arkasındaki amaç, Suriyeli Kürtlerin federe bir statüye sahip olmaması, illa olacaksa da Türkiye-Suriye sınır hattını tamamen ele geçirmemeleri.

---   Mevcut iktidarın Suriye halklarına karşı işlediği savaş suçlarının, bölgeye TIR’larla ölüm taşınması ve cihatçılara her türlü lojistik desteğin sağlanmasının yanı sıra, gizlenmekten bile çekinilmeyen bir karinesi var: MİT destekli cihatçı grupların bir kısmı Osmanlı padişahlarının ismini taşıyor.

---   İlla ki her şeyin en kötüsü olacak, en kötü olasılıkları yaşayacağız demiyorum. Ancak önümüzdeki günlerde IŞİD’in terörizmine hedef olma ihtimalimiz arttığı gibi, YPG ile çarpışılmaya başlanması durumunda PKK saldırılarının artması, hatta geçen kış Ankara’da yaşadığımız gibi terörist katliamların gerçekleşme olasılığı da artacaktır.

---   Ordunun 15 Temmuz’dan beri darmaduman olduğu unutulmamalı. Türkiye böylesi bir kasırgaya kırık dümen ve yırtık yelkenlerle girecektir.

---   ABD ve Rusya ile ilişkilerin bir kez daha bozulması anlamına da gelecek bu “en kötü senaryo”, “Misak-ı Milli Türkiyesi”nin sona ermesi ve bu iktidarın, kâğıt üzerinde kalan Cumhuriyet’in varlığına resmi olarak da son veren iktidar diye tarihe geçmesi ihtimalini doğurur.

---   Ezcümle Türkiye’nin şu anda karşı karşıya bulunduğu en büyük ulusal güvenlik tehdidi bu iktidardır. AKP seçmeni bunu kafasına soksa iyi eder.