Kıbrıs 2012

Dört gün önce, bu ayın 15'inde soL gazetenin soL Bakış sayfaları Kıbrıs'a ayrılmıştı... Baktım da ben de soL Portal'da Ekim ayının 3'ünde yazmışım Ada hakkında.

Gelinen nokta ilginç ve üzücüdür.

Kıbrıs'ta 2010'da kuzeyin yönetimi Türk milliyetçisi, hatta faşist bile denebilecek Derviş Eroğlu'na geçeli beri, şimdi de Ocak ayında güneyde AKEL iktidarının sonu görünüyor. Hıristofyas'ın aday olmadığı seçimlerde AKEL'in partili olmayan adayının bir kez daha devlet başkanı seçilme olasılığı bulunmuyor.

Mehmet Ali Talat'ın, AKEL'in kuzeydeki kardeşi sayabileceğimiz CTP'si 2004'te bir koalisyon hükümetiyle iktidara tırmanmış, bir yıl sonra Talat KKTC'nin Cumhurbaşkanı olmuştu.

Dimitris Hıristofyas Kıbrıs Cumhuriyeti başkanlığına bundan birkaç yıl sonra, 2008'de seçildi. 2008-2010 arasında güneyde AKEL, kuzeyde CTP iktidarıyla iki yıl geçti.

Ya da iki yıl kaybedildi!

CTP, iktidarını, AKP'nin ve AB'nin Türkiye'yi dönüştürmekte oldukları varsayımı üstüne temellendirmişti. Buna göre, kırk yıla yaklaşan işgalci gelenek son bulacak, Avrupa demokrasisi hükmünü icra edecek, Kıbrıs birleşecekti. Zaman AKP'yle iyi geçinme zamanıydı. AB'ye gelince Talat ve partisi AB'nin emperyalist kökeninden uzaklaştığına ciddi ciddi inanıyordu büyük olasılıkla. Ya da emperyalizmin ne olduğuna ilişkin bir akıl tutulması yaşıyorlardı...

Kuzey Kıbrıs'ta, reformist de olsa, aklı karışık da olsa, Türk milliyetçiliğini değil barışçı ve birlikçi bir rüzgarı temsil eden solculuk 21. yüzyılın ilk on yılına neredeyse damga vurmuş ve geriye çekilmiştir. Bir Kıbrıslı Türk komünistin sözlerine başvurursam bu dönemden sonra halk “sağcı da olsa solcu da olsa, bir şey fark etmiyor” noktasına gelmiştir!

AB dalgası başka yerlerde yükselirken ortalığa para saçabiliyordu. Acısı sonradan çıkan bu tarzın yakın bir örneği Yunanistan... Kıbrıs'ta da bir dönem fonların havada uçuştuğu anlatılıyor. Örnek olsun, ben Kıbrıslı Türk ve Rumların bir AB projesi “sayesinde” maç yapma şansına kavuşmalarına çok güldüğümü hatırlıyorum. Kıbrıslı sinemacı Derviş Zaim de 2003 yapımı Çamur'da bir başka “barış projesi”nden, sperm bankasından söz ediyordu. Zaim'in örneğinin gerçek olup olmadığını da, sinemacının projeciliği tiye alıp almadığını da bilmiyorum ama AB fon ve proje sorumlularının Kıbrıslılarla basbayağı dalga geçtiğini anlayabiliyorum!

Reformist soldan fazla bir şey beklememek gerekebilir. Ama yaygın kavrayışa göre bazı demokratik adımları reformistler, sosyal-demokratlar bile atabilirler, öyle değil mi?

2008-2010 arasında bu teorem tutmamış, milliyetçilikten uzaklaşma AB'cilik üstünden olunca, geri dönüş de hayli kolay gerçekleşmiştir. Ekim ayında yazdığımda bu durumu “olabildiği kadarıyla sol ilerletmiyor” diye yorumlamıştım. Sanırım, Kıbrıs'ta, bu yorumumu paylaşmayan ve Talat CTP'sinin çözümsüzlük üstünden AKP/AB ile gizli anlaşma yapmış olabileceğini, yani söz konusu ekibin reformist değil basbayağı hain ve kariyerist olduğunu düşünenler az değil!

Güneyde yaşananlar ise daha az dramatik değil.

Bugün AKEL düpedüz dünya kapitalizminin krizinin faturasını sırtlanan bir iktidar partisi! Sanırım böylesi bir faturanın çıkartıldığı tek komünist parti.

Bu partinin Kıbrıs'ta kapitalist düzenin yönetici partisi olmanın çekiciliğine kendini kaptırdığını, bu anlamda iflah olmaz bir reformizme kapıldığını, kişisel olarak, zannetmiyorum. Bu açıdan CTP'den daha solda olduğunu düşündüğüm AKEL başka bir stratejiye gönül vermiş, Türkiye'nin AKP/AB, Kıbrıs'ın AB süreçlerinin kaçınılmaz ürünü olarak Ada birleştiğinde kim hükümette olursa geleceğe o partinin damga vuracağına inanmıştır. Kıbrıs sorununu çözen partiyi artık kimsenin tutamayacağı fantezisi doğru olabilir. Ama bu bir fantezidir! Hayatın tek parametre etrafında örülmeyeceğini görmek için, ille diğerlerinin sökün etmesi mi gerekir?

Zaten yaşananlar, dünya krizinin Adaya çökmemesi durumunda bile, olası bir Kıbrıs çözümü piyangosunun komünistlere bırakılmayacağını kanıtlar nitelikte. Emperyalizm ve sağ, emekçi sınıflara ve sol siyasete değil, başka alengirli süreçlere bel bağlayan sol iktidarı, Barış İçin Ortaklık denen emperyalist projelere itti, NATO'ya zorlamaya kalktı, olmadı patlamalar oldu, elektrikler kesildi. Her şeyi bir komploya bağlamak çabasında değilim, ama özetle, zaten “yedirmezlerdi.”

Bir musibet bin nasihatten iyi midir? Kuzeyiyle güneyiyle Kıbrıs şimdi bu sorudan sınava girecek...

Sol bu sınavdan hâlâ geçebilir. Çünkü sağcılar kapitalizmin krizini sadece emekçilerin sırtına yıkmayı bilir. Çünkü sağcılar bir barış sorununu asla çözemezler. Çünkü Kıbrıs halkı ister Rum ister Türk olsun solculukla barışıktır. Çünkü Kıbrıslı Rumlar örgütlü bir toplumdur. Çünkü Kıbrıslı Türklerin dokuları dinci gericiliğe uymaz.

Sınav zor, ama solun umudu az değil.