Yolları Birleştirmek*:Üç-Yolda Kürtler, Türkler ve “Vatandaşlar”

KENTİN SESİ-İZMİR Yazıları

“Geçimleri Hep Haksız Kazançla”

“Geldiler Buraları Mahvettiler”

“Gelip Buraları İşgal Ediyorlar”

“Bölücüler”

“Cahil ve Kültürsüz”ler

Cenk Saraçoğlu’nun “İzmirli orta sınıfta Kürt algısı” başlıklı makalesinin alt başlıkları bunlar. Ocak ayında Praksis dergisinde yayınlanacak olan makale, Kürt göçmenlere karşı önyargılı 90 İzmirli ile yapılan görüşmelerin analizine dayanıyor.

“İzmirli” sıfatı önemli. Bu sıfat yazarın gönlünden geçen bir hayali değil görüşmecilerin kendilerini nasıl tanımladıkları gerçeğini ifade ediyor. Yani makalenin başlığında olduğu gibi söz konusu olan “İzmirli”lerin algısı, İzmir’de yaşayan Türklerin algısı değil !

Makalenin anahtar kavramı “tanıyarak dışlama”, Kadifekale, Onur Mahallesi Kuruçeşme gibi göç sonucu oluşan mahallelere yakın oturan görüşmecilerin Kürtlerle ortak kentsel mekanları kullanmaları sonucu geliştirdikleri somut bir pratiğe işaret ediyor. Bu anlamda makalenin önyargıları ifade eden altbaşlıklarının gerçeklikle önemli bir ilişkisi de var:

“Geçimleri Hep Haksız Kazançla”, çünkü midyecilik, pazarcılık, işportacılık, sokakta mendil satma gibi kayıtsız ve vergilendirilmemiş sektörlerde çalışıyorlar.

Ya da “bölücüler” çünkü Kürt hareketinin siyasal etkinliği uzun yıllardır büyük kentlerde önemli bir ağırlık oluşturmuş durumda.

Ya da “cahil ve kültürsüzler” çünkü gerçekten de eğitim olanaklarından en az yararlanabilen kesim Kürt göçmenler.

Makalenin önemli bir çıktısı, devletin ya da milliyetçi hareketin söylemlerinden farklı olarak Kürtlerin somut ilişkiler üzerinden “tanınması” ve dışlamanın da bu “tanıma” üzerinden gerçekleşmesidir:

“Bu durum bize her dışlayıcı veya popüler tabirle “ötekileştirici” bir zihniyet kalıbı görüldüğünde onu bir tür Türk milliyetçiliği olarak teşhis etmenin sınırlılıklarına işaret etmektedir.”

Elde var bir!

Tamam. Peki meselenin özü nedir? Cenk’in makaledeki son cümleleri bunun yanıtını da veriyor:

“…’tanıyarak dışlama’, Kürt meselesini sadece devlet ile Kürtlerin kültürel ve politik hakları arasındaki ilişkiye yönelik tartışmalara sıkıştırmanın ve böylelikle de Kürt meselesinin bireysel hakları aşan “toplumsal adalet ve eşitlik” ile ilgili boyutlarına gözardı etmenin zaaflarını görebileceğimiz uygun bir konumlanma noktası olma görevini yerine getirir.”

Elde var iki!

***

Gelelim Üçyol’daki saldırı olayına. Yani Tokat’tan Beyoğlu’na Diyarbakır’dan Muş’a bir dizi silahlı olayın başlangıç noktasına.

Arkadaşlarımın tanıklıklarına dayanarak yazıyorum. Bir DTP mitingi yok ama 20 kilometrelik bir konvoy havaalanında Ahmet Türk’ü karşıladıktan sonra Üçyol’dan geçerek Basmane’ye yöneliyor. Uzun süre tıkanan bir trafik var, Üçyol’daki MHP ilçe teşkilatı önünde birikerek karşılamaya hazırlanan bir “vatandaş” kalabalığı var.

Liberallerin, AKP’nin ve MHP’nin gördüğü şey aynı: “vatandaş tepkisi” !

Yani üç yolun birleştiği bu kavşak, bir dizi kanlı “vatandaş” tepkisinin başlangıç noktası.

Yani liberaller, AKP ve MHP “yollarını birleştirmişler” bir üç yol kavşağında. Legal ve illegal düzenin tüm aktörlerinin kuyruk olduğu uzun bir konvoy.

Ancak uzun bir yol ve üç vakte kadar beklenecek bir zaman görünmüyor.

Üçyol kavşağının bağlandığı üç ana yol dışında dar ama güzel bir tali yol da vardır: Betonyol!

Mardin dekorlu güzel bir Kürt kahvesinin karşısında sarmaşıklı bir İzmir nargile kahvesi durur. Akşamüstü güneşinin boydan boya ışıttığı Betonyol doğruca denize iner. Yolun sonuna doğru Karantina mahallesinin tarihi Türk hamamı adamı terletir, eğer içeri girilirse.

Artık doğduğum bu Betonyol, Sosyalist Cumhuriyet’imize çıkan bir yol gibi görünecek gözüme: Hem uzun değil hem de üç vakte varmadan denize inilir, bir zamanlar yunusların dansettiği kıyılara.

Not: Yazı için teşekkürler Cenk. Çıktığında Praksis dergisinden de okuruz yazıyı.

* Aydemir Güler, “Yolları Birleştirmek”, 2. Baskı, Yazılama Yay., 2009, İstanbul.