Yıkıcıları yıkmak

Dün Assos’taki Aristoteles heykeline saldırmışlar.

Haberde “kimliği belirsiz kişilerin” saldırdığı yazıyordu.

Kimliği belirsiz olur mu hiç! Kimliği, kişiliği, zihniyeti o kadar belli ki yıkıcıların. O denli tanıdıklar ki…

Bu ülkede heykel ilk kez yıkılmıyor. Bu coğrafyada ilk kez kırılmıyor heykeller. IŞİD’i, Taliban’ı hatırlayın.

Aristoteles heykelini yıkmak isteyenlerin, ilhamlarını kimden aldıkları çok belli: Daha dört yıl önce Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı heykelini “talimatla” yıktıran bir başbakan vardı bu ülkede.

Yıktığı ve yıktırdığı sadece heykel de değil.

Yıkıcı bir zihniyet bu!

Yırca’daki ağaçlardan Atatürk Orman Çiftliği’ne, tarihi İstanbul surlarından kentsel dönüşüm adı altındaki yıkımlara, Haydarpaşa’dan Haliç’e, Karadeniz kıyılarından Karaburun yarımadasına kadar; yıkıcı, yakıcı, ölümcül bir iktidar.

Nerde rant, kâr ve çıkar varsa, orayı gözünü kırpmadan dümdüz etmekten çekinmeyen bir iktidar.

Dereleri, denizleri, kıyıları, kumsalları, doğal ve tarihsel tüm kamusal yapıları ezip geçen vandal bir iktidar.

Cumhuriyet fikrine saldıran, laiklik ilkesini aşağılayan, özgürlük kavramını iğfal eden, eşitlik düşüncesine düşman olan, kamucu anlayışı yıkan bir iktidar.

Yok edici bir iktidar.

İnsana, hayata, yaşam belirtisine, gülen gözlere, kadın kahkahasına, dostça bölüşülen bir kadehe, kitaba, düşünceye, edebiyata, baleye, dansa, tiyatroya, etiğe ve estetiğe düşman bir iktidar.

Çünkü böyle bir iktidarda egemenlik cehaletindir, kötülük toplumsallaşmıştır, diktatör kibirlidir.

Yönetim adı altında bir “yıkım”, “yıkıcılık”, “yok edicilik” yaşanıyor. Yönetemiyorlar çünkü. Yönetemezler. İslâmizasyon ve osmanizasyonun, İslâmofaşist diktatoryanın yönetme yetisi ve yeteneği olamaz. Sadece ellerine geçirdikleri gücü, devlet aygıtını ve siyasal otoriteyi; talan için, yağma için, vahşice zenginleşmek için, sermaye diktatörlüğünün devamı için kullanırlar. Bu alçak yağma ve talan düzenine itiraz etmeden katlanacak kuşakları da dinselleştirmeyle, imam hatiplerle, 4+4+4’lerle, biat ve sadaka kültürüyle yetiştirirler. O nedenle iğretilik, şekilsizlik, çerçevesizlik bu yıkıcı iktidarın en önemli nitelikleridir.

Bundan dört yıl önce Hopa’da Metin Lokumcu’yu öldüren kimse, hangi zihniyetse, hangi gerici ve faşist iktidarsa; önceki gün Hopa’da sekiz yurttaşımızın ölümüne yol açan aynı yıkıcı, gerici, faşist, sermaye iktidarıdır.

Her yaşam belirtisine saldırmak ve orayı çölleştirmek, yobazizmin en başat özelliği. Berkin’in aldığı nefes ile Karadeniz ormanında açan yeşil yaprağa aynı derecede düşmandır bu yıkıcı iktidar. Ali İsmail’in Eskişehir’de gülen gözü ile Börklüce’nin diyarı Karaburun’da açan nergis çiçeğine aynı düzeyde düşmandır bu yıkıcı rejim.

Liyakatsizlik, yeteneksizlik, yönetimsizlik, kamusuzluk; bu yıkıcı iktidarı tanımlayan önemli özelliklerden birkaçı. İkiyüzlülük, yalancılık, manipülasyon ise başka birkaç niteliği…

15 bin işçinin kanı var, 13 yıllık İslâmofaşist sıcak para diktatörlüğünün elinde. Sınıfsal bir soykırım bu. İslâmofaşist rejim, eline geçirdiği ve hiçbir hukuksal meşruiyeti kalmamış “zor kullanma gücünü”, pervasızca ve vahşice kullanarak, İslâmik bir sermaye diktası kurmuş, şimdi bunu anayasal zemine oturtmak istemekte.

İşçiler, kadınlar, çocuklar, gençler: Yaşama dair tüm ışığı, sıcağı, neşeyi, enerjiyi, dinamizmi söndüren bir iktidar. Yaşam ile ölüm arasındaki tüm sınırları silip yok eden bir iktidar.

Ve görünen o ki ortada bir ülke, bir yurt, bir devlet, bir kamu kalmamıştır. Hepsi yerle bir edilmiş, hayata dair her türlü güven ve gelecek yok edilmiştir.

Dolayısıyla olmayan, bitirilmiş, yok edilmiş bir ülkeyi kurtarmak olası değildir. Yapılması gereken yeniden kurmaktır.

Yeniden kurabilmenin birinci koşulu, bu yıkıcı iktidarı tüm unsurlarıyla yıkmaktan geçer. Yıkmadan yapamayız.

Yıkıcıları yıkmak, önümüzde duran en tarihsel sorumluluk ve zorunluluk. İşte tüm bu nedenlerden dolayı kurucu bir iradeye gereksinim vardır.

TBMM’deki düzen içi aktörler, birbirlerine meşruiyet sağlama yarışında adeta sarhoş olmuş, siyasi kriz yaşanmaması için (düzenin yıkılmaması için) kırmızı, mor, lacivert ne kadar çizgileri varsa, hepsini çiğnemişlerdir…

Ne koalisyon, ne seçim hükümeti, ne seçim: Hiçbiri bu tabloya çare olamaz. Çünkü düzen-istikrar-sistem fetişisti aktörlerin satranç tahtasında çözülemeyecek kadar derin ve köklü bir kriz yaşanmaktadır…

Bu cinnetten kurtulmanın yegâne yolu, paranın saltanatını, yobazın karanlığını, sermaye diktatörlüğünü yıkmak üzere ayağa kalkmaktır. Yıkıcı iktidardan toz, zerre, eser kalmayasıya yıkıp, yerine kurucu bir iktidar kurmaktır.

Yıkıcıları yıkıp, eşit-özgür-laik-kamucu-ilerici iktidarı yeniden inşa etmektir.

Gerisi çürümedir, ölümdür, yok oluştur.