'AKP iktidarı yangınları söndürmeyi beceremiyor mu, yoksa bile isteye mi yakıyor? Bunlar beceriksiz mi yoksa gözlerini yağma mı bürümüş?'

Yangın soruları

Büyük yangın dalgasının sonuna gelmekte olmayı dilediğimiz ve bu doğrultuda umutlandığımız şu günlerde elimizdeki birincil soru sanırım şu: AKP iktidarı yangınları söndürmeyi beceremiyor mu, yoksa bile isteye mi yakıyor? Bunlar beceriksiz mi yoksa gözlerini yağma mı bürümüş? 

Doğru yanıt: Yukarıdakilerin hepsi.

Peki, becerikli AKP’li ve/veya “bu kadar da olmaz” diyecek AKP’li var mıdır?

Konu kişisel değil sınıfsal olduğu için bu soru geçersiz. Becerikli veya daha az yağmacı birileri çıkarsa, bu durumun o kişilerin AKP’li olmasıyla, dolayısıyla AKP’nin temsil ettiği şeyler her ne ise onlarla bir ilgisi olmayacaktır. 

Net olmak gerek. Dünya ve Türkiye neo-liberalizmin cehennem evresindedir. Nasıl tekelci kapitalizm olarak emperyalizm, kapitalizmin en yüksek ve nihai aşamasıysa, şu içinde bulunduğumuz cehennem de neo-liberalizmin en yüksek ve nihai aşaması! 

Yüksek ve nihai aşama… Yani düzeltilmiş, demokratikleştirilmiş bir emperyalizm olamıyor. 20.yüzyılda dünyada iyi şeylerin olabilmesinin yalnızca işçi sınıfının mücadelesinin ve sosyalist iktidarların baskısıyla açıklanabileceğini, uluslararası işçi sınıfı yenildiği ve sosyalist iktidarlar yıkıldığında bütün çıplaklığıyla görülmedi mi? Şimdi neo-liberalizm koşullarında insanca bir şey yakalanabilir ve cehenneme rağmen bir nefes alınabilirse, bu yalnızca mücadelenin kazanımı olarak açıklanabilir. Mücadele egemen güçlerin beceriksizliğini de yağmayı da sınırlayabilir. Ama sistem açısından bu kadar…

Sermaye düzeni, Marx’ın Manifesto’sundan ve Kapital’inden beri biliyoruz ki, her şeyi metalaştırmak, parayla ölçmek yönünde sonsuz bir dinamizme sahip. Neo-liberalizm bu ölümcül, kötücül dinamizmin önündeki bentlerin yıkılmasıdır. Ormanların, kırsal yaşam alanlarının, insanlığın binlerce yıllık estetik ve kültürel birikimiyle “güzel” olarak nitelediği her şeyin parayla ölçülmesi bentler yıkılınca mümkün hale geldi. Sonuç, toplumun korunmasız, savunmasız hale gelmesidir. Yangın gözetleme görevlisi, yangın uçağının bakımlı ve hazır tutulması para kazandırmıyor! Ne var ki, insanlığın devasa mirası bir ticaret eşyasının özelliklerine sahip olmasıyla değil başka nitelikleriyle tanımlanır. Dolayısıyla kapitalizm, çoktan, insanlığın mirasını ve bugününü yok eden bir sistem haline gelmiş bulunuyor. 

Bu inkâr mekanizması bilgiye, bilime ve ahlaka, vicdana dayandırılamazdı. “Kaç para eder bu” sorusunun belirlediği bir hayat sürmek için cahil, yobaz, ahlaksız, vicdansız olmak gerek. İşte buna da gericilik diyoruz. Dinci gericilik, gericiliğin en yüksek ve nihai aşamasıdır. Gericilik düzeltilemez, insanla barıştırılamaz. 

“Biraz bilimden ve ahlaktan nasibini almış dinci gerici bulamaz mıyız?” sorusu da geçersizdir. Bilime saygı ve az buçuk vicdan, o kişinin gericiliğiyle tamamen alakasız nedenlere sahip olsa gerektir. Mücadele bu yaratıkların elini kolunu bağlayabilir. Sistemin kadroları açısından bu kadar… 

Orman istemiyorlar, çünkü ağaçların işgal ettiği toprak parçası ormansız daha fazla para kazandırır. Orman yangınını söndüremiyorlar, çünkü hem toprağı metalaştırma güdüsü davranışlarını belirliyor, hem de yangın hazırlığına ayıracakları kaynağı sermayenin hakkından çalınmış sayıyorlar. 

“İyi para kazandıran bir kurum” olarak THK diye bir şey olmaz. “İyi para kazandıran bir kurum” olarak orman müdürlüğü teşkilatı olmaz. Bu aleni bilim ve ahlak düşmanlığı, bu sınırsız sermaye düşkünlüğü ancak dinci gericilik sayesinde savunulabilir. Aslında her şeyi piyasayla ölçen kafa liberalizme özgüdür. Ama liberalizm çıplak haliyle hiç ikna edici olamayacağı için gericiliğin türlü biçimiyle bütünleşmek zorundadır. Neo-liberalizmin cehennem aşamasında en yüksek bütünleşme mecrası dinci gericilik olarak karşımıza çıkıyor. 

Ekonomi eninde sonunda toplumsal yaşamın diğer düzlemlerini belirler. Ama bu, AKP’lilerin kelimenin gerçek anlamıyla para için ormanları tutuşturdukları anlamına gelmiyor. Piyasa kamu yararına göre düzenlenmiş her şeyin tasfiye edilmesini emrettiğinde, yangına teslim olan coğrafyaya bakan AKP’linin aklına “peki bu külden nasıl para kazanırız?” sorusu gelir. Zaten bu soru hiç akıllarından çıkmamaktadır!

Orman, hele bizim Akdeniz kuşağının ormanları yangından sonra kendini yenilermiş... Ne güzel! Demek doğa bizden yana. 

Ama sermayenin para peşindeki cehalet serüveninin doğaya kendini yenileme şansı bırakmayacak kadar hızlandığını görüyoruz. Neo-liberalizmin cehennemi bir de budur: Bir imha süreci.

Örgütlenme diyoruz ya, elbette parçası olduğumuz, felaketi durdurmayı, yaraları sarmayı gözeten dayanışma bir büyük örgütlenmedir ve kast ettiğimiz somut olarak budur. Yangını söndürme umudunda en büyük pay şu birkaç günde kendini gösteren halk örgütlenmesine ait. Ancak bir sistem sorunu halini almış bulunan felaketleri durdurmak yetmez ve yalnızca yangını söndürerek tarihsel imha sürecine son vermemiz de mümkün olmaz. Yanan arazilerin yeniden yeşerme şansı bulabilmesi için, para peşinde koşan sermayeyi marke etmeli, boşluk bırakmamalıyız. İmha sürecini yavaşlatabilir, ayağına taş bağlayabiliriz. Ama örgütlenme ve dayanışmayı bu haliyle sürdürmek yetmez, çünkü bu kadarı yağmacı sınıfın güdüleri değiştiremez; kapitalizm iyileştirilemez.

Kapitalizmin en yüksek aşamasını, neo-liberalizmin düzeltilemez, reformdan geçirilemez cehennemini, eğitilemez cehaleti, iyileştirilemez kötücüllüğü yok etmek zorundayız. Bu yangınlarda kendini asıl yenilemesi gereken emekçi halkın iktidarının kurulabileceği inancıdır. Halk örgütlenmesinin içinde devrimin meşruiyetini yükseltmeye ihtiyaç var. Bu olmadan ormanlar kendilerini yenileyemeyecek...