Söylenecek sözün sınırına geldiğiniz olur ya bazen. Tam olarak oradayız…

'Üreterek büyüyen Türkiye'nin' enkaz altında terk edilen halkı

Sanayi Bakanı Varank, AFAD merkezinden konuştu. “Uşak’taki üreticilerimiz” dedi, “bir buçuk milyon battaniyeyi bölgeye gönderiyor".

Deprem saatinin üstünden neredeyse 48 saat geçmiş, devletin ne hastanesi ne limanı ne havalimanı kalmış, ordu kışladan, kurtarma ekipleri AKUT merkezinden çıkıp sahaya dağılmamış, yıkılan binalardan binlercesine henüz tek bir kazma bile vurulmamış, enkaz altında binlerce yurttaş, bizim Bakan meyve-sebze hallerinin aracı kabzımalları gibi, Uşaklı tekstilcilerden deprem bölgesine ayarladığı battaniyeleri müjde diye anlatıyor.

Yetmiyor...

Ciğeri yanıyor, kayıplara çok üzülüyor, hepsine Allahtan rahmet diliyor ama “üretim tarafına da bakmak gerekir” diyor. İşte o tarafa bakınca, şu anda bölgede sanayi anlamında bir sıkıntı bulunmadığı için büyük memnuniyet duyduğunu söylüyor. Temsil ettiği hükümetin Türkiye’yi üreterek büyüyen bir ülke yolunda sonuna kadar desteklemeye devam edeceğini halkımızla güzel güzel paylaşıyor.

Deprem bölgesinde sanayi anlamında bir sıkıntı yok ama aynı deprem bölgesinde şans eseri hayatta kalabilmiş yüzbinlerce yurttaşın içmeye bir yudum suyu bile yok!

AKP’nin ve patronların “üreterek büyüyen Türkiye"si var fakat o Türkiye’de yıkılmış bina enkazı altında dört gündür ölüme terk edilmiş on binlerce insan var!

Söylenecek sözün sınırına geldiğiniz olur ya bazen. Tam olarak oradayız…

Bilanço ağır.

Bu satırlar yazılırken yaşamını yitiren yurttaşlarımız için AFAD’ın açıkladığı son rakam on bin kişi idi.

AFAD’ın dün yayınlamaktan vazgeçtiği diğer rakama göre ise yıkıldığı teyit ya da ihbar edilmiş bina sayısı tüm bölgede yaklaşık 16 binin üstünde.

Duyunca hesap yapmaktan ürküyor insan.

AKP’li bakan Uşaklı tekstilciden sipariş ettiği battaniyeyle övünürken, bölgedeki hastanelere ulaşan TKP’nin gönüllü sağlıkçılarından gelen bilgiler, yıkılan bina enkazından çıkmayı başaranların bir başka enkazla karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Hastaneler yıkılmış. Yıkılmayan sallanıyor. Sağlıkçılar bu binaların içinde yurttaşlara yardım etmeye çalışıyor. Hepsinin en az bir yakını zaten göçük altında. Uyku yok. Çadır yok. Eşyaları koyacak yerleri yok. Tedavi için malzeme yok, tedavisi biten depremzedenin taburcu edince gidecek barınağı yok.

Uzun sözün kısası ortada bir devlet yok.

Ortada bir devlet yok ama devletin Uşaklı patronlardan battaniye sipariş eden Bakanı var. Olmayan devletin “hiçbir afette milletimize mahcup olmadık” diye konuşabilen kifayetsiz bir İçişleri bakanı var. Elbette devletin ancak “güvenlik koridoru” oluşturup bölgeye gidebilen, gittiğinde de vatandaşa “onar bin lira para dağıtacağız” diyen Cumhurbaşkanı var.

Bir de yine her felaketten fırsat devşiren sermaye sınıfımız var. Onlar kâh battaniye satan kâh borsada iki gün çimento hissesi devirip depremi nakite çeviren ama kamuoyu önüne “vatandaşa yardım elini uzatmış sivil kuruluşlar” olarak çıkan patronlar, finans kuruluşları ve spekülatörler. Birlikte insan hayatının inşaat demiri kadar değeri olmadığı bir düzen kurmuşlar.

Bunlardan kurtulmadan sağ kalamayacak halkımız. Dört gündür gösterdiğimiz dayanışma, belki sadece ayakta tutacak insanları ama çok şeyi değiştirecek, bundan emin olun.