Mersedes’i kamyonun altına sokan mekanizma 'emperyalizme bağımlı kapitalist' Türkiye’nin en has mekanizmasıydı. Şimdi Dubai’de çalıştırılan kamera da öyledir.

Susurluk’tan Dubai’ye

Türkiye bağırsaklarını temizliyordu, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı; bizde de “temiz eller” devlete damga vuracaktı... 

Susurluk kazasından sonra güzel ve liberal bir demokrasi rüyası memleketi sarmıştı. Henüz TKP adını almamış olan Sosyalist İktidar Partisi’nin sloganlarında, çağrısında ve afişinde ise “Aşiretsiz, Mafyasız, Patronsuz bir Düzen için… Sosyalizme” yazıyordu. 

Canım, şimdi ne diye sosyalizmi karıştırıyorduk? Elbette ve aslında, tabii ki ve kuşkusuz haklıydık: Bu derin devlet Soğuk Savaş icadıydı, kontrgerillaydı, komünizme karşı mücadele için kurulmuştu, NATO’ya bağlıydı, maksat ülkede patronların düzenini, kapitalizmi korumaktı… Hepimiz öyle düşünüyorduk. Ama şimdi devleti demokratikleştirmek diye bir olanak çıkmışken, bu gerçekler bir kenarda beklese, kapitalizmin tek alternatifi sosyalizm demeyiversek daha iyi olurdu. İkide bir sosyalizm dendiğinde hem kitleler ürker, hem sol adına kimseyle ittifak yapılamaz, izole olurduk. 

Buraya kadar tatlı tatlı tartışırken, bu noktada aniden sertleşiyordu. Bu kadar sekterliğin âlemi yoktu. Solun başına ne geldiyse bundan gelmemiş miydi! Siyasetin gereklilikleri vardı üstelik, bu tür radikal toyluklara gülüp geçerlerdi…

İslamcı başbakan Erbakan geceleri elektrik düğmelerini açıp kapatarak yapılan dahil protesto eylemlerine “glu glu dansı” dedi. Muhafazakâr ortağı Çiller “… devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de bizim için her zaman saygıyla anılır, şereflidir” dedi. Kontrgerillanın adları ortaya dökülen bütün figürlerinin yolu faşist MHP ile bir biçimde kesişiyordu… 

Keşke mümkün olsaydı da demokratikleşmeye bunlar da katılsaydı!

Kimin neye katıldığı mevzuu biraz karışık gelişti. 

Susurluk “kazası” 25 yıl önce patladı. İşbaşındaki hükümet temiz ellerle bezenmiş laiklik kampanyasına bir süre direndi. Sonra düzenin normalleşmesi için merkez sağ-merkez sol koalisyonuna geçtik. Normalleşme için seçim gerekiyordu. 1999 seçimleri Öcalan’ın bir Amerikan projesi ve İsrail operasyonuyla Türkiye’ye teslim edilmesi yoluyla, o sıra hükümetin başındaki Ecevit’e ve Kürt düşmanlığının değişmez şampiyonu MHP’ye hediye edilmiş oldu. Üç yıl içinde çökerek meydanı Tayyip Erdoğan’a bırakacak olan bu ikili “bağırsak temizlenmesi” sürecinin acaba neresindelerdi?

Sosyalizm mücadelesini güçlendirmeye çalışmaksızın demokratik ve temiz bir ülkenin kurulabileceğine inanan, dahası fazla sosyalizm lafı etmenin bununla çelişeceğini iddia eden güçler, mecburen AKP’nin şeyinde cevher aramaya koyuldular. Ne de olsa derin devletin egemen olduğu eski Türkiye Müslümanlara, Kürtlere ve solculara kök söktürmüştü… 

Bir noktayı pas geçmek durumundalardı; Kurtuluş Savaşı emperyalist Batı’ya karşı kazanılmış, Cumhuriyet bunun ürünü olmuştu. Bunu başa kakıp en azından Türkiye’ye göre çok demokratik olan AB’yi karalamak yanlış olurdu. Avrupa’nın kötü yanlarını tamamen örtmek mümkün olamıyorsa bir de “emeğin Avrupası” diye efsane uydurulabilirdi! Velhasıl AKP’yi demokrasi adına desteklemek gerekiyordu ve sosyalizm biraz daha bekleyebilirdi. 

Susurluk’ta bir Mersedes’ten akmaya başlayan lağım sularından çıka çıka Ergenekon denen düşman hayali çıktı!
Aşiretsiz, mafyasız, patronsuz bir düzen için sosyalizm yolu tutturulmazsa olacağı budur. Dubai’de patlayan aynı lağımdır. 
“En geniş demokrasi güçleriyle birleşmeye” giden yol ile “ya sosyalizm ya barbarlık” keskin bir kavşaktır. 25 yıl sonra belli ki yine İslamcı-faşist karması iktidar gidişata direnecek. Ancak emin olabiliriz ki, Mersedes’i kamyonun altına sokan mekanizma “emperyalizme bağımlı kapitalist” Türkiye’nin en has mekanizmasıydı. Şimdi Dubai’de çalıştırılan kamera da öyledir. Güzel ve liberal bir demokrasi rüzgârının esmemesi ve birtakım sonuçlar vermemesi mümkün değil. Erdoğan da, grup toplantısında akıntıya karşı direneceğini belli ederken, aslında yumuşak iniş için zaman kazanma hesabı yapacak kadar siyaset biliyor olmalıdır. 

Türkiye bir kez daha düzenden demokratikleşme ve temizlik beklemeye fit olmamalıdır. Bu yol sadece Tayyipgillere zaman verecek, devri sabık yaratmayıp adaleti unutturacak ve hepimizi yeni bir bataklığa götürecektir. 

Sekterlik mi denmişti? O lafa kesin yanıt kitlelerin örgütlenmesiyle verilir. Yani video beklemeyip örgütlenecek olan emekçi halkımız sayesinde…

Aşiretsiz, mafyasız, patronsuz, emperyalistsiz, tarikatsız, şeriatsız bir düzeni gerçekten istiyor muyuz? O halde sosyalizm mücadelesine omuz vermek, video beklemeyip örgütlenmek durumundayız.