İşçilerin bir aylık ücretiyle bile alamayacağı kadar pahalı şeyler üretiliyordu. Çoğunlukla ihraç mallarıydı, bitmemişi bile ganimet gibiydi.

Sanem hanımın kirli tişörtü

Gazetelere verdiği röportajlarda kapasite kullanımında yüzde 81’e ulaştıklarını, yoğun taleple karşı karşıya olduklarını, siparişlere yetişmekte zorlandıklarını anlatmasının üzerinden bir yıl bile geçmedi. Sektörün hızı ve uyum kapasitesinin yüksek olduğunu söylüyor, üretim hacmini 3,3 milyon tondan 4 milyona çıkarmayı hedefliyordu.

Sanem Dikmen. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı, ETF Tekstil patronu.

Sonra ne olduysa birden “fabrikayı kapatacağım” dedi.

O kadar.

Sektör temsilcisiydi, varlıklı ve kariyerliydi. Çalıştırdığı ve çoğunluğu kadın 300 işçiye hesap mı verecekti?

İşçilerin ücret alacakları, kıdem ve ihbar tazminatları, kullanmadıkları izinleri vardı.

Ödemedi.

Nasıl ödeyeceğini de söylemedi.

Öyle olunca çalışmadı işçiler.

Bu sefer sıkıştı. Çünkü içeride tamamlanmamış mallar vardı.

Puma, Adidas, Colombia, Skechers, Golden Point…

İşçilerin bir aylık ücretiyle bile alamayacağı kadar pahalı şeyler üretiliyordu. Çoğunlukla ihraç mallarıydı, bitmemişi bile ganimet gibiydi.

Dedi ki “gelin onları bitirin”.

“Üretip bitirirsek, tek kuruş ödemeden hepimizi kapının önüne koyup gider” dedi işçiler. Hangi verdiği sözü tutmuştu ki buna güvensinler? Üretime dönmediler. Ama fabrikadan da ayrılmadılar.

Kararlıydılar. Ne tek bir parça tişört ne de bir tane makine çıkmayacaktı dışarıya.

Geceyi nöbete bağlayıp, yirmi dört saat kapının önünde sendikalarıyla birlikte direnmeye başladılar.

Birkaç gün sonra tırlar geldi. Sanem Hanım malları yükletip götürecekti.

Olmadı.

Kesti gelen tırlardan önünü içlerinden biri, anlattı tane tane.

“Bak kardeşim” dedi, “bunlar bizim ekmeğimiz, alacaklarımızın garantisi, sen bunları şimdi kamyonuna yükleyip buradan götüreceksin ya, işte o vakit hem bizim hakkımızı yemiş hem hırsıza uşaklık etmiş olacaksın”

Durmadı kamyoncu, “bilseydim hiç gelir miydim” dedi, bastı gitti.

Ertesi gün patronun kızı denedi bu kez malları çıkarmayı.

Gövde gösterisi yapar gibi atladı şirketin kamyonuna şoför koltuğunun yanına, yanındakine fabrikanın kapısını gösterip eliyle “sür” işareti yaptı. Bu ne münasebetti, fabrika da onundu, içindeki mallar da. Çıkaracaktı dışarıya ister satacak ister atacaktı.

Yine olmadı.

Nizamiyede kesti işçiler önünü kamyonun. Bu kez eliyle yan taraftaki polis amirine “gel gel” yaptı. Ne konuştular bilinmez ama anlaşılan henüz gelmemişti emir büyük yerden. İşçiler de kıpırdamadı yerinden. Böylece dökülüverdi patronun kızının kibri işçilerin önünde tel tel.

Sonraki günler devam etti direniş. İki haftayı devirdi kararlılık. Öte yandan sosyal medyada, mahallede, fabrika önünde yalnız bırakmamaya çalıştı dostları onları. Dayanışmayı büyüttüler.

Sonra…

Pazartesi sabahı erken saatte bir dolu polis yığıldı fabrikanın önüne. Arkadan tırlar başladı gelmeye. Geceden bekleyenler haber ettiler henüz fabrikanın önüne gelmeyen arkadaşlarına. Eş dost başlandı aranmaya. Bu arada polis ordusu kurdu kalkanlarıyla koridoru nizamiyede. Önce tırlar alındı içeriye, sonra başladılar malları yüklemeye.

Kaft’ın 80 binlik siparişinden 40 bini dikilmiş hazır malı, Golden Point’in 50 bini hazır, Columbia’nın 5 bin adet dikilecek, Skechers’ın 10 bin adet b kalite, Puma’nın 100 bin adet Fenerbahçe şortuna baskı yapılmış malı... Adidas’ın tişört baskı işi için hazır kalıpları, miktarı bilinmeyen dikilip baskılanacak Lee-Wrangler ile Mavi’nin malları…

Apar topar hangilerinin yüklendiğini bilmiyorlar ama 3 tır çıktı o sabah polis kalkanlarının oluşturduğu koridorun arkasından.

Demek ki Pazartesi sabahı emir büyük yerdendi.

Bir kadın işçi bağırdı kamyonlar çıkarken kalkandan koridora:

“Açın işçinin önünü, açın ki hakkını savunsun”

“Patronun malı değil, işçinin emeği onlar” diye seslendi bir başkası.

Diğeri devletin Sanem hanımın değil işçinin karşısına dikilmesine isyan etti:

“Özel sektöre devlet yok mu?”

Yoktu işte.

Devlet onlardı çünkü.

***

Sanem Hanım’ın iki çocuğu var. Oğlunun sahibi olduğu otel kayak merkezi Palandöken’de. Kızı ise bazen fabrikada annesiyle, bazen de babası ve kardeşiyle otelde takılıyor. Varlık içinde, güzel yaşıyorlar anlayacağınız.

Sanem hanımın parasını ödemediği işçilerden birinin de iki çocuğu var. Malların fabrikadan çıkarıldığı gün yaşlı gözlerle yaptığı konuşmayı izledik görüntülerde.

“İki evladım var” dedi. “Tatil yapamadılar bu sene. Çalışıyorlar. Okul harçlıklarını çıkarmak için.”

Sonra sordu “bu mu adalet?” diye. “Sadece zenginlere mi adalet?”

***

Sanem Hanım demiş ki onlara “2 kuruş için mi yapıyorsunuz bunları?”

Yaşamlarını sürdürebilmek için ihtiyaçları olan her şeyin patronların yaşamında iki kuruş etmediği bir düzende adalet arıyor işçiler.

Malları kaçırdım diye sevinmeyin Sanem Hanım. “İki kuruş” olmayacak alacağımız sizden. Sadece vermediğiniz ücretleri, üstüne çöktüğünüz tazminatları değil, yıllardır işçilerden çaldığınız her şeyi geri alacağız. Kirli tişörtünüzle sizi baş başa bırakıp, tertemiz bir ülke kuracağız o işçilerle.