Yönetim krizi silahları başlarına bela ediyor. Bir de bu halk hesap sormak için örgütlendiğinde ne yapacaksınız o silahları? 

O silahları ne yapacaksınız?

Yüz bini aşkın deniyordu, abartılı olduğu anlaşıldı. Ama yine de mafya sandığından çıkan haberlerden biri olarak bu kayıp silahlar konusu AKP’nin eline ayağına dolanmış bulunuyor. 

Erdoğan’ın Peker dizisine dair partisine tavsiye ettiği, devlete ise uygulatmaya çalıştığı davranış, mezarlıktan geçerken ıslık çalmak. Eğer bir şey yokmuş gibi yapabilirlerse iki güvenli liman bulma olasılığı var. Birincisi örgütsüz halkların kadim hastalığı, yani alışmak ve unutmaktır. İkincisi yine örgütsüz halkların bir diğer hastalığı, korkmak ve sinmektir.  

İkincisi “silahlar nerede” sorusuna eşlik edebilir gerçekten de: “Bu kadar silahla bize neler yapmazlar!”

AKP yeterince susarsa, korku ve sinmenin kazanması imkânsız mıdır? Bu noktada en doğru tahmini yapmaya çalışmak dünyanın en fuzuli işi olur. Elbette eğer halk örgütsüz kalmaya devam ederse egemenler bir şey yokmuş gibi davranabilecek ve sonuçta gözümüzün önünde yaşanmış en ağır suçlar hem unutulacak hem korkutacaktır. Sıradan insan şiddetli bir korkuyla birlikte yaşamayı nasıl becersin? En iyisi korkunun gerekçelerini unutmak değil midir? 

Madem öyle, korku ve sinmenin kazanması mümkündür, mü diyeceğiz? İyi de bu sonuç, halkın örgütsüz kalacağı, kalmaya mahkûm olduğu, örgütlenme uğraşlarının büyük resmi etkileyecek kadar hız kazanamayacağı varsayımlarına bağlıdır. 
Örgütlenmek için uğraşmak varken bunları varsaymak akıl kârı olmasa gerek…

Üstümüze boca edilen bilgilerin yeni olmadığını söylesem, ne dersiniz? Kuşkusuz, gün gelecek, konunun soruşturulması ve yargılanması için ayrıntılara ihtiyaç olacak; onu demiyorum… Türkiye’nin uyuşturucu sektöründe başa güreştiği yeni bir bilgi midir? Kara para aklama faaliyeti ve bunun bilgisi yeni midir? Türkiye’de olağan bir kamu ihalesinde, şartnamede geçmeyen bir etabın mafyadan onay almak olduğunu ilgili herkes bilmez mi?

Hadi Allah’ın şanslı kulusunuz diyelim. O kadarki şu okulun yakınında, beriki barda uyuşturucu satıldığını hiç duymadınız! Bu belanın pençesine düşen bir tanıdığınızın tanıdığı da olmadı. Hadi, diyelim ki ihaleyle falan bugüne kadar ne bir işiniz oldu, ne de işin nasıl yürüdüğünü duydunuz… 

Peki, silahları da mı görmediniz!

Sosyal medyada kuşanıp kuşanıp gösterilen, oylama geceleri sayım daha sürerken kutlama niyetine havaya sıkılan, ekranlardan kaçımızı nasıl temize havale edeceğini anlatan alçakların tehditlerinde geçen, 15 Temmuz’dan sonra yasalaşmış haliyle devlet için sıkıldığında suç sayılmayacak olan silahlardan söz ediyoruz. Görmemiş, duymamış olabilir misiniz!

Bunları biliyoruz. Sayılar, dağıtıldığı yerler… bunlar günü geldiğinde lazım olacak detaylar. Şimdiyse, bütün bir halk olarak önümüzdeki ikilem son derece sade: Ya unutacağız, ya hesap soracağız. Örgütlenmezsek birincisi, örgütlenirsek ikincisi! 

Örgütlenmeye çağırdığımız, örgütlenmeye çalıştığımız ve örgütlendiğimiz günlerden geçiyoruz. Yeterince örgütlü olmadığımızı saklamıyoruz… Peki, bugün halkın örgütlülüğünün yetersiz olması, örnek olsun, şu silahlar meselesinde ne söylüyor bize? 

Bu silahları dağıtanlar, edinenler, teşhir edenler, tehdit için veya bizi vurmak için kullananlar, bulundurmakla övünenler… Bu alçak gericiler topluluğu kendi içlerindeki itiş kakışın sonunda Peker dizilerine düşmüş durumdalar ve artık kara kara bu silahları ne yapacaklarını düşünmeye başlamış olmalılar. Bundan emin olabiliriz… 

Herhangi bir aletin kullanılmasını o aletin teknik kapasitesi değil, siyasal dengeler belirler. Peker dizileri Türkiye egemen güçlerinin yönetme krizlerini resmediyor. Yönetim krizi silahları başlarına bela ediyor.

Bir de bu halk hesap sormak için örgütlendiğinde ne yapacaksınız o silahları?