Sadece emperyalizmin güncel yönelimlerini takip etmiyoruz, aynı anlama gelmek üzere sosyalizme geçiş çağındaki zayıf halkaları kavramaya çalışıyoruz. Kuzey Afrika kuşağı bu anlamda önem kazanıyor.

Kuzey Afrika’da fay hatları: Cezayir, Fas…

Kuzey Afrika ülkelerindeki siyasi gelişmeleri izlemeye çalışıyoruz. Bu yıl Batı Sahra sorununu ve geçenlerde Cezayir’deki gelişmeleri ele almıştık.

Bu köşede sadece emperyalizmin güncel yönelimlerini takip etmiyoruz, aynı anlama gelmek üzere sosyalizme geçiş çağındaki zayıf halkaları kavramaya çalışıyoruz.

Kuzey Afrika kuşağı bu anlamda önem kazanıyor. Bir kere bu coğrafyadaki uluslarda modern bir işçi sınıfının oluştuğunu görüyoruz. Buna bağlı olarak kadınlar siyaset sahnesinde örgütlü olarak yer alıyorlar. Akdeniz üzerinden Avrupa’daki siyasetlerden ve kitle hareketlerinden daha hızlı etkileniyorlar. Geçen yüzyılda bağımsızlık mücadelesine bağlı zengin siyasi deneyimleri oluşan bu ülkelerin bugün sermaye sınıfları aşırı derecede çürümüş durumda ve siyasi krizlerden kurtulamıyorlar. Ayrıca egemen sınıfları günümüzde komşu bölgelere yayılmacılığın işaretlerini verirken halen Batı emperyalizminin de hedefi ve operasyon alanında bulunuyorlar. 

Daha ne olsun!

Harita: Kuzey Afrika ülkeleri olan Batı Sahra, Fas, Cezayir, Tunus, Libya ve Mısır görülüyor. 

Libya şimdilik en şanssızları, üst üste aldığı darbelerden bağımsız bir işçi hareketinin oluşması zaman alacak. Mısır Türkiye’ye benziyor bir yanıyla, geniş emekçi sınıflar sessizlik içinde öfke biriktiriyor ayağa kalkmak için.

Tunus, Cezayir ve Fas ise kitle hareketleriyle sarsılıyor uzun süredir.

Ağustos sonunda Cezayir Fas ile diplomatik ilişkisini kestiğini bildirdi. Bu olayı anlamaya çalışacağız ama geçenlerde başka önemli bir olay oldu: Fas’ta 10 yıldır yürütmede olan, Müslüman Kardeşler ile bağlantılı Adalet ve Kalkınma Partisi seçimlerde hezimete uğradı.

2011 ve 2016 seçimlerinin galibi bu dinci partinin dramatik düşüşü halkın yoksullaşması ve “orta sınıfların” erimesi ile ilişkilendiriliyor. Ayrıca dinciliğine rağmen İsrail’in Fas tarafından tanınmasındaki rolünün de yıpranmasında etkili olduğu söyleniyor.

Peki, Fas’ın AKP’si yenildi de ne oldu?

Bir kere Fas Kralı seçimlere girmiyor, bu meşruti monarşide egemenliği önemli ölçüde sürüyor ve siyaseten sorgulanacağı bir mekanizma bulunmuyor.

Ancak yıpranan AKP’nin yerine Kraldan sonra ülkenin en zengini olan bir patronun liderliğindeki sağcı parti, Ulusal Bağımsızlar Topluluğu seçimi kazandı.

Bir yanıyla Türkiye için de düşündürücü bir sonuç. AKP’nin miladının dolduğu ve yaygın yoksullaşmanın diğer siyasi sonuçlarla birleşince bir seçim yenilgisinin söz konusu olabileceği bir süredir gündemde. Ama Erdoğan’ın yerine Koç veya Sabancı ailesinden birisinin seçildiğini düşünün. Fas’taki kadar çarpıcı olmasa da Türkiye’deki düzen muhalefetinin özünde AKP’den farklı olmadığı biliniyor.

Gelelim Cezayir’in Fas ile diplomatik ilişkisini kesmesine.

Fas ile Cezayir her şeyden önce yakın tarihlerinde ayrıştılar. Fas’ın Fransa’dan bağımsızlığını kazanması bir burjuva devrimiyle değil, Fas soyluluğu ile uzlaşılarak gerçekleşti. Bu süreç Fas solunun ve ilerici kesimlerinin ezilmesiyle gitti. Dolayısı ile Fas hiçbir zaman diğer Afrika ülkeleri gibi şu veya bu şekilde sosyalizm kokan bir devrimci süreç yaşayamadı. Günümüze kadar Batı emperyalizminin gerici bir müttefiki olarak kaldı.

Cezayir ise, malum, Fransız sömürgeciliğine devrimci bir mücadele ile diz çöktürdü. 1990’lara kadar Sovyetler Birliği’nin müttefiki olarak kaldı. Bugün de Afrika ülkeleri içinde en güçlü ordulardan birine sahip Cezayir silahlarını genellikle Rusya’dan satın alıyor.

Sınır anlaşmazlıkları nedeniyle 1963’te iki ülke savaşırlar, ama aralarındaki halen devam eden asıl sorun Batı Sahra meselesi olarak kalır. Zengin maden yataklarına sahip Batı Sahra Fransız emperyalizminin de itmesiyle 1975’te Fas tarafından işgal edilir. Cezayir ise Batı Sahra’da ilan edilen Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti’ne sınırlarını açar ve destek olur. Bugün Cezayir sermaye sınıfının hiçbir devrimciliğinin kalmadığını hesaba katarsak Batı Sahra sorununun ülkeler arasında rekabetin bir unsuru haline geldiğini görürüz.

Fas Batı Sahra’daki egemenliğinin onaylanması karşılığında İsrail’i tanır, Afrika Birliği’ne İsrail’in gözlemci ülke olarak katılması için ön ayak olur. Bunun karşılığında Batı emperyalizmi Batı Sahra’yı Fas’ın parçası olarak tanır ve ABD ile ortak askeri manevrayı geçen aylarda gerçekleştirirler.

İsrail Dışişleri Bakanı’nın geçen Ağustos’ta Fas’a ziyaretinde Cezayir’in İran ile işbirliği yaptığına ilişkin eleştirisi bardağı taşıran damlalardan bir oldu. Cezayir bunu ilk kez bir Arap ülkesinde İsrail’in başka bir Arap ülkesini eleştirmesi şeklinde ele aldı. Ayrıca Fas’ın İsrail casusluk yazılımı olan Pegasus ile Cezayirli yetkilileri dinledikleri iddia edildi.

Son olarak Cezayir’deki çok sayıda kişinin öldüğü orman yangınlarının Fas’ın destek olduğu ayrılıkçı dinci bir örgütün kundaklaması sonucu olduğunun iddia edilmesi iplerin tamamen kopmasıyla sonuçlandı.

Bu durumun bir savaşa yol açması yakın vadede belki çok mümkün değil. Ancak özellikle ABD’yi arkasına alan Fransa’nın bölgedeki giderek artan müdahaleleri düşünüldüğünde, büyük yüzölçümü ve doğal zenginlikleri ile Cezayir’e bir müdahalenin olasılık dâhilinde olduğunu hatırlamak gerekiyor.

Bu karmaşık örüntüde Kuzey Afrika uluslarının işçi sınıfı siyasetleri iktidarlarını arıyorlar.