Milyar dolarlık projelerden çuvalla para kaldıran patronlar, işçilerin üç kuruş alacağının üstüne yatmayı marifet sayıyor. Onlara göre şantiyeler esir kampı, inşaat işçileri de onların kölesi.
Kendisi halen federasyon başkanıdır ama esas işi müteahhitliktir. AKP’li yıllarda devletten çok ama çok büyük işler kapmayı başardığını biliyoruz. Havalimanları, limanlar, otoyollar, barajlar, santraller, boru hatları… Ona hem yapması için para verdiler, hem yaptığını işletsin diye… Nihat Özdemir’in Limak’ı diye bilinir ancak bir de Sezai Bacaksız isimli ortağı vardır. Onu ise 2013 yılında BOTAŞ’taki ‘Mavi Hat’ davasında ihaleye fesat karıştırmaktan aldığı 9 yıl 2 ay hapis cezası ile hatırlıyoruz.
Kuveyt Uluslararası Havalimanı terminal binası, bu iki ortağın halen sürdürdükleri büyük işler arasındadır. İhaleyi 2016 yılında yaklaşık 4,5 milyar dolarlık teklifle aldılar. Şantiye halen devam ediyor.
Ediyor etmesine ama şantiye midir esir kampı mı, şu sıralar ayırt edilemiyor.
İstanbul Havalimanı inşaatında görmeye alıştığımız manzaralar şimdi Kuveyt’teki bu şantiyede yaşanıyor. Ve Limak yine sahnede.
Şantiyenin demir ve kalıp işlerini yapan işçiler iki haftadır seslerini duyurmaya çalışıyor. Ama işçilerin karşısında gerçek bir toplama kampı yönetimi olduğu anlaşılıyor.
Şantiyenin bu bölümü zaten büyük ölçüde tamamlanmıştı. Salgın nedeniyle de işçiler çalışmayı sürdürmek istemedi.
Haklılar. Çünkü şantiyede işe yarayacak tek bir önlemin alınmadığından şikayetçiler.
Bir koğuşta altı kişi kalıyorlar. Sahaya giderken bir otobüse kırk kişi bindiriliyorlar. Yemekhanede 700-800 kişi birlikte yemek yiyorlar. Tuvaletler, lavabolar, koğuşlar leş gibi. Arkadaşlarından biri üç gündür rahatsız olduğu için koğuşta yatıyor ama ne hastaneye götüren ne sağlığını soran yetkili var.
Bunlar dün yapılan açıklamada işçilerin anlattıkları.
Şimdi iş durduğu için Limak, işçilerin tümünü Türkiye’ye göndereceğini söylüyor ama bu sefer de işçilerin haklarının üstüne oturmaya kalkıyor.
İşçilerin talebi tüm haklarını eksiksiz alarak yurda dönmek. Geçen hafta bıçak kemiğe dayanınca toplanıp şirketin yönetim ofise kadar yürüdüler. O gün Limak’ın şantiye sorumlularından, Cuma gününe kadar sorunların halledilip işçilerin evlerine gönderilmeye başlanacağının sözünü aldılar.
Verilen söz tutulmadı. Üstüne tehditler başladı.
Limak’ın, şantiyedeki üst düzey sorumlusu olduğu anlaşılan kişinin söyledikleri işçilerin öfkesini iyiden iyiye yükseltmiş. Bu zat, şantiye değil esir kampı yönettiğini düşünüyor olsa gerek, haklarını alıp sağ salim evlerine dönmek isteyen işçileri Kuveyt polisine teslim etmekle tehdit etmiş. Dünkü açıklamada işçilerden biri bu kişinin kendilerine “gelir sizi alırlar uzakta bir semte bırakırlar, kaybolur gidersiniz” dediğini aktarıyor.
İşçilere, işe girerken ücret, yıllık izinler, resmi ve dini bayram tatilleri alacaklarının ödendiğine dair kağıtlar imzalatmışlar. Yetkili bu kağıtları hatırlatmış işçilere. “Bize borçlusunuz” demeye getirmiş. Esir kampı yöneticisi, kıdem tazminatını isteyen işçiye de “şu zamana kadar kıdem tazminatı vardı, onu da şimdi ben kaldırıyorum” demiş.
Milyar dolarlık projelerden çuvalla para kaldıran patronlar, işçilerin üç kuruş alacağının üstüne yatmayı marifet sayıyor. Onlara göre şantiyeler esir kampı, inşaat işçileri de onların kölesi.
Kuveyt’teki Limak işçileri önümüzdeki günlerde yurda dönecekler. Mücadeleyi burada da sürdürecekler. İlk günden itibaren işçilerin sesi olan Patronların Ensesindeyiz İnşaat İşçileri Dayanışma Ağı da bu işin peşini bırakmayacak.
***
Kuveyt’teki şantiyede bu gelişmeler yaşanırken, bir başka şantiyeden, İstanbul’daki Galataport şantiyesinden acı bir haber aldık. 7 Nisan günü çalışırken kalp krizi geçiren Hasan Oğuz, kaldırıldığı hastanede geçtiğimiz Cuma günü yaşamını yitirdi. Hasan, aynı zamanda DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş’in Avrupa yakası temsilcisiydi. Hasan’ın ölüm raporu “bulaşıcı hastalık” olarak kaydedildi. Şantiyeler salgın döneminde de işçiler için can pazarı olmayı sürdürüyor. Dev Yapı-İş’e ve Hasan’ın mücadele arkadaşlarına başsağlığı diliyorum.