Hesap kitapsa, halkın borcu değil alacağı var. Hukuksallıksa, taahhüde uymamak, iyiniyetten uzaklaşmak, değişen durum, ölçülülük, haklı neden, hepsi hukuksal...

Hemen devletleştirme

Ekonomi politiği sömürü olan kapitalizm devletten hukuka, milliyetçilikten dinselliğe, siyaset formalarından kültürel değerlere, savaşlardan terör/mafya ilişkisine, işsizlikten göç insanlarına kadar her yolu kullanmada beceri sahibi.

Kafalar karıştırılarak halk oyalanırken iktidar ve muhalefet desteği demokrasi adı altında ortaklaşıyor. Düzen seçime, sandık içine sıkıştırılarak düzen yaşatılıyor. 

Hak, özgürlük, eşitlik, adalet halk için değil, sermaye sınıfının egemenliği, onun siyasetinin devamı için isteniyor. Siyasetin devamında düzen içi muhalefete ihtiyaç var. 

Sınıflı toplum uzlaşmayla sürsün, sermaye istikrarlı olarak ve engelsiz yaşasın, özelleştirmeler ve yağma hız kesmesin, emekçiler ucuz, esnek ve güvencesiz çalışma koşullarında yedek ordusuyla birlikte ses çıkarmadan hazır olsun ama hukuk devleti olsun diyorlar. Sermayenin istediği yasalar adaletsizliği derinleştirecek şekilde çıkıyor, bu yasalara dayanarak karar vermesi gereken yargı adil olsun diyorlar. 

Elektrik, doğalgaz ve petrol sektöründe yok pahasına, peşkeş çekilerek yapılan özelleştirmeler sürsün, yapılan sözleşmeler hukuksal ve biz hukuka saygılıyız ama bu şirketler denetlensin diyorlar. Özelleştirmeler sürsün, kârlar sürsün ama fatura soygunlarının önüne geçmek için faturalara düzenleme getirelim, yurttaş açıkça değil hukukla örtülü kazıklansın diyorlar. Özel mülkiyet sınırsız sürsün ama binalar depreme dayanıklı olsun diyorlar; barınma hakkını yok sayıyorlar. Madenler için, enerji üretimi için, otobanlar ve köprüler için, oteller ve tatil siteleri için doğa katledilebilir diyorlar.

İktidarıyla muhalefetiyle, kapitalizmi sürdürmede yok birbirlerinden farkları. Siyaseti polemiklerle sürdürmede, kafaları karıştırmada, “öyle demek istemedik, böyle demek istedik” demekte becerikliler. Emekçileri sınıfsal mücadeleden koparılıp kendi saflarına çekmek için atılmayan takla kalmıyor. Biçimle oyalanıp/ovalayıp biçimle avutuyorlar.

CHP Genel Başkan Yardımcısının elektrikte devletleştirme sorusuna verdiği yanıt durumu gayet net açıklıyor. İletim ve dağıtım şirketlerine yıllarca milyarlarca para ödenmesinden, bu parayla işletmelerin bakımının yapılacağından, daha kaliteli elektrik verileceğinden, şirketlerin vatandaşın parasının hakkını vermek ve öncelikle verdikleri taahhütleri yerine getirmek zorunda olduğundan, iktidara geldiklerinde öncelikle yapacaklarının bu olduğundan söz ediliyor ama devletleştirmeden söz edilmiyor.

Kimileri de komünistlerin önerdiği devletleştirmeyi çarpıtmak ve oradan yararlanmak için devletleşmenin Anayasada yer aldığı şekliyle yapılabileceğinden söz ediyor.

Anayasa kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüslerin kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebileceğini, devletleştirmenin gerçek karşılığı üzerinden yapılacağını söylüyor. (Sıklıkla birbirinin yerine kullanılan kamulaştırma ve devletleştirme aynı anlam ve içerikte değil ve Anayasada ayrı ayrı düzenleniyor. Her ikisinde de gerçek karşılık var ama kamulaştırma özel mülkiyette bulunan taşınmaz malları kapsıyor, devletleştirmeyse özel teşebbüsleri.)

Mafya, siyaset, devlet, sermaye sarmalından mafyayı temizlemek; sermaye düzeninden yağmayı, talanı, soygunu temizlemek gibi girişimler elbette önemli ama bunlar sömürü düzeninden kurtulmak gibi bir hedefle yapılmıyor ki… Yapılmadıkça da düzenin özünde oldukları için bu kötülüklerden kurtulmak olanaksızlaşıyor. Faturalar için yapılacak düzenlemede olduğu gibi sömürünün hukuklu ya da hukuksuz olması, kapitalizmin iyisinin ya da kötüsünün tanımlanması sömürülenlerin kafalarını karıştırmaya yarıyor; soygunun kılıfı… 

Siyaset adına düzenleme diye önerilenler açıkça kandırmaca, emekçi halkı düzen içinde ehlileştirme çabası. Hak, özgürlük, eşitlik ve adaletin, bunların biçimlendiği hukukun emekçilerin mücadeleleriyle kazanıldığı unutturuluyor. Yaşamsal kavramlara da kapitalizm adına sahip çıkılıyor. Buna halkın da inanması isteniyor.

“Tek adam rejimi gidecek”, “güçlendirilmiş parlamenter rejim gelecek”, “anayasa değişecek” ama kapitalizm yaşamaya devam edecek. Denetim olacak ama kapitalizm yaşamaya devam edecek. Burjuva hukukuna dayanarak karar verecek yargı bağımsız olacak ama kapitalizm devam edecek. Sömürü devam edecek.

Emekçi halkın istediği, Anayasada yazılan “gerçek karlığı üzerinden” devletleştirme değil. Nedeni açık: Kamunun elinde bulunan işletme ve varlıklar özelleştirilirken ya da kamusal yatırım ve hizmetler özel hukuk sözleşmeleriyle gerçek veya tüzelkişilere devredilirken kamuya ödenen karşılık -birçoğu yargı kararlarına da konu edildiği gibi- her durumda gerçek değerin altında oldu. Yani özelleştirme işlemi zaten yağma ve talanın işlemi oldu. Birincisi bu. İkincisi de özelleştirmeden sonra patronların satışlarla, faturalarla, düşük ücretlerle, esnek ve güvencesiz istihdamla elde ettikleri kâr da kendi hukuklarındaki “basiret”, “ölçülülük” kurallarını kat kat çiğnedi. Üçüncüsü de halkın olan özele, onların büyüklerine peşkeş çekildi.  

Sermaye ve düzen siyaseti yapılanların adına piyasa diyor. Devlet de hukuk da piyasalaştırılıyor. Piyasanın güvence altına alınması için hukuksal, yargısal, yaptırımsal önlemler alınıyor.

Emekçiler bu kadar sömürünün üstüne bir de gerçek karşılık üzerinden bedel mi ödeyecek? Topluma ait olması gerekirken sömürücülere peşkeş çekilen geri isteniyor haklı nedenle. Hesap kitapsa, halkın borcu değil alacağı var. Hukuksallıksa, taahhüde uymamak, iyiniyetten uzaklaşmak, değişen durum, ölçülülük, haklı neden, hepsi hukuksal.    
Emekçilerin sınıfsal mücadeleleri için ayağa kalkmaları, topluma ait olanı istemeleri meşru ve tartışmasız.