'Düzen içi muhalefet toplumu değişime, egemen güçleri ise statükoya ikna etmek gibi zor bir sınavla karşı karşıya. Sonucu sahadaki mücadeleler belirleyecek.'

CHP'den haber mi var?

CHP’nin son dönemki etkili hamleleri devam edecek mi? Nelerden söz ettiğim açık, ama birkaçını hatırlayalım. 

Kılıçdaroğlu öğrenci kredileri gündeminde hükümete ne yapması gerektiğini dikte etmiş oldu. Erdoğan’ın tuhaf biçimde aşağılama niyetine diline doladığı “Bay Kemal” lafını tek hareketle düşürdü. Son olarak da, Roboski ziyaretiyle tepe noktasına varan Kürt açılımı geldi. Aslında bu, seçime doğru AKP’den beklenen bir açılımdı ve karşı tarafın kozu belki de elinden alınmış oldu. Dahası, CHP -ve belli ölçülerde Altılı Masa- ile Kürt siyaseti arasında bir ittifak politikasına giden yol açıldı. Bu arada bir de, CHP’nin AKP düzeni ile uzlaşmasını temsil eden “helalleşme” sloganı, yönü Doğu’ya çevrilerek kurtarılmış oldu.

Bütün bunlar, muhalefetin, bu köşede bana “herhalde iktidar falan istemiyorlar” dedirtecek kadar atıl seyreden çizgisinde bir değişime işaret sayılabilir. Ancak yine örnekleri verilen adımların pek de atla deve olmadığı da not edilmelidir. Aslında sadece nüfusun en cahil, en geri kesiminin akılsızlığına hitap edebilecek nitelikteki aşağılayıcı bir dili, daha ilk gün boşa düşürmek mümkündü. Bunun şimdi yapılmasında abartılacak bir yan yok. 

Veya öğrencilerin sıkışmışlığı karşısında borçların toptan iptali türü radikal bir hedeften uzak duran, bu anlamda düzen içi nitelikte “gerçekçi” bir taleple iktidarı açmaza almak, bugüne kadar pek çok başlıkta bir strateji olarak izlenebilirdi. 

Kürt sorunundaysa tuhaf olan, CHP’nin birkaç yıl önce “Anayasaya aykırı ama…” diye AKP’ye HDP’ye saldırı vizesini vermesidir. Muhalefetin ittifak politikasında eksik ayağın Kürt siyaseti olduğu da, CHP’nin sağcı müttefiklerinin böyle bir adıma çelme takmayacakları da açıktı. Yani burada da övünecek başarıdan çok gecikme var.

Ama olay açıktır: CHP atla deve olmayan ama etkili adımlarla ağırlık koymaya başlamış bulunuyor. Adımların politik içeriği değilse de zamanlamanın “haber değeri” olsa gerek…

Düzen muhalefetinin cephesini genişletmesi ve siyasi iktidarı ele geçirmeyi hedefler görünmesi bir haberse, haberin özü için gözler iki kaynağa çevrilmelidir. Birincisi büyük sermaye, ikincisi emperyalizm. 

Bu iki karar merciinin şu veya bu partiyi amasız fakatsız desteklemesi genelde söz konusu olmaz. Hele bugün AKP iktidarının kısa vadede bu odaklara sunduğu olanaklar ile sistemin orta vadede sürdürülebilirliği arasındaki makas olağanüstü açılmışken... Öyle ki birinci pencereden bakıldığında en laik (!) patronlar da, en demokratik (!) emperyalistler de, şu zor günlerde AKP’den iyisini bulamayacaklarını teslim edeceklerdir. Kim krizi daha iyi fırsata çevirebilir! İkinci pencereden ise yaklaşan bulutların belirsizliği ve tehdidi izlenebilmektedir. Lakin krizden çıkma ihtimali yoksa, tam tersine dünyanın bütünü batıyorsa, ülkedeki, bizim coğrafyadaki belirsizliklerin ne önemi olabilir!

Bu çelişkiye yanıt bizce belli: Yağmanın bu dozajı, emekçi halkı yok sayan bu pervasızlık, nüfusun en geri kesimlerine yaslanma tercihi… Bu gidişat patlamaya mahkûm. Ancak egemen güçler, sisten, fırtınadan önü seçilmeyen bir dünyada bunu ne kadar önemserler, bilinmez. Bizim yanıtımız, düzenin ağırlığı ister mevcut iktidara ister muhalefete kaysın, tarihsel bir hesaplaşma olacak. Merakımız egemen güçlerin yönelimine, dolayısıyla kime vize vereceğine dair…

Bana sorarsanız CHP’nin atak görünümünün arkasında mutlaka bir “haber” olmalıdır. Bu partide atılganlık ancak karar vericilerden yeterince yeşil ışık alınırsa devam ettirilebilir. Sorun şurada ki, artık bağımsızlıkçı, laik ve kamucu özelliklerini unutmuş bulunan CHP yönetiminin körükleyeceği bir siyasal canlanma, paradoksal biçimde yurtsever, ilerici ve halkçı dinamikleri de hareketlendirir. O halde adı geçen egemen güçler, CHP’nin bu dinamikleri frenleme sözünü de tartacaklardır…

Düzen içi muhalefet toplumu değişime, egemen güçleri ise statükoya ikna etmek gibi zor bir sınavla karşı karşıya. İşin daha ilginç tarafı, sonucu ikna süreçleri, projeler, taahhütler değil sahadaki mücadeleler belirleyecek.