'Dünyanın hemen her yerinde pandemi nedeniyle emekçi sınıflar yoksullaştılar, kiralarını ödeyemiyorlar. Her yerde emekçilerin barınma sorunu krize dönüşüyor, siyasi bir krize yol açıyor.'

Akıldan yoksun Dünya II: Barınma krizi

Geçen gün, eski Sovyetler Birliği Komünist Partisi üyesi ve son 20 yıldır Rus sermayesinin temsilcisi Putin artık böyle bir kapitalizmin sürdürülemez olduğunu söyledi. Ne diyelim, geldiği gelenek işin nereye gittiğini daha kolay anlamasını sağlıyor muhtemelen.

Dünyada emekçi sınıfların sırtına yıkılan ve önümüzdeki 4-5 ay içinde farklı başlıklardaki krizlerin çok daha fazla yoğunlaşıp üst üste bineceği bir döneme girdik.

Sermaye medyasına bağlı yazarlar bu kriz döneminde istikrar nasıl sağlanır, sermayenin iktidarı ve sömürme özgürlüğü nasıl korunur diye bakınıyorlar, bizse istikrar nasıl dağılır ve emekçi sınıflar dünyanın şurasında veya burasında bu koşullarda sermaye sınıfından kurtulup eşit ve özgür bir dünya kurabilirler diye sürece yaklaşıyoruz. 

Geçen hafta giderek büyüyen enerji krizinden bahsetmiş, üretim anarşisi ve plansızlığı, sermayenin açgözlülüğü ve emperyalist rekabetten doğan enerji krizinin emekçi sınıfları nasıl tehdit ettiğine bakmıştık.

Önümüzdeki hafta da devam edeceğimiz “Akıldan yoksun Dünya” dizisinde bir yandan emekçi sınıfların nasıl bir yıkımla karşılaştığını diğer yandan kapitalizmin mantık yoksunu ve yenilmeye mahkûm işleyişini anlamaya çalışıyoruz.

2005 verilerine göre dünyada 100 milyon evsiz insan bulunuyor ve 2015 verilerine göre ise 1,6 milyar insan uygun olmayan barınma koşullarında yaşıyor. Görüldüğü gibi barınma krizi yeni değil, kapitalizmle birlikte bu kriz hep varlığını koruyor.

Kapitalizm çünkü anlık olarak sömüremeyeceği emekçileri gözden çıkarmıştır, nerede barınırlar, ne yerler, hasta olunca ne olur, egemenlerin umurunda bile olmaz, yeter ki ayaklanmasınlar ya da ayaklandıklarında onları tepeleyecek yeterince kurşuna sahip “güvenlik” gücü olsun ellerinin altında.

Geniş köylü yığınlarının emek gücü olarak kentlere yığılmasıyla beslenen kapitalizm hiçbir zaman bu yığınlara barınma garantisi vermemiştir. Kentlerin tarihi bu kaosla şekillenmiştir.

Ama malum aynı zamanda inşaat ve emlak sektörü başlıca kâr alanlarındandır ve bugün bu açgözlü rant sistemi düzenin ortasına çakılmış emlak tekelleri tarafından yönetiliyor, bu da krize yeni bir boyut katıyor.

Ancak başlıktaki barınma krizinden olağan krizin pandemiye bağlı birbirini besleyen nedenlerden dolayı tırmanışı ve önümüzdeki bir dönem boyunca daha da şiddetleneceği kast ediliyor.

Dünyanın hemen her yerinde pandemi nedeniyle emekçi sınıflar yoksullaştılar, işsiz kaldılar, kiralarını ödeyemediler ve şimdi ise ücretlere yansımayan yüksek enflasyon ile karşı karşıyalar.

Örneğin, dünyanın ilk sömürgecilerinden Hollanda geniş işçi sınıfına rağmen en tuzu kuru ülkelerden biri olarak biliniyordu, hatta Türkiye’de mücadele etmeyi tercih etmeyenlerin göçmek için başlıca hedeflerindendi.

Şimdi Hollanda dünyanın çivisinin çıktığını gösterecek şekilde emekçilerin kira artışlarına karşı protestolarına sahne oluyor. Göstericiler “Kira çılgınlığına karşı birlikte mücadele edelim” veya “Yaşamak kâr etmekten üstündür” sloganları ile yürüyor. Göstericilerden biri 14 metrekarelik bir eve! 8 bin liradan fazla (750 Avro) kira ödediğinden yakınıyor.

Almanya’da da benzer sokak protestoları yaşanıyor. Hollanda’dan farklı şu slogan biraz Türkiye’yi andırıyor: “AVM’ler yerine konutlar”.

Arjantin özel mülk olan arsalara derme çatma konut kuran 600 ailenin uzun süren mücadelesine tanıklık etti geçen yıl. Ama her yerde emekçilerin barınma sorunu krize dönüşüyor, yeri geldiğinde siyasi bir krize yol açıyor: Güney Kore, İsveç, İngiltere…

ABD içinde barınmanın önemli bir sorun olduğu eskiden beri biliniyor. Pandemi alınan önlemlere rağmen bu süreci şiddetlendirdi. Kirasını ödeyemeyen aileler evsiz kalma tehdidi ile karşı karşıya. Sadece 2020’de 580 bin kadar kişi evsiz kaldığı bir dönem geçirmiş. Bunların yüzde 30’nun çocuklu aileler olduğu söyleniyor.

Kapitalizmin akıldan yoksunluğuna işaret eden bir diğer olgu ise, krizin yükseldiği bütün ülkelerde aslında herkese yetecek kadar konutun bulunması. Ancak özel mülkiyet ve rant hırsı barınmaya düzen içi bir çözüm bulmayı imkansızlaştırıyor.

Bugün dünya kapitalizminin bütününe bakıldığında sadece Çin’de 90 milyon boş konut olduğu biliniyor, yani dünyadaki başının üstünde bir çatı olmayan herkese yetecek kadar neredeyse. 30 milyon aileye 3 milyar metrekare ev…

Çin’in nüfusuyla karşılaştırıldığında çok az gerçek anlamda evsiz insan bulunmasına karşılık, kapitalizmin akıldan yoksun bir dünya olması kuralı orada da işliyor. Ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının üçte birini gayrimenkul sektörü oluşturuyor.

Bir süredir Çinli bir patrona ait dev gayrimenkul tekeli Evergrande borçlarını ödeyemez hale geldi ve iflas etme olasılığından bahsediliyor. 2008’teki dünya çapında çöküşü tetikleyen ABD’deki ipotekli konut kredisi tekelinin çöküşünü andırıyor. 

Gerçi yabancı hisse senedi sahibi diğer tekellerin payının yüzde 7 civarında olduğu ve Lehman Brothers’ın iflasındaki gibi dünya kapitalizmini bir çöküşe sürüklemeyeceği söyleniyor. Ama Çin’in büyümesinin ve geliştirdiği çözüm önerilerinin dünya kapitalizmi için bir can simidi olduğunu unutmayalım. Büyümenin azalması bile bir ayağı çukurdaki dünya kapitalizmini biraz daha batağa çekecek.

Dünya acilen sosyalizme gereksinim duyuyor.

Sosyalizmde barınma emekçilerin panik içinde başını sokacak bir yer bulması değildir. İş yerine, spor tesislerine, yeşil alanlara, kültür üretilen aktivitelere en kolay şekilde ulaşılabilir mekanlar ve sosyalleşmenin en güzeli olan yaşamın birlikte üretildiği alanlardır. Özel mülkiyetin, rantın ve kârın olmadığı bir düzende bu hedefe ulaşılabilir.

Önümüzdeki hafta emekçi sınıfların yaşamını zehir edecek ve diğer krizlerle üst üste binecek gıda güvenliği krizine bakalım.