Yaklaşan kışta ısınamama, enerji krizine bağlı olarak her şeyin pahalanması dayanılmaz bir yoksulluğu ve beraberinde emekçi halkın ayaklanmasını getirebilir. 

Akıldan yoksun bir dünya: Enerji krizi

IMF ve Dünya Bankası’nın tahmin ettiği gibi pandemi esnasında küçülen ekonomiler tüketimin tekrar artmasıyla büyüme sürecine girdiler.

Ama hiç öngörmedikleri bir süreç başlarına bela oldu ve enerji krizi patlak verdi. Enerji kıtlığı ve pahalılığı, üretimin aksaması ve emekçi halkların daha da yoksullaşması ile giden sürecin kapitalizmden doğan akıldışılığına bir kez bakalım.

Krizin arka planında şöyle bir çelişki var:

Bütün emperyalist düzendeki devletler dünyanın ısınmasına yol açan karbondioksit salınımını azaltacaklarına farklı toplantı ve anlaşmalarda yemin ediyorlar, karbon kaynaklı enerji tüketimini sıfırlayacaklarına söz veriyorlardı. Ama şimdi kriz esnasında birkaç yüz bin ton doğalgaza, kömüre ve petrole ulaşmak için kıyasıya rekabet ediyorlar.

Çünkü krizin gözüken yanında tüketime yetmeyen ve giderek pahalanan karbon yakıtları bulunuyor. Örneğin, doğalgazın fiyatının %500 kadar yükseldiği söyleniyor veya petrolün varilinin piyasada 100 dolara ulaşıp aşabileceği tahminleri yapılıyor. Kömür de aynı şekilde katlanarak pahalanıyor.

Kriz dünya çapında ve birçok sürecin ürünü. Eksiksiz bir tablo çizemesek de bir yerinden başlamak gerekiyor.

Çin’in son 30 yıla yayılan sanayileşmesinden başlamak kafa açıcı olabilir. Çin’de dünyanın en büyük sanayi yoğunlaşmasının yaşanması planlı bir süreç miydi? Hayır, serbest bölgelere yüz milyonları bulan köy kökenli emekçiler ucuz iş gücü olarak sunulunca bütün dünyadan sermaye yüksek sömürü oranına duyduğu iştahla oluk oluk Çin’e aktı.

Bir kere dünya çapında planlı bir süreç olsaydı, bu sanayinin en makul şekilde dünyada eşit dağılımına dikkat edilirdi. Ama diyelim ki sömürü için değil de tüm toplumun yararı için Çin’de yoğunlaşmış bir sanayi üretimi planlandı. Bu durumda bu kadar büyük bir sanayinin enerjiyi nasıl temin edeceği ve nasıl kullanılacağı da planlanırdı. Ancak Çin’e sermaye transferi yapan tekellerin umurunda bile değildi bu kısmı, yeter ki çark dönsün.

Çin elektrik enerjisinin %70 kadarını kömürden sağlamaya başladı. Dile kolay, dünya kömür tüketiminin yarısı Çin’de gerçekleşiyordu: Yılda 4 milyar tona yaklaşan bir tüketim. Bu durum Çin emekçileri için büyük bir çevre felaketine dönüştü. Kaç kişinin kirli hava nedeniyle öldüğü, kaç kişinin ömrünün kısaldığı başka bir yazının konusu olsun.

Ayrıca Çin başta olmak üzere bütün kapitalist ülkeler ve en nihayet ulusal sınır tanımayan bütün sermaye hareketlerinin ürünü olarak son 50 yılda karbondioksit emisyonunda büyük bir artış ve iklim üzerinde gözlenebilir etkileri oldu. Şimdi bütün dünyayı etkileyen ve enerji krizinde rol oynayan kuraklıkta bu sürecin etkisini göz ardı edemeyiz. 

Çin’de kömürün özel sektör ait tekeller tarafından çıkarıldığını ve kömür borsasında işlem gördüğünü, ayrıca maden sektöründeki kazaların sorun olduğunu hatırlatalım.

Çin son yıllarda çevre felaketine karşı önlemler alıyor ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapıyor. Bunda yol aldığı da söyleniyor. 

Ancak birbiriyle ilgili gelişmeler Çin’i bir enerji krizine itmiş gözüküyor. Son yılların bütün dünyada olduğu gibi kurak geçmesi başta barajlardan elde edilen elektrik üretimini düşürdü. Ayrıca Pasifik’teki gerilimde Avustralya sermaye sınıfı ABD emperyalizminden yana tavır alınca, Çin Avustralya’yı cezalandırmak için kömür alımını kesti.

Oysa Avustralya kömürü kaliteli, çok enerji veren fakat az emisyona yol açan cinstendi ve Çin’in kömür açığının önemli kısmını karşılıyordu.

Şimdi Çin’de enerji üretiminde kesintiler olduğu, belli bölgelerde fabrikaların açılıp kapandığı söyleniyor. Bu sorunun dünya tekelleri için üretilen ara ürün tedarikinde sıkıntıya yol açtığı bildiriliyor.

Çin açığı kapamak için Rus ve Endonezya kömürüne yönelirken, bir yandan da stokları doldurmak ve üretimin aksamadan sürmesi için her yerden doğalgaz almaya çalışıyor. Bu talep doğalgaz fiyatlarının artmasının nedenlerinden birini oluşturuyor.

Ancak olay Çin ile sınırlı değil, örneğin elektrik enerjisinin %60 kadarını kömürden sağlayan Hindistan’da da benzer bir kömür açlığı görülüyor.

Avrupa’da ise aşırı soğuk geçen kış, plansızlık ve doğalgaz borsasındaki spekülasyonlar nedeniyle bir doğalgaz açığı meydana geldiği bildiriliyor. Unutmayalım doğalgaz piyasası, ithalatı ve dağıtımı ile hemen her yerde özel sektörün elinde ve bu fırsatı yüksek kârlar için değerlendirmek istemesi süreci ağırlaştırıyor. 

Yenilenebilir enerji meselesi için de birkaç şey söylemek gerekir. Gerçekten başta Almanya sermayesi olmak üzere egemenler yenilenebilir enerjiyi dünya emekçilerinin yaşamını kurtarmak için değil, kapitalizmi kurtaracak yüksek kâr oranlarına sahip bir sektör olarak görüyorlar. Bu alandaki şirketlerin borsalarda yüksek seyir izlemesi bir fikir verebilir. 

Öte yandan sermaye sınıfı ve devletleri bu süreçten ürküyorlar. Çünkü hemen bütün dünyada ocak ve şubat aylarında çok daha fazla etkisini hissettirecek enerji krizi emekçi sınıfların omuzlarına yıkılıyor. Yaklaşan kışta ısınamama, enerji krizine bağlı olarak her şeyin pahalanması dayanılmaz bir yoksulluğu ve beraberinde emekçi halkın ayaklanmasını getirebilir. 
Önlem alıyorlar, Fransa yoksullara para dağıtmayı planlıyor, Lübnan’da iç savaş kışkırtıcılığı yapılıyor, Türkiye’de dikkat milliyetçi dozu yüksek bir yurtdışı meseleye çekilmeye çalışılıyor vb..

Bu süreci karşılarken şunu bilmemiz gerekiyor; dünya bu haliyle kapitalizm tarafından yönetilemez. İklim değişikliği, enerji sorunu, sanayileşme, ara ürün tedariki, emekçi halkın yaşam koşulları arasında oluşan kısır döngüler ancak sosyalizm tarafından çözülebilir. Tabii ki planlı bir ekonomi en iyi enerji kaynakları bileşimini yaşama geçirecektir. Önemli olan toplumun bir kısmını aşırı yoksulluğa bir kısmını ise aşırı tüketime iten bu aptallığın sonlanmasıdır.

Başta insana düşünmek zor gelebilir, ancak emekçi sınıfların dünya çapında bir sosyalizmi önüne bir program olarak koyması gerekiyor.