Afrika’nın orta kuşağında yaklaşan savaşın küresel çap kazanabileceğine dair fikir yürütmeler hâlâ inandırıcı değil. Her ne olacaksa Afrikalılar arasında olacak.

Afrika sıcakları...

Afrika sıcaklarından şikayetçiyiz. Dalga dalga geliyor ve Akepe’nin her bakımdan cehenneme çevirdiği hayatımızı daha da güçleştiriyorlar. Müteahhit çetelerinin betonlaştırdığı kentlerde serin bir ağaç gölgesi bulamadığımız gibi, ormanların yakıldığı yağmalandığı, var olan ağaçların da sermayenin kâr marjlarını artırması için kolluk korumasında katledildiği günler yaşıyoruz. Özetle bunalıyoruz. 

Oysa yaz yoksulların mevsimidir. Bunu ilk kez Moskova’da tanıştığım bir Azerbaycanlı’dan, Aytekin’den duymuştum. Bana Kıbrıs’ı sormuş, sıcağı anlatınca “yaz ve sıcak iyidir, fazla giyecek, yiyecek gerekmez” demişti. Aytekin’e göre yaz bu yüzden yoksulların mevsimiydi, kışı rahat geçirmek için çok “pul”, bir başka deyişle zengin olmak gerekirdi. Akepe bunu da değiştirmeyi başardı. Olağan koşullarda yüzde 1-2’yi geçmeyen aylık enflasyon bu Temmuz’da TÜİK’in “reis indirimli” verilerine göre bile yüzde 10’u buldu. Geçim bunalımı sıcağın bunaltısına eklendi.

Afrika sıcakları denilen hikâye adı üstünde Afrika’dan gelen sıcak hava dalgalarının sonucu. Kaynak Afrika gibi görünüyor belki ama temeli başka yerde. Bizde iklim değişikliği, kimi ülkelerde ise bence daha doğru olarak “iklim düzensizliği” olarak adlandırılan sıcak aslında özellikle Sanayi Devrimi’nden itibaren gelişmiş ülkelerin dünyayı her anlamda tüketmesinin bir sonucu. İklim düzensizliğinin artarak sürmesinde Çin ve Hindistan gibi ülkelerin payı da var artık. Bu arada dünyanın en büyük 20 ekonomisi içerisinde yer alan Türkiye’nin rolünü de küçümsemeyelim. İnşa edilen her termik santral, her maden, her otoyol ve köprü bu kıyamete giden yola yeni taşlar döşemek anlamına geliyor. Uzatmayalım, sıcak Afrika’dan ama kaynağı kapitalist üretim biçiminin, kâr hırsının dizginlenemediği her yer. 

Dünyayı ve emperyalist mücadelenin hem ikincil aktörü hem de hedefi olan Türkiye’yi izlerken Afrika’yı atlamak, Afrika’ya bakarken geri kalanları göz ardı etmek mümkün değil bana sorarsanız. Bu yüzden yine Afrika üzerine kalem oynatacağım bu hafta.

Afrika’nın emperyalizmle mücadelesi ve karşı karşıya bulunduğu sınamalara ilişkin olarak soL Haber’de Can Kuyumcuoğlu imzasıyla kapsamlı bir inceleme yayınlandı geçen hafta. Konuyu merakla veya profesyonel bir ilgiyle takip edenler için yararlı bir kaynak niteliğindeki yazının linkini buraya bırakıyorum.

Geçen hafta Nijer’de yaşanan darbeyi ve darbenin arkasında Rusya’nın bulunduğuna dair inandırıcı emare bulunmadığını yazmıştım. Bu düşüncem değişmedi ancak Wagner şirketine bağlı kimi askeri “danışmanların” geçtiğimiz günlerde Niamey’e geldikleri duyuruldu. Olası bir savaşta bunların etkisi ne olur bilinmez. Unutmayalım ki Nijer içerisindeki üslerde bulunan tam donanımlı Fransız ve ABD birliklerinin toplam mevcudu 2500 civarında. 

Biliyorsunuz, geçen pazar olağanüstü toplanan ECOWAS ülkeleri Nijer’de yönetime gelen askeri cuntaya bir ültimatom vermiş ve bir hafta içinde “anayasal yönetim” yeniden tesis edilmediği takdirde askeri bir harekât tehdidinde bulunmuştu. Siz bu yazıyı okuduğunuzda o süre dolmuş olacak. Kıtanın en büyük çatı örgütü olan Afrika Birliği ise aynı taleple 15 gün süreli bir ültimatom verdi. Fransa ve ABD Ecowas’ın tutumuna (siz onu askeri müdahalesine diye anlayın) destek açıklamaları yaptılar. Kimi gazeteci dostlar ABD’nin ECOWAS’ın askeri harekâtı için Benin’e silah ve cephane gönderdiğini, Nijerya ordusunun da Nijer sınırına yığınak yaptığını duyurdular. O arada Mali ve Burkina Faso yönetimleri ise  Nijer’e askeri müdahaleyi kendilerine karşı savaş sayacaklarını bildirdiler. Öte yandan ECOWAS Genelkurmay başkanları da toplanıp harekatın planlamasını yaptıklarını açıkladılar. Öyle anlaşılıyor ki bir askeri müdahale olacaksa bu en azından görünüşte Batılı güçlerin katılmadığı bir formatta ve başka Nijerya ve Senegal olmak üzere Afrikalı birlikler tarafından gerçekleştirilecek. Bu arada Nijerya senatosunun askeri harekata onay vermediği haberleri doğru ama Nijerya anayasası Cumhurbaşkanı’na bu konuda dilediğini yapma yetkisi veriyor. Meselenin küresel boyutuna dönersek, şu ana kadar Wagner’in dahli dışında Rusya’nın resmi bir tavrını görmedik. Ben atlamadıysam Çin de açık bir tutum ortaya koymadı. Bu unsurlar ışığında, Afrika’nın orta kuşağında yaklaşan savaşın küresel çap kazanabileceğine dair fikir yürütmeler hâlâ inandırıcı değil. Her ne olacaksa Afrikalılar arasında olacak.

Afrika’yı değerlendirirken Afrika’daki yönetici sınıfların herhangi bir iradelerinin bulunmadığı ve illâ ki şu ya bu emperyal gücün emriyle hareket ettiklerini varsaymak çok doğru değil. Kıtanın kimi ülkelerinde oldukça gelişmiş sayılabilecek sermaye yapıları var. Bunların kimileri Batı, kimileri Çin işbirliğiyle çarklarını döndürüyorlar. Bu arada her ikisiyle iş yapan gruplar da var. Bu sermaye yapılarının yönettiği ülkelerin başında Nijerya var. Nijerya kıta ölçeğinde bir dev, küresel çapta ise orta güçte bir ülke. Sorunları olduğu kadar kıta bağlamında hedef ve öncelikleri de bulunuyor.

Biz hasta Fenerbahçeliler için her şeyden önce Okocha ve Uche’nin ülkesi olan Nijerya’nın nüfusu tahminen 220 milyon. Son 23 yılda nüfusa yaklaşık 100 milyon kişi eklenmiş. Etnik yapısını burada açıklamaya kalksak sabaha kadar etnik grup ismi sıralarız. Daha önemlisi ise bu kalabalık ülkenin Hristiyan ve Müslüman nüfuslarının aşağı yukarı dengede olması. Çok kabaca özetlersek ülkenin kuzeyinde Müslümanlar, güneyinde Hristiyanlar çoğunlukta. Geçen hafta ayrıntılı anlattığım Sahel Bölgesi’nde İslamcı terör örgütlerinin galebe çalabileceği otorite boşluklarının oluşması Nijerya bakımından hayati bir risk içeriyor. İsmini duymuş olduğunuzu tahmin ettiğim Boko Haram son dönemde biraz zayıflamış görünmekle birlikte ülkede etkili ama bu örgütün tahrip gücüne Sahra Çölü’nde ve Sahel ülkelerinde etkin Mağrip El Kaidesi (AQMI) gibi onlarca örgütün de eklendiği senaryo gerçek bir kıyamet yaşatabilir. Dünyanın önde gelen petrol üreticilerinden Nijerya gibi bir devin bu tarz bir etkiyle çözülmesi ve çökmesi kıta ve yerküre ölçeğinde ciddi siyasi ve ekonomik sarsıntılara yol açabilir. Bu yüzden de Nijerya sermayesi Sahel bölgesine müdahale için Batı’nın veya bir başkasının itmesine ihtiyaç duymayabilir. 

Evet, Afrika’da emperyalizmin boy ölçüşmesi, egemenlik mücadelesi, kıtasal kaynakların Çin ve Batı arasında paylaşılması her zaman güncel. Ve geçerli ama yerel dinamikler de artık göz ardı edilebilecek gibi değil.

Afrika bu krizi savaşsız atlatabilecek mi göreceğiz. Bir gözümüz Afrika’ya bakarken diğeriyle de Kuzey’i, ABD ve İngiltere’nin “tahıl koridoru” bahanesi ve “Afrika’da açlık” palavrasıyla başımıza çorap örmeye hazırlandığı Karadeniz’i izleyeceğiz.