'Defol git Tayyip' diye bağırdı Soma halkı. Korumalarıyla markette kıstırdı bir işçi çocuğunu, önce kendi tokatladı, sonra yanındakiler.

301

“Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin…” dedi ambulanstaki hemşireye ocaktan sağ çıkan maden işçisi. Haber gelince bacaları boşaltmışlardı. Anayol var madene inen, yarısına kadar ulaşmışlar, temiz hava kalmayınca “kaçamak” adlı yan bacaya sığınmışlardı. Saatler sonra yarı baygın haldeyken kurtarıcılar tarafından bulunmuşlardı.

“Bunlar olağan şeylerdir, hiç kaza olmayacak diye bir şey yok!” diye konuştu Soma’da basın toplantısı düzenleyen Tayyip Erdoğan. Sonra yüzsüzce dolaşmaya kalktı aralarında. “Defol git Tayyip” diye bağırdı Soma halkı. Korumalarıyla markette kıstırdı bir işçi çocuğunu, önce kendi tokatladı, sonra yanındakiler. Tomalar halka biberli su sıktı, müsteşarlar yere düşeni tekmeledi. Sonra bindi arabasına çekip gitti.

“İşyerinde 13-18 Mart 2014 tarihlerinde yapılan teftişte noksan husus tespit edilmemiştir” diye yazdı müfettişler ocağın teftiş tutanağına. Bu rapordan iki ay sonra patladı maden. Sağ kurtulan işçiler söyledi, ocakta haftalardır ısı artışı vardı diye. Yeni işbaşı yapanlara yeterli eğitim verilmiyordu. Yeterli koruyucu malzeme bulunmuyordu. Denetlemelerden önce müfettişlere anayollar gezdiriliyor, sadece önlem alınan yerlere götürülüyordu. Bu kusursuz maden ocağında işlenen kusursuz cinayette 301 madenci öldürüldü.

“Ben bu kazayı anlamakta güçlük çekiyorum” diye anlattı televizyonların karşısında maden ocağının patronu Alp Gürkan. İşçi sağlığı ve güvenliği açısından örnek bir şirket olarak faaliyet yürütüyorlardı. Mühendislik ve teknik olarak bugüne kadar görülmeyen ve açıklanamayan bir yangın vuku bulmuştu. Her türlü emniyet tedbiri alınmış olmasına rağmen çıkan yangın normal şartlardan daha hızlı yayılmıştı. "Yaşam odaları" dedi, göstermelik atıl galeriye konulmuş olduğu anlaşıldı. "İyi maske kullanıyoruz" dedi, küflüleri ortaya çıktı. "Kazanmıyoruz" dedi, Sayıştay raporundaki rakamlar göz kamaştırdı. Bu yalan madeni o gün 301 işçiye mezar oldu.

“Allah razı olsun, o da bizimle birlikte sabırla bekledi” dedi Enerji Bakanı’nın yanından bir dakika ayrılmayan sendika başkanı. Ölü saymaktan başka da bir şey yapamadık diye üzüntüsünü paylaştı. Yetkililere teşekkür etti, minnet gösterdi. Bütün bunlar olurken diğer ocaklarda çalışan işçiler bir hafta geçmeden işbaşı yapmaya zorlandı. Yapmayanın yevmiyesi kesildi. Kimisi işten atıldı. Bir yıl sonra sendikanın yolsuzlukları ortaya çıktı. Somalı madencinin sırtından geçinenin haddi hesabı olmadı.

“Madenin sahibi Erdoğan” diye manşet attı soL gazetesi katliamdan üç gün sonra. Ocağın rödovansla değil hizmet alım sözleşmesiyle çalıştırıldığını ortaya çıkardı. Oysa yetkililer, devletin hukuki sorumluluğunun üzerini örtmek için tam tersini söyleyip duruyordu. Gazetede yayımlanınca sözleşmenin maddesi, itiraf etmek TKİ Genel Müdürü’ne kaldı. Acısı taze yurttaş en azından bunun üzerine harekete geçer savcılar diye bekledi. Ama devletin sorumlu olduğu maden ocağı için hakim karşısına tek bir devlet görevlisi çıkmadı.

***

Tüm bunların üzerinden 7 yıl geçmiş durumda. Ne yazık ki Soma’da adalet çıkmadı. Son olarak Yargıtay tarafından onaylanan 301 kez öldürme 162 kez yaralama suçundan verilen ceza, aynı Yargıtay’a atanan yeni üyeler tarafından bozuldu, ceza indirildi. Böylece Cumhuriyet tarihinde işlenen en ağır iş cinayetine verilen en ağır ceza “biraz yatıp çıkmak” oldu. Dava yeniden görülüyor ve şu anda tutuklu sanık bulunmuyor.

Bitti sanılmasın. Soma bu ülkenin vicdanı olmayı sürdürecek. Soma dosyasını kapatmak mümkün olmayacak.