Futbolda devrim-karşı devrim iddiaları: Küme düşmeme kimin kararı?

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ve Kulüpler Birliği’nin ortaklaşa aldığı karar sonucunda liglerden düşme kuralının kaldırılması konuşulmaya devam ediyor. Ancak sadece bu iki kurumun aldığı kararın bunun için yeterli olmayacağı ve devletin de işin içerisinde ‘tutkal’ rolü oynadığı hesaba katılırsa gerçeklerin son birkaç ay kadar geriye gidilirse ortaya çıktığı iddia edilebilir. Alınan bu kararlar…

İsmail Sarp Aykurt

Kulüpler Birliği’nin ortak görüşü ve tavsiyesi neticesinde TFF öncülüğünde alınan liglerden düşme kuralının kaldırılması kararı sonucunda bu yıla mahsus olmak koşuluyla Süper Lig, TFF Birinci Lig, TFF İkinci Lig ve TFF Üçüncü Lig’de küme düşme kararının kaldırılması karar altına alınmıştı. Bu karara göre, Süper Lig’den bu sene ‘düşen’ takımlar olan Kayserispor, Malatyaspor ve Ankaragücü takımlarının ligde kalması kesinleşirken, liglerin de gelecek sene 21 takımın katılımıyla organize edileceği bakan Muharrem Kasaboğlu ve TFF başkanı Nihat Özdemir tarafından duyuruldu. Bu şekilde, TFF Birinci Futbol Ligi’nden düşen takımlar olan Osmanlıspor, Adanaspor ve Eskişehirspor’da ligde tutunmayı başarmış oldu.

Bakan Kasapoğlu ''Dünya olarak çok önemli bir süreci yaşıyoruz. Önemli birtakım kararları federasyonumuz almış oldu'' derken, Özdemir’in "İlk günden itibaren özveriyle çalışıp maçların oynanmasında büyük emeği olanlara teşekkür ediyorum. Ligden düşmenin kaldırılmasına yönelik ortak talebi değerlendirdik. Oy birliği ile alınan karara göre Süper Lig, TFF 1. Lig ve 2. Lig 3. Liglerde de düşme olmayacaktır." diye konuştu. Ancak konuşulanlar bu kadar ile sınırlı kalsa da küme düşme kararının alınması yeni tartışmaları tetiklemiş oldu. 

Özdemir’in keskin dönüşü ve Özhaseki’nin açıklamaları neyi anlatıyor?

Nihat Özdemir’in TFF başına getirilmesinden bu yana yarattığı gündemler ve hamleler futbolun gidişatına dönük siyasi müdahalenin doruğuna çıktığını ve daha da görünür hâle gösterdi. Son dönemde buna eklenen Başakşehir örneği ise bunun zirve noktalarından biri olduğu da iddia edilebilir. Ancak henüz ortada ‘küme düşmelerin kaldırılması’ kararı olmadan geçen yılın Mayıs ayında 2021-2022 sezonu için Nihat Özdemir’in yaptığı “BB Erzurumspor’dan Süper Lig’in gelecek yıl 20 takımlı olması konusunda talep geldi ama bu çok zor.  Bizim böyle bir düşüncemiz yok. Sezon başında açıklanmadan sezon sonunda böyle bir karar alırsanız bunu dünyaya anlatamazsınız” açıklaması konunun daha önceden de gündeme geldiğini gösteriyor.

Buradaki bir diğer soru ise Özdemir’in ‘çok zor’ dediği şeyin çok geçmeden nasıl bu kadar kolay hâle geldiği olmalı. Kararın hemen ardından ‘düşen’ ama düşürülmeyen kulüp yöneticilerinin teşekkür kuyruğuna girmeleri ve siyasetçilere desteklerinden dolayı iyi dileklerini iletmeleri konunun siyasiliğini ortaya koyuyor. Tüm bunların yanısıra Kulüpler Birliği tarafından önerilen maddelerden biri olan ‘yabancı kuralının 1 yıl ertelenmesi’ kararının da şiddetle savunulduktan sonra hızlıca ertelenmesi de TFF’nin ‘şüpheli davranışları’ listesinde başa yazılanlardan.

Her ne kadar Nihat Özdemir bu işin ‘siyasi görünmeyen’ siyasi aktörlerinden biri olsa da işin diğer boyutunda siyasetçiler doğrudan yer almayı ihmal etmiyor. AKP genel başkan yardımcısı ve yerel yönetimler başkanı Kayserili Mehmet Özhaseki’nin Twitter üzerinden gecikmeden paylaştığı “Türkiye Futbol Federasyonu'nun aldığı karar sonrasında Ankaragücü, Kayserispor ve Yeni Malatyaspor Süper Lig'de mücadele etmeye devam edecekler. Pandemi gibi özel bir durumdan dolayı alınan bu kararın kulüplerimiz ve Türk futbolu adına hayırlı olmasını diliyorum” mesajının ise arkasında her ne kadar Covid-19 gerekçesi bulunsa da Özhaseki’nin 13 Nisan 2020’de yerel bir Kayseri televizyonu olan TV Kayseri’de “Bu sene olan oldu. Küme düşme olmasın. İki takım alttan gelsin, 20 takımla oynayalım. Gelecek sezon devam eder, tedbirlerimizi alırız” ifadesi aslında böyle bir planın kısa sayılamayacak bir zamandır konuşulduğunu kanıtlayacak cinsten. Buna ek olarak MHP Malatya Mv. Mehmet Fendoğlu’nun ya da diğer ‘Cumhur İttifakı’ vekillerinin bu konudaki çabası göz önüne alındığında yeni olmayan bir müzakere sürecinin varlığı ortaya çıkıyor.

Siyasileri bu işin içerisinde aktif rol aldığı ve sadece yorum yapmaktan öte, futbolu belirlemede fazlasıyla söz sahibi konumda olduğu görülebiliyor.

Denklemin içerisinde başka kimler var?

Futbol sektöründe yer alan paydaşların rn büyüklerinden yayıncı kuruluş BeIN Sports ise verdiği tepkilerden anlaşıldığı kadarıyla ‘aldatımış’ hissediyor. TFF’nin verdiği karara tepki gösteren Digiturk Spor İçeriklerinden Sorumlu Grup Başkanı Saad Saleh Al-Hudaifi, “Ligi bu şekilde yayınlamak kolay değil. Saygı duyuyoruz fakat bize resmi bir şekilde sorulmasını isterdik, bize sorulmadı. Sezon boyunca bir kulübün kaç maç yapacağını bilmiyoruz” açıklaması yapması ‘Digiturk’e rağmen’ bir karar mı alındı sorusunu akıllara getiriyor. Ancak Nihat Özdemir’ in Al-Hudaifi’ye cevap olarak “Orada bir yanlış anlaşılma var. Biz beIN Sports’ın CEO’su olan Yusuf beye bunu bildirmiştik yönetim kurulu toplantısından sonra. Kendilerinin bayram arası sebebiyle bir karışıklık olabilir. beIN ile oturacağız, önemli değil” ifadelerini kullanması arada bir ters anlaşılmaktan ziyade anlaşamama durumunun da olabileceğini gösteriyor.

BeIN Sports grubunun yaptığı itirazın ‘çok daha fazla maç olacak ve bu karar bize sorulmadan verilebilecek bir karar değil’açıklaması yapması da ligin medya planlamasında da kimi aksaklıkların olabileceğinin sinyalini veriyor. Maç gelirleri, yayıncı kuruluştan gelen miktar ve sponsor kazançları hali hazırda zaten bir belirsizlik taşıyorken, böyle bir karar alınması her ne kadar maçlar arttığı için gelirlerin de yüzde 4,4,8’lik bir artışa konu olacağına dair izlenimler verse de bu konuda şimdi,lik havada duruyor. Çünkü yayıncı kuruluş ile ortaya çıkan buzlar erimeden çözümsüzlük devam edebilir. Bu duruma bakanlık ve TFF nezdine devletin dahil olmaması ise pek gerçekçi durmuyor. 

Bir diğer durum ise futbolun genel seyrine ilişkin. Karar alınmadan, ciddi bir medya manipülasyonu yapıldığı ve kulüplerin düşmelerinden yani liglerin sonlanmasından sonra ‘düşmeler olmasın’ basıncının arttığı biliniyor. Özellikle Kulüpler Birliği toplantısında bir konsensüs sağlanması sonucu TFF’ye iletilen önerinin hızlıca karşılık bulması da akıllarda soru işaretleri yaratmakta. Kulüplerin bu konuda ortak karar verdiği söylense de karar alındıktan sonra Trabzonspor başkanı “Madem küme düşme olmayacaktı, bu lig neden oynandı” sorusunu sorması fazlasıyla samimiyetsiz duruyor. Liglerin neden ve hangi saiklerle oynandığı açıkken ve Kulüpler Birliği ‘ortak’ açıklaması yayımlanırken Trabzonspor başkanının bu şekilde bir açıklama yapması ya da Kayserispor’un kadın başkanının toplantı terk etme eylemi bir ‘tiyatro’ oynandığını düşündürtüyor. Özellikle ‘teşekkür hiyerarşisine’ bakıldığında konunun sportif bir karar olmadığına zaten ikna olmak kolaylaşıyor.

Futbol kamuoyu isyanda: Devrim-Karşı Devrim tartışmaları 

TFF ve bakan açıklaması gerçekleştirilirken futbol kamuoyu da konuya dair ciddi bir tartışma içerisine girmiş durumda. Kararın ‘devrim’ niteliğinde bir karar olduğunun söylenmesi ile konunun Türk futbolunda bir ‘küme düşme’ olarak yorumlanması da bir kutuplaşma yaratmış gibi görünüyor. TFF’nin play-off oynatabilme ve şampiyonu bu şekilde belirleme fırsatı varken bunu yapmayıp, tüm risklerine rağmen ligleri tamamlama yoluna gitmesi sorgulanırken, daha önce ‘küme düşmemeyi anlatamayız’ diyen Nihat Özdemir’in bunu FIFA’ya nasıl anlatacağı tartışılıyor. Futbol açısından ise bu kadar yoğun bir maç takviminin nasıl gerçekleştireleceği de ayrı bir merak konusu. Pandemiden etkilenenlerin genelde küme düşenler olarak algılanması ayrı bir sorun yaratırken, şampiyonluk yarışı içerisinde takımların pandemiden ne yönde etkilendiği de soru işareti.

Süper Lig’e çıkmak için mücadele veren Bursaspor ve Akhisarspor’un “Çıkma mücadelesi veren takımların çabası göz ardı edilerek, sadece düşme hattındaki takımların pandemi sürecinden etkilendiği öngörüsü ile alınan karar adalet, eşitlik, hakkaniyet ilkelerine aykırıdır" diyerek sürece itiraz etmesi de liglerin adalet duygusu ile ne kadar da alakasız ve bir o kadar siyasi müdahaleye açık olduğunu  hatırlatmış oluyor.

Futbolu artık tek başına ‘futbol’ olarak yorumlamanın tam anlamıyla sonuna gelinmiş olunuyor. Her takımın şampiyonluk ya da küme düşmeme yarışında yer alsın almasın, Türk futbol tarihinde bu kadar ciddi bir siyasi manipülasyon döneminde adalet peşinde koşması ise gerçeklikle bağdaşmaktan oldukça uzak. 

Kulüpler Birliği’nin bu kadar çabuk konsensüs içerisinde kalması ve hemen ardından ortaya çıkan ‘muhalif tiyatro’ bizlere bu işin içerisindeki ‘tutkal’ rolünün devlete ait olduğunu göstermiş oluyor. Futbolun bu kadar siyasi ranta konu edilmesi ise ‘devrim’ kararları olduğunu iddia eden ana akım medyanın nasıl bir ‘karşı devrimci’ rol üstlendiğini yeniden ve yeniden kanıtlıyor.

Çürüme arttıkça, siyasi izler daha da görünür hâle geliyor. 

Futbolda da ‘karşı devrim’ tamamlanıyor.