“Hayatımda başıma gelmiş ve gelebilecek en iyi şey, TKP’yi bulmam, daha doğrusu, onun beni bulmasıdır.”
Çevresindekiler yoldaşları da olsa kalabalık içinde çıkıp konuşmayı sevmez. İlk kez yıllık Almanya örgütünün geleneksel kampına gelirken beraberinde bir zarf getirmiş. Onun adına bir genç yoldaşı verdi zarfı parti sorumlusuna. Açıklamayı da o genç yoldaşı yaptı.
Komünist partinin parası komünist partiye
Zarfın içinde bir miktar para vardı. TKP’nin likidasyonu sonrasında, kimse arayıp sormaz olunca, aidatlardan bir miktar para Turgay’ın elinde kalmış. 192 mark belki çokları için önemsiz bir meblağdır, ama Turgay için çok değerlidir. Çünkü partinin parasıdır. Aniden ortalıkta teslim edeceği bir parti sorumlusu, daha doğrusu parti kalmamıştır. Fakat o para elini yakmaktadır. Asla dokunmaz, harcamaz.
“Bir gün mutlaka!..” Aradan yıllar ve kurulup, kapanan partiler geçer. Hep, komünizm bayrağını yükselttiği ve sadece yükseltmek değil, kararlılıkla yükseklerde tuttuğu için bu parayı gönül rahatlığıyla teslim edebileceği bir parti gözler. Bunca gözlemden sonra o gün, o kampta, genç yoldaşlarının arasındadır. Ve Türkiye Komünist Partisi’nin parasını sahibine teslim etmenin gönül rahatlığına kavuşmuş bulunmaktadır.
Hayatının en büyük şansı
“Hayatta en büyük şansım, partiyi tanımış olmamdır” diyor Turgay yoldaşımız. “Aslında pek haylaz bir gençtim. Mahallede huzursuzluk çıkarmaktan başka bir işe yaramazdım. Hani şu belâ dediğin türden biri, anlayacağın.” TKP Berlin örgütüyle birlikte seçkin insanlarla, komünistlerle tanışır. En önemlisi, kendi sınıfını tanır; sınıfının önem ve değerinin ayırdına varır, tarihsel görevini öğrenir.
Gençlik çalışmasından parti üyeliğine
“1 Mayıs kortejleri evimizin önünden geçerdi. Göz aşinalığım olan insanlar da vardı. Spor, halter, derken parti beni buldu.” Böylece partinin gençlik çalışmalarına katılır. O sayede ne haylazlık kalır, ne de hayatında başkaca bir olumsuz şey. Spor salonlarında, partinin gençlik derneklerinde başka gençleri de örgütlemeye girişir. O dönemde Berlin’de TKP’nin geniş bir gençlik çevresi oluşmuştur. İşte bu çalışmalar sırasında parti üyesi de olur. Gençlik çalışmasından sorumlu komitelerde yer alır.
Ev ev, kapı kapı örgütlenme çalışması
Sadece gençlik çalışması da değil, bu arada parti bir de alan çalışması yapmaktadır. Berlin bölgelere ayrılmıştır. Her bölgede nerede Türkiyeli varsa, ev ev, kapı kapı tesbit edilmektedir. Turgay’ın çalışma alanı da Kreuzberg’dir. “Her bildirimizi, partinin merkez organı Atılım’ın her yeni sayısını bu bölgedeki posta kutularına dağıtırdık. 1978’deki Maden İş grevlerinde de bu kapıların hepsini çaldık. Türkiye’deki grevleri anlattık, grevci işçiler için bağış topladık. Tabii kapıyı suratımıza çarpanlar da oldu, ama bizi içeri buyur eden, kahve ikram eden, bolca dayanışma yapan insanlarla da karşılaştık.”
Almanya’nın neresinde görev varsa oraya
O yıllarda Almanya’nın her yerinde büyük fabrikaların işçi yurtları vardır. Parti oralarda kalan işçiler arasında örgütlenme çalışmaları yapmaktadır. Sıklıkla patlayan grevlerle de dayanışma etkinlikleri düzenlemektedir. Berlin örgütü batıdaki miting ve toplantılardan da eksik kalmaz. “Beş, altı otobüsten aşağı gitmezdik batıya, Kimi merkezi etkinliklere sekiz otobüsle gittiğimiz olurdu.”
Böylece nerede görev verilirse oraya gitmeye, Partinin etkinliklerinde, miting ve yürüyüşlerde sorumluluk almaya başlar. Torna-tesviye işinde çalışan bir metal işçisinin nasırları çelikleşmiş elleri üstünde güçlü halterci kolları, onların da üstünde komünist bilince sahip bir kafa olunca... Onun görev aldığı parti etkinliklerinde artık asla provokasyona gelmeyecek, fakat istenmeyen hiçbir kişinin de geçemeyeceği bir güvenlik duvarı yükselmektedir. Biraz da alaycı, “üniversiteli olmadım, diploma da almadım ama bir ara her hafta üniversiteye devam ettim” diyor. Yoldaşlarının üniversitede açtığı bilgi masasının güvenliğini sağlama sorumluluğu da o yıllarda onun omuzlarındadır.
Devrimcilik neler öğretir insana
Bu arada TKP’nin Berlin’de on beş günde bir yayınlamakta olduğu legal gazetenin, Kurtuluş’un basımında da uzun süre çalışır. Matbaa ustası değildir ama... “Meslek icabı makineden anlıyoruz ya, öğrendik işte” diyor gülerek, “gece basardık, sabahına dağıtıma çıkardık.”
Yitirdikleri yoldaşını halen kollarında taşıyor
Unutamadığı bir olay var: Dinci faşistlerin sevgili yoldaşları Celalettin Kesim’i katletmesini halen hazmedebilmiş değil. “Planlı bir saldırıydı” diyor, “polisin de haberi olduğu, tüm güvenlik güçlerine bir süre bölgeye girmeme emri verildiği kayıtlarda tesbit edildi.” Aslında Türkiye Konsolosluğu önünde bir basın toplantısı yapmaya, Türkiye’de bir darbe hazırlığı yapıldığını açıklamaya gitmektedirler.
Yol üstündeki camiden çıkan bir güruh, kırmızı trafik lambası nedeniyle bölünen gruba ellerinde pala gibi bıçaklarla saldırır. Yetişerek faşist grubu dağıtırlar, ama Celalettin ve Ahmet yoldaşımız bıçaklanmış yerde yatmaktadır. Celalettin Kesim’i kollarında taşıyarak götürüp kardeşine teslim eder. Çok gecikerek gelen cankurtarana yerleştirirler. Celalettin, yolda kan kaybından ölür. Ahmet ise komaya girer; ancak altı ay sonra hastaneden çıkar. “Bıçaklayanlar da belli ki profesyoneldi. Her ikisini de kasıklarından, kan kaybından ölecek şekilde bıçaklamışlar.”
TKP halen her yıl aynı gün ve saatte bu olayı anıyor. “Yoldaşlar, Alman komünistleriyle birlikte olayın geçtiği meydana Celalettin’in adını verdik. Bunun belediye tarafından resmen tanınması için diretiyoruz. Bir yandan da her yıl, yeni baştan sınıf kinimiz bileniyor.”
Çok evladı olan bir ana
Bu olay üzerine Turgay ve sorumlusu olduğu gençlik çalışmasına katılan otuz genç, dernekte bir iki saat uyuduktan sonra tekrar işe koyularak, Berlin’de dokunmadıkları fabrika, çıkışında durmadıkları vardiya ve metro istasyonu bırakmazlar. Her yerde bildiriler dağıtılır, olay lanetlenir. “Bu arada tabii annem de olayları duymuş, çok meraklanmış. İki hafta sonra perişan halde eve gittiğimde, ağlayarak ‘Yavrum nerede kaldın’ diye karşıladı. Ben, ‘Ne meraklanıyorsun, işte geldim ya’ deyince “Bir tek sen misin?’ diye azarladı beni.” Aslında sadece beni değil, tüm yoldaşları merak etmiş, onları da soruyordu: “Benim daha nice yavrularım var, onlar nerede?”
Geçmişe değil geleceğe bakarak yaşamak
“Tabii bunların hepsi otuz, kırk yıl gerilerde kaldı. Geçmişe değil, geleceğe bakarak yaşarsan mücadeleni sürdürebilirsin. Eğer bugün halen umudumuzu yitirmediysek, mücadeleye devam edebiliyorsak, bunu TKP saflarında örgütlü olmamıza borçluyuz.”
Ve Turgay yoldaş sohbetin sonunda güvenle tekrarlıyor: “Ne demiştim? Hayatta en büyük şansım TKP’yi tanımış olmaktır. Kırk yıl önce de bugün de...”