İç savaş mı, doğal afet mi “uyar”?

Son dönemde bir şey açıklık kazandı. Artık herkes çok iyi biliyor: Emperyalizm, nereye girerse orayı mutlaka parçalara ayırır. Birleştirmek, büyük birimler oluşturmak, karakterine aykırıdır. Yani, istese de yapamaz. Akrep gibi. O nedenle, “Böl ve yönet!” ilkesi, uslanmaz devrimcilerin sıradan bir hezeyanı değil, sermayenin çelik yasasıdır. Emeğin iktidar yasası ise farklıdır. Sol, birleştirerek yönetir. Sol, ancak birleştirirse yönetebilir. Ama emperyalistlerin “naturası” farklı. Parçalama ustasıdırlar.

Şaşılacak bir şey yok.

Birleştirirlerse emperyalistliklerine halel geleceğini iyi bilirler. Zaten böyle birleştirici bir örnek de pek yoktur.

Şimdilerde dünyayı yeniden yangın yerine çeviren finans sermayesinin marifetleri de bununla uyumludur. Biliyoruz: Fonlarda biriken sermaye, dünyayı dolaşıyor ve bazı verimsiz sektörleri, şirketleri, fabrikaları, hatta ülkeleri satın alıp parçalara ayırdıktan sonra bunları taksit taksit satışa çıkarıyor. Verimliliklerini arttırıyor. Çok kabaca, böyle.

Neden?

Çünkü sermaye birikimi, parçalama kudreti ve şiddetinin bir türevidir ve tersi: Parçalanma, sermayenin bir türevidir. İkizdirler. Biri sahneye çıkarsa diğeri de mutlaka, er ya da geç, “sahne alır”.

Peki, finans sermayesi veya finans oligarşisi böyleyse, emperyalizm ve demokrasisi başka türlü olabilir mi?

Olamaz.

Emperyalist demokrasi, “parçacıklar siyaseti” demektir.

Emperyalizm, ki “saldırgan sermayenin geç kapitalizmdeki siyasi iradesi” olarak da tanımlayabiliriz, girdiği bölgeleri, ülkeleri mutlaka parçalar ve pazarlar. Yutmanın başka adı mı var? Dolayısıyla, bütün şu yaşadıklarımızda bir iç tutarlılık var. Parçalanmak üzere tezgaha oturtulan Türkiye ile iktidardaki “büyük koalisyon” ve uğursuz işlevi bir tutarlılık içeriyor.

Sosyalizm bir dünya sistemi olarak sahneden indiğinden bu yana, yeryüzüne şöyle bir göz atmak bile yeter. Yakınlarımızdan alalım, en son Yugoslavya, Irak, Afganistan, hatta Kafkasya, Doğu Avrupa vb bölgelere “ulus inşa etmek, büyük devlet kurmak ve insan haklarını garantiye almak” amacıyla yapılan askeri müdahalelerin kanlı sonuçlarına tanık olduk. Başarısız kaldılar.

Misal: Batı, Afganistan’da, sözde parçalanmış bir devleti onarmak, toparlamak ve yeniden ayakları üzerine oturtmak için bol bol insan biçti. Sosyalizme karşı yetiştirdiği militanlarını, Taliban canilerini, yeni dönemin gereklerine uydurmak, terbiye etmek veya yenileriyle değiştirmek istedi, ama duvara çarpmış görünüyor. (“Akrep akrebe etmez sermayenin sermayeye ettiğini.”)

Aslında kendi karakterine çarptı. Birleştiremez, karakterine uymaz çünkü. Birleştirirse, emperyalizmliği su götürür. Parçalamaktan başka bir huyu ve “yeteneği” yoktur. Afganistan ya da Irak’taki kanlı başarısızlık, bu anlamda, kesinlikle sürpriz değil, tersine, doğal bir sonuçtur. Sermaye, kendisi dışındakileri birleştiremez. Geçen yüzyılda, sosyalizm “tehdidi” veya etkisi altındaki tek tük örnekleri abartmayalım zaten pek de yokturlar.

Sermaye, ülkeler için, hep iç savaş ve “parçacıklar kaderi” demek.

Emperyalizmin, ülkeleri, halkları parçalara ayırmak dışında bir yeteneği bulunmuyor, ama, o hâlâ bu amaçla veya propagandayla icraatta bulunmayı sürdürüyor.

Sırada doğal afetlerle felç olmuş ülkeler mi var?

Haiti? Misal! 51’inci ABD eyaleti mi? Burada duralım, ada ülkesine deprem sonrasında çıkarılan Amerikan askerlerini izleyelim ve Türkiyemize bakalım.

İki şey söyleyelim.

Bir: Kendi çıkardığı iç savaşlara (Afganistan, Irak vb) müdahale eden emperyalizm bu alanda birleştirici olamamış, iddiaları fos çıkmıştır, ama doğal afet gerekçesiyle rahatça askeri müdahalelerde bulunabilir ve bunların sonuçları, “derleyip toplamak, birleştirmek” anlamında, daha iyi olabilir. Depremin muhtemelen yerle bir edeceği Marmara bölgesinden sonraki bir Türkiye, misal, bu anlamda hem ABD hem de AB emperyalizminin kucağındadır. Doğal afet sonrasında da bir askeri işgal sinyali almış bulunuyoruz. Haiti’de pişen Türkiye’ye de düşer.

İki: Bu parçalayıcı güce, ancak yurtseverlik başlığı altında ve birleştirici bir iradeyle karşı çıkılabilir. Direniş, birleştirici iradeden geçiyor. O nedenle, bir başka birleştirici ve yeniden kurucu somut bir güç olan emekçilerin en büyük bir düşünsel desteği, yurtseverliktir.

Bugün sosyalizm yurtseverliktir ve yurtseverlik, artık sadece sosyalizmdir. Deprem öncesi yinelemekte yarar var.