“Ben Onları Hiç Unutmadım”

Son dönem Türkçe edebiyatın "resmen hakkı yenmiş" bir sürprizinde, "Ankara Mon Amour", küçük Suna, bir sevgi çıkmazının hazin öyküsünü "Ben onları hiç unutmadım" diye noktalıyor. Belki ilk bakışta öyle görünüyor, ama sadece küçük insanlarının aşk acıları değildir söylemek istediği. Herhalde çok başka bir şeydir.

Bazen bazı kitapların çok yanlış yerlerde yayımlanabileceğini biliyoruz. Dolayısıyla, Şükran Yiğit gibi, bir süre önce yayımlanan üçüncü çalışması "Çatıkatı Âşıkları" ile çok önemli bir gözlemci ve dil işçisi olduğunu yeniden kanıtlayan bir yazarın elinden çıkmış böyle romanların da, Türk gericiliğinin -bu satırların yazarınca- en tehlikeli bir kurumu ("İletişim") üzerinden okuruyla buluşması, sadece küçük bir talihsizliktir. Gerçekten de, yayınevi falan bir yana, önemli bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu görmek durumundayız. Bu gözlem ve ifade gücü "hayra alâmet" değil... Bu, bir yanda dursun şimdilik.

Önemli değil.

Çünkü romanın çağımız insanını "layıkıyla" anlatabilecek bir ifade biçimi olup olmadığını da burada tartışmak istemiyoruz.

Başka bir alanda başka şey söylemek istiyoruz: Unutmamak, bir direniştir.

Gerçekten de, yeni ortaçağımızda, balık hafızalı sürü üyelerinin "insan" ve hatta "solcu" diye burnumuza tutulduğu bir "sivil" zamanda, geçmişteki "cüretleri" unutmamak, başlı başına bir enerjidir.

Bir aykırı enerjidir.

Bir yıkıcı enerjidir.

Belki de o nedenle sol politikada ittifaklar her zaman zor, kırılmalar da, tersine, çok kolay gerçekleşiyor.

Bu enerjinin böyle bir "sakınımı kanunu" var anlaşılan.

Sol, unutmayan ve yaşadıklarından mutlaka dersler çıkaran, bunları da sürekli tartışmaya açan bir akıştır. Başlı başına bir entelektüel çaba. Yaşadığımız her şeyi kavramlaştırmak, kavramları da politikaya dönüştürmek için çalışıyoruz: Nasıl unutabiliriz birçok şeyi?

Unutmuyoruz.

Hatırlıyoruz. İsteyen "anımsıyoruz" da diyebilir.

Sonuçta, özellikle de 12 Mart'a açılan Ankara ve Yenimahalle'yi küçük Suna'nın gözünden anlatan ilk bölümüyle Türkçe edebiyatın doruk metinleri arasındaki yerini sağlamlaştırmış sayılan "Ankara Mon Amour" bile, unutulmayan geçmişin başlı başına bir şiddet olduğunu anlatmış değil midir?

Biz, bir adım daha atıyoruz: Unutturulmaya çalıştıkları her şeyi hatırlayarak bir karşı şiddet ve onu da soyutlayarak bir politika yaratmaya çalışıyoruz.

Bir enerji bu.

Bu enerjiye ihtiyacımız var.

Türkiye'de kalalım: Yerleşik sistem bütün koordinatları ve faktörleriyle, AkP-AsP öncülüğündeki sistem koalisyonu -ki çarşaflı Deniz Baykal çok güzel bir örnektir bu büyük koalisyonun hık deyiciliğine- unutmamız için elinden geleni yapıyor. Hatırladıklarımızı da birer ibret nesnesi olarak, halimize şükretmek için hatırlamamız gerektiğini vurguluyor. Bize bir şiddet uyguluyorlar.

Biz unutmuyoruz.

Biz hatırlıyoruz.

Ve dersler çıkarıyoruz. Bu derslerin ışığında yeni zamanın yeni koordinatlarını tartışmaya açıyoruz. Bize, sola ve emeğe karşı açılmış bir savaş cephesiyle yüz yüzeyiz. Üzerimize yıkıcı bir enerji uygulanıyor. Biz de buna, bir "karşı enerjiyle" karşı çıkıyoruz.

Entelektüel bir muharebe alanındayız.

Bize uygulanan şiddet veya enerji ile bizim karşı cepheye uyguladığımız ve direniş olarak da tanımlayabileceğimiz enerji, bir tepkimeye giriyor.

Yanıt vermemiz önemlidir.

Enerjimizi ve entelektüel şiddetimizi bize yönelik bir saldırıya karşı kullanmak elbette önemlidir.

Ama en önemlisi, bu iki enerji biçiminin tepkimeye girmesiyle açığa çıkacak olan enerjidir.

Burada bir belirsizlik var.

Bunu baştan denetleyemiyoruz.

Denetlemek elbette mümkün: Bize yönelik saldırılara ses çıkarmayarak, enerjimizi sıfırlayarak falan birer sürü maymununa dönüşebiliriz. Bu noktada denetim kesindir. Maymunluk da...

Ama direnişimizin bir enerjiye yol açacağını görmek durumundayız.

Bu "müstakbel" enerjinin belirsizliği, direnişimizin meşruiyetini gölgeleyemez.

O nedenle, hiç unutmayarak, hep hatırlayarak, soyutlayarak, ama yeni sahnenin somut gerekleri konusunda da birbirimizi ikna ederek ittifaklar kurmak zorundayız.

Biz onları, yaşanan direnişleri ve yenilgilerimizi, o büyük insan macerasını hiç unutmadık.

Unutmamızı istiyorlar.

Hatırlıyoruz.

Fakat bir şey çok açık: Sözünü ettiğimiz bu enerjinin yeni enerjileri açığa çıkarması için, şimdiye kadar yapılanları gölgede bırakacak kadar yeni bir siyasal çaba ("enerji") üretmemiz ve uygulamamız gerekiyor.

Doğrudur.

Sosyalist bir iktidar, başka nasıl mümkün olabilir?

İnanılmaz bir sahnedeyiz.