Fransız Solu 1 - “Başlangıç”

Fransız sosyal mücadeleler tarihinin gelmiş geçmiş en önemli siyasi siması, yazar-düşünür, eylem insanı, barış uğruna can veren Jean Jaurès (1859-1914) için “Devrim bilinçsiz olmaz”. Bilinç ise yalnızca bir sınıfa aidiyet, bir ideal, bir kitap veya söz-fikir yumağına tutunmakla ölçülebilen bir kavram, ya da hassa değildi. Jaurès “Sosyalist İncelemeler” (1901-1902) başlıklı çalışmasında köklü toplumsal dönüşümlerin asla ve asla “devrimci bir azınlığın” eseri olamayacağını vurgulamıştı: “Devrimci bir azınlık ne denli zeki, ne denli yılmaz-güçlü (enerjik) de olsa modern toplumlarda, adına ‘devrim’ dediğimiz toplumsal dönüşümleri başaramaz. Çoğunluğun, çok büyük (immense) çoğunluğun bütünleşmesini, katılımını sağlamak zorunludur.”
Niyetimiz sosyalizmin geçmişinde, halen günümüzde, sınırlı çevrelerde de kalsa, teorik ve sık sık kısır tartışmalara vesile olan bir konuyu açmak değil. Yukardaki çerçeve, anarşistinden sosyal demokratlarına Fransız solunun mücadeleye bakışı, sembolik biçimde yaratıldığı 1789’dan beri belirlenmiş baş kaygısı ve temel ilkesidir. Karl Marx’ın (1818-1883) Jaurès’ten 30-35 yıl önce aynı duyarlılıklardan hareketle “Devrim”in ilk deneyimlerinin İngiltere, Almanya, kısmen de Fransa’da yaşanabileceğini öne sürmesi de bir rastlantı mıydı acaba?

Solun Minik Tarihi
İlkel ama klasik bir şemayla özetleyecek olursak: “Güç ve mülkiyete saygıyı koruyan bir etkin düzen”den yana Sağ’a karşı, “Kamunun (devlet) denetiminde eşitlikçi bir toplumsal ilerlemeyi savunan” Sol için bilinçli çağdaş mücadele 1789 Burjuva Devrimi ile başladı. Şimdiye kadar da özünde de konumu ve yönünü değiştirmedi. Emek-sermaye çelişkisi, sınıf ve/veya sınıflar savaşı, eşitsizlik-adaletsizlik gibi dinamik ikilemler ana hatlarıyla Sol’un başat tezleri olarak bugün de tüm canlılığını, güncelliğini koruyor. İnsan ve insanlık tarihi nasıl yalpalamalar, tökezlemeler, sapmalar, dönmeler ve benzeri olumsuzluklarla doluysa, Sol’un tarihi de, henüz kullanamasa da o denli ‘zengin’ (!) deneyimlerle donanımlı. Nasıl yazının tarihi MÖ 4 binlere dayanıyor ve Milad dönüm noktası olarak görülüyorsa, emekçiler ve sömürülen yığınlar için de bilinçli bir iktidar mücadelesinin Milad’ı Sovyetler Birliği’nin (1917) kuruluşu oldu. En azından Fransız solunun geçmişe ortak bakışı böyle şekillendi.

Fransız soluna odaklaşacak olursak: 1830 ve 1841 ayaklanma girişimlerinden sonra 1871 Paris Komünü’nü (18 Mart-28 Mayıs) izleyen kanlı ve olağanüstü baskılar Fransız emekçileri ve ilerici/devrimci güçleri yeni mücadele biçimleri, hareketleri aramaya itmişti. 30 bine yakın ölü veren, 80 bini aşkın sürgüne uğrayan işçi sınıfı ve öncü aydınları 1872’den itibaren Sendikal Odalar’da örgütlenmeye başladı. Günümüz ölçütlerine yakın ilk ciddi siyasi örgütlenmenin, sendikal nitelikli hareketlerin toparlanmasıyla 1878’de Lyon’da düzenlenen Sosyalist İşçi Kongresi’nde oluştuğunu görüyoruz. Kongre sonucunda, özellikle Jules Guesde’in (1845-1922) çabalarıyla kurulan Marksist hassasiyetli Fransa Sosyalist Emekçiler Federasyonu (FSEF) 1880’de toplanan Rouen Kongresi’nde Guesde, Marx ve (damadı) Paul Lafargue’ın (1842-1911) kaleme aldığı radikal bir programı benimsiyor. 1882’de FSEF bünyesinde peydahlanan 5 ayrı eğilim Fransız sosyal mücadeleler tarihini belirleyecektir. Birkaç satır içersinde tümünü anlatamayacağımıza göre birincil eğilim ve hareketlerin gelişmesiyle yetinelim.

İlk Çatlaklar ve Tours Kongresi
İlk çatlak 1881’de Edouard Vaillant’ın (1840-1915) ayrılarak Devrimci Merkez Komitesi’ni (DMK) kurmasıyla yaşanıyor. 1882’de FSEF’yi bırakan Guesde, Lafargue ile İşçi Partisi’ni (İP) örgütlüyor. 1893’te İP Fransız İşçi Partisi adını alarak tam Marksist ilkeli bir partiye dönüşüyor. DMK’nin yapılanmasında yer alan, Fransız sosyalist hareketinin en ünlü ve tarihi lideri August Blanqui’nin (1805-1881) fikirlerinin egemen olduğu DMK 1898’de Devrimci Sosyalist Parti (DSP) adını alıyor.

Ancak bu arada, 1890’da Jean Allemane (1843 - 1935) öncülüğünde ayrı bir grup FSEF’den kopan bir başka grup Sosyalist Devrimci İşçi Partisi’ni (SDİP) kurmuştur. Bu parti devrimci sendikacılık, genel grev gibi yöntem ve sloganlarla işçi sınıfı ve emekçilerin bilinçlenmesinde önemli roller oynayacaktır. 1896’da SDİP’ten ayrılan bir diğer grup entelektüel Devrimci Komünist İttifakı’nı (DKİ) oluşturacaktır. 1901’de SDİP ve FESF hiç bir parti üyesi olmayan Bağımsız Sosyalistler’le (daha sonraları Cumhuriyetçi Sosyalistler adını alacak bir siyasi eğilim) birleşerek, 1902’de aralarında Jean Jaurès’in de olduğu Fransız Sosyalist Partisi’ne (FzSP) dönüşecek Fransız İşçi Partisi (FİP) kuracaklardır. Yine 1902’de DKİ yandaşlarıyla SDİP ve bir kısım FİP yanlısı, siyasi bağlamda daha radikal solcu Fransa Sosyalist Partisi’nde (FaSP) birleşecektirler. Bu siyasi hareketler 1904’te Amsterdam’da yapılan İşçi Enternasyonali Kongresi’nin himaye ve ivmesiyle birleşerek 1905’te Paris’te düzenlenen Globe Kongresi’nde Fransız sol siyasi tarihinin ana partisi, İşçi Enternasyonali’nin Fransız Seksiyonu’nu (SFIO/İEFS) doğuracaktırlar. Fakat bu birliktelik çok uzun sürmeyecektir. Fransa’ya, daha doğrusu emekçilere ve işçi sınıfına çok pahalıya mal olan I. Dünya Savaşı sol hareket içersinde ideolojik, politik farklılıkların çoğalmasına çok açık kutuplaşmalara ve kapışmaları getirecektir.

İEFS’nin 1920’de (25-30 Aralık) toplanan 18. Kongresi, ünlenmiş adıyla Tours Kongresi tam 91 yıldır süren büyük ayrışmanın başlangıcı olacaktır. 1919’da Moskova’da kurulan Komünist Enternasyonal’e üye olup olmamak tavrı İEFS içerisindeki 2 eğilimin güçlenerek ayrılmasına neden olacaktır. Bir yanda azınlıkta kalan İEFS yanlıları yollarına devam ederken, öte yandan adına Fransız Komünist Partisi (FKP) adını verecek çoğunluk Komünist Enternasyonal’e katılarak kendi güzergâhını çizecektir.

Şimdilik burada durmakta yarar var. Şayet Fransız siyaset gündemi zorlamazsa gelecek hafta Fransız Solu’nun Minik Tarihi’ni günümüze kadar getirip bundan böyle bu köşede Fransız solu üzerine okuyabileceklerinize tarihsel bir çerçeve koymuş olacağız.

Paris – 19 Kasım 2011 / [email protected]