Fransa, Ramazan ve Yavuz Hırsız

12 aylı yıllar zaten hızlanmıştı. 11 aylılar daha da hızlı gidiyor. Dolayısıyla yeni Ramazan göz açıp kapayıncaya kadar geldi. Eskiden Ramazan ayları buralarda pek dikkat çekmezdi. Şimdilerde İslam’ın (özüne aykırı olarak) hem Müslüman kökenli göçmenlerin siyasi ve toplumsal yaşamda neden ve/veya hedef oldukları tartışmalar, hem de sözümona baharını yaşayan Arap toplumlarının yakıcı güncelliği her Ramazan ayına ayrı bir “cazibe” kazandırıyor. Bir de (yine özüne aykırı olarak) Ramazan ayının tüketim ve ticarete sağladığı hareketlilik üzerinde durmaya değer olguları da beraberinde getiriyor.

Fransa Müslümanları
Fransa’da yaşayan toplam Müslümanların sayısı kaynağa göre 3,5 ile 10 milyon arası değişiyor. Cumhuriyetçilik ilkeleri adına nüfus sayımlarında dini ve milli kökenler kayda düşülmediğinden resmi ya da kamuya açık bir rakam mevcut değil. Genel kanı 5-6 milyon rakamında uzlaşıyor. Ancak IFOP (Kamuoyu Araştırma Enstitüsü) gibi özel araştırma veya INED (Ulusal Demografik İncelemeler Enstitüsü) gibi özel ve INSEE (Ulusal İstatistik ve Ekonomik İncelemeler Enstitüsü) gibi kamu araştırma kuruluşları gerçekleştirdikleri bazı çalışmalarda ülkede 18-50 yaş arası 2,1 milyon Müslüman olduğunu tespit etmişler. Fransa’nın 2. büyük dini çıkışlı insan sayısı toplam nüfusun yaklaşık olarak yüzde 5,8’ini oluşturuyormuş. İslam cemaatinin yüzde 35’i Paris ve banliyölerinde, yüzde 20’si Marsilya ve Güneydoğu Akdeniz PACA bölgesi, yüzde 15’i Lyon ve Rhônes-Alpes bölgesi ve yüzde 10’u da Kuzey Fransa’da yerleşikmiş.


(Büyük Paris Camisi)

Ülkede sayılabilen 2000 civarında cami veya ibadethane var. Hani her vesileyle böbürlenerek vurgulanan Müslümanların ortaklığına bakılacak olursa ortay hiç de övünülecek bir tablo çıkmıyor...! Yerel bir kaç istisna dışında her horoz kendi kümesinde ötmeyi tercih ediyor! Başta Türkiye kökenli Müslümanlar olmak üzere neredeyse her milli, etnik takımın ibadethanesi, hatta imamın cemaati ayrı! Fransalı Müslümanların yaklaşık üçte biri Fransız vatandaşı. Bunların toplam Fransız nüfusuna oranı yüzde 5,8 yani yaklaşık 3,5 milyon kişi. Fransız olmayan Müslümanlar büyük oranda 4 ana gruptan oluşuyor: 1,5 milyon Mağripli (Cezayir, Fas ve Tunus), 310 bin Türk (T.C. resmi makamlarına Türkiye kökenliler 550 bin civarında) çoğunluğu Fildişi Sahili, Mali ve Senegal kökenli 350 bin Kara Afrikalı ve yine çoğunluğu Endonezya, Hint ve Pakistan kökenli Asyalılar.

Ramazanı nasıl yaşıyorlar?
1989’dan beri 5 kez yapılan karşılaştırmalı bir kamuoyu araştırması son 20 yılda ciddi boyutlarda değişen Müslüman cemaati hakkında ilginç ipuçları veriyor. Müslümanların Ramazan ayı vesilesiyle dinin farzlarını yerine getirme eğilimlerine bakacak olursak: Bu topluluk için oruç, dini anlamının ötesinde geleneksel, kültürel, hatta kimlik belirleme noktasında bir önem taşıyor. Hayatında camiye gitmemiş gençler dahi oruç tutuyorlar. Zaten 1989 yılına oranla oruca en çok niyetlenen 18-24 ve 25-34 yaş grubundaki gençler olmuş. Bu tarihlerde Müslümanlar arasındaki oruç tutma oranı 60 iken, gençler yüzde 50’yi ancak geçiyormuş. Ortalama 2001’den itibaren yüzde 70 ve son olarak da (Temmuz 2011) yüzde 71 şeklinde belirlenmiş. 90’larda hızla yükselen genç oruçlular 2001’de sırasıyla yüzde 74 ve 65, 2007’de 70 ve 72’ye ulaşırken, bu yıl her iki yaş grubu için de (18-24 ve 25-34) yüzde 73 olmuş. 35-54 grubu istikrarlı biçimde hep yüzde 66-64 arasında seyretmiş.1989 ve 1994’te en fazla oruç tutan dilim olan 55 yaşın üstündekiler 2001 ve 2007 yıllarında yüzde 84 ve 85 ile tavan yaparken 2011’de yüzde 73’e düşmüş. Oruç tutmayanlarsa 22 yılda yüzde 32’den yüzde 20’ye inmiş. Bir kısım sosyal bilimci verileri, işsiz ve sorunlu bir kesim gençlik ulusal kimlik tartışmalarının ateşlediği toplumsal ve kişisel çözüm arayışlarını din ve geleneksel değerlerde deniyor şeklinde değerlendirse de, Fransız Müslüman toplumunun dörtte üçüne yakını dünyadaki yeni muhafazakâr rüzgârlardan kendi payına düşeni alıyor. Bundan en etkilenen de çoğunluğun “En Alttakiler” oluyor.

“Helal” oldu Ramazan!

Uzman basına göre Fransa’da yılda 5 milyar avroya yaklaşan “Helal” gıda ürünleri pazarı Ramazan ayında şenlik ediyor. Hiper marketlerden süper bakkallara, pazar tezgâhlarından internet esnafına oruç tutan Müslümanlarda tüketim ortalama yüzde 10-15 oranında artıyormuş. Paris civarındaki Auchan, Carrefour gibi dev satış mağazalarının ciroları 4 hafta süresinde 3 misli fırlıyormuş. Bagnolet belediyesindeki Auchan’ın Gıda Ürünleri Reyonu şefi, “Yılda topu topu 2.000 adet giden hazır tatlı hamurundan günde 20 bin adet sattığımız oluyor”, diyerek Ramazan olgusunun altını çiziyor.

4-5 yıldır Paris ve çevre belediyelerinde her yıl Ramazan eğlenceleri yapılmağa başlandı. Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Asya Müslüman veya geleneksel kültürleri yansıtan konserler, sergiler ve gösteriler çoğaldı. Bu sene yapılacak mı, bilemiyorum, ancak 2011’de Paris Parc de la Villette çayırlarında 2.si düzenlenen bedava “Le Grand Ramdam” eğlencesinde Cezayir, Fas, Mısır ve Tunus’tan tanınmış sanatçılar sahneye çıkmıştı. Müslüman kökenli Fransız dayanışma kuruluşu “Chorba Pour Tous” kışın yaptığı gibi her iftarda ayrım gözetmeksizin “Herkese Bir Çorba” kampanyası gerçekleştirmişti.

Fransa cumhuriyetçi ilkelerinden pek taviz vermeden Müslüman cemaatini topluma kazanma mücadelesi veriyor. Bunu kundaklamağa çalışan yalnızca aşırı sağcı ve milliyetçi muhafakâr faşizan hareketler değil. Bir takım aklı kıt, takiyyeci ukala ulemada durumu fırsat bilip yangına körükle gidiyor. “Fransa Müslüman olacaktır” gibi sloganlar altında “ilmi” (!) izahlar getirmeye çabalıyor.

Paris’te Ramazan
“Paris, 11 ayın 1 Sultanı Ramazan’ı nasıl ağırlar”, diye epeydir merak eder dururdum. Çocukluğumuzda aldığımız bilgi ve özellikle de aile terbiyesine göre Ramazan ayı oruç, ibadet ve sabır ayıdır. Kuran’ın gökten inmesini hatırlatmanın ötesinde ailenin günde iki kez kutsal bir sevecenlik ve sevinç içersinde öğün paylaşmasıydı. Cumhuriyetçi eğitim ve göreneğin ilk nesilleri sayılabilecek büyüklerimiz “Öteki”ne “Tahammül”ü değil, “Saygı ve sevgi”yi öne çıkaran bir İslam’ın çocuklarıydı. Dini ve ibadetini dışa gösteriş veya mütecaviz bir baskıdan ziyade içe yönelik nefsine hakimiyet açın, yoksulun halinden anlama, muhtaçlara yardımcı (zekât) ve yakın olma ruhunu, vücudunu temizlediğin bir fırsat ve istisnai bir ay olarak görürlerdi ve bize de böyle belletmişlerdi. Sizin oralarda bu seküler, Türk İslamı’na has erdemler ne kadar kalmıştır, bilemem. Biz buralarda nasıl yaşandığına bakmak istedik.

Bizi buralarda öncelikle biraz şaşırtan (şeytan avukatlığı yaparsak) fakir-zengin demeden herkesin normal zamanlardan daha fazla tüketme olgusu. Dinin “itiyat” telkinleri ve nefsine hakim olma icaplarına rağmen Ramazan’da iki öğünde tıkınma çılgınlığı nasıl bir çelişkidir? Üç kez Paris’in Kuzey Afrikalı Arap ve Kara Afrikalı sakinlerinin yaşadığı semtlerine pazar kurulduğu veya sair günlerinde özel açılmış ramazan tezgâhlarını görmek için gittik. Pazara girdiğiniz anda kendinizi adeta bir Afrika ülkesi pazarında hissediyorsunuz. Bir kere, bir-iki has Fransız veya meraklı turist dışında Kuzeyi ve Ortası ile Afrikalıdan başka müşteri görmek epeyce zor. Özellikle de Paris’in 18. Bölgesindeki Barbes mahallesi civarında. Poissonniers ile Dejean sokaklarının kavuştuğu köşedeki Kara Afrika pazarına bakınca kendinizi bir an Bamako, Dakar, Konakri’de sanabilirsiniz. Tezgâh görmek bile zor. Zira satıcılar mallarını sepetler, kullanılmış meyve-sebze küfeleri veya karton kutuların üstünde sergiliyorlar. Alıcılar arasında tek-tük geleneksel tarzla, yeni moda İslamcı kılıkları bağdaştırmış kadınların dışında Afrikalı Müslüman kadınların çoğunluğu “ilkellik”lerini (!) keyifle ve gururla koruyorlar. Anlaşılan Müslüman Biraderler veya Hoca Efendiler’in “Modern Mahrem” neferleri henüz onlara ulaşamamışlar.


(Paris’te Afrika Pazarı)

Paris’in 11. ile 20. Bölge’lerini ayıran Belleville bulvarına Salı ve Cuma günleri kurulan pazar gerçekten tam bir cümbüş. Benzetmek gerekirse herhalde Cezayir, Oran, Marakeş, Tunus veya hatta Kahire çarşı-pazarlarına benzetilebilir. Estetik açıdan bir birikim taşıdığını, hoş görünmek için özel bir gayret gösterildiğini söylemek zor. Fakat yine de biraz daha karışık etnik nüfusu bir yanda, ahenkli bir bütünlüğüyle daha bir panayır havasını hissetmek olası. Kazein, yoğurt, ayran, peksimet, tür tür tuzlu, şekerli, baharatlı, otlu galetalar, ağır hamur tatlıları ve kuşkusuz Ramazan ayının gözbebeği başta hurma olmak üzere çeşit çeşit kuru yemişler vs, vs... Buranın bir başka özelliği Selefiler ve Biraderlerin varlığının biraz daha hissedilir olmasında. Yasal yasaklara rağmen 1-2 cesur (!) nikaplı dışında Arap ve Afrikalı Müslüman kadınların birçoğu sıkma başörtülü. Türkiyeli kadınlar Paris içinde normalliklerinden ötürü pek göze çarpmıyorlar. Ancak hotozlu türbanları sayesinde kolaylıkla ayırt edebildiğimiz bu tür hanımlara rastlamak imkânsız da değil ama zor. Clichy-sous-Bois veya Montfermeil gibi bazı banliyö semtlerinde daha sıkça görmek olası.

Ramazan pazarları etrafında bir başka ilginç tespitimiz daha oldu. Şu sıralar Paris’te hayretlik biçimde Asyalı, özellikle de Çinli fahişeler yaygınlaştı. Belleville pazarının girişinde 20 civarında kadının piyasa yaptığını görünce önce şaşırdım. Kısa bir araştırmada bakın neler buldum: Kahire Arap Dünyası Sosyal İncelemeler Enstitüsü’nün müminlerin Ramazan ayındaki davranışları hakkında araştırmasının sonuçları Liberté isimli gündelik Cezayir gazetesinde yayınlanmış. Buna göre Ramazan’da Arap ülkelerinde üretim verimliliği yüzde 73,3 düşerken, trafik kazaları 3 misli, fuhuş ise yüzde 216,4 oranında artıyormuş...

Alim “Yavuz Hırsız”
Söz araştırmadan açmışken ismi bir dönem Fransa Milli Görüş Teşkilatı Genel sekreteri diye geçen Fransalı bir Türk Müslüman, Dr. Ahmet Bakcan’ın “ilmi” incileriyle bitirelim. Bu zat 2007 yılında İstanbul’da düzenlenen Uluslararası İslamofobi Konferansı’na VII. Paris Üniversitesi Sosyal ve İlimler Uzmanı sıfatıyla katılmış. Tabii ki bu üniversitenin kadrosunda böyle bir isim yok. Halbuki buralarda öğrencilik yapmış binlerce kişi var. Ama Recep Tayyip Erdoğan veya Ekmeledddin İhsanoğlu isimlerinin altında bir toplantıya katılınca olur bu kadar “takiyye”. Bakcan bir taşla iki kuş vuruyor. Hem edebiyat, hem ilim yapıyor: “Fransa’da 20. Yüzyılın başından beri yaşanan sosyokültürel çalkantıların sebeplerinin arkasında 1789’da Fransız ihtilaliyle başlayan ve 1879’lu yıllarda Eğitim câmiâsında dindarların tasfiyesiyle devam eden, 1905 yılında lâikliğin ihdas edilmesi ile pekiştirilen ANTİ-DİN mantığının yerleştirilmesini görmek mümkündür. Irkçılık veya ayrımcılık Albert Camus’nün Veba eserinde söylediği gibi, ‘Veba basili ne ölüyor ne de kayboluyor, hepimizin odasında herhangi bir yerde veya çamaşırlarımızın arasında bir veba basili bulunur.’ Dün veba vasili antisemitizm idi, bugün ise ırkçılık ve İslamofobilik olarak karşımıza çıkmış durumda.” Gördünüz mü nasıl Yavuz Hırsız olunur?

...................................................

[email protected]

(Yukardaki yazı 2011 Ağustos’un Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan iki Pazar yazımızın güncelleştirilmiş ve genişletilmiş biçimidir. UH)