Amasız Fakatsız...

6 Temmuz 1995 'te, Aziz Nesin'in Sivas Katliamı'ndan iki yıl sonra kaybettik. Bazen zaman mekan birbirine giriyor. Kaç yıl olmuş sayamıyor insan. Yaşadık, Sivas Katliamı'nı, sonrasında Sivas'a dair amalı, fakatlı çıkışları. Öyle değil mi Aziz Nesin'i suçlamadılar mı anlı şanlı şairleri, yazarları, köşeleri, möşeleri?

Bugünkü bu boğuntuyu yaşıyor olmamıza, yerden gökten imam hatiplerin mantar gibi bitmesine, neredeyse din eğitiminin fetüse kadar düşecek olmasına, kadınların töre için, ahlak için biçilip doğranmasına, toplumun din diye diye çürütülüp kokmasına bir nebze de olsa yok mudur katkıları “ama” “fakat” “Aziz Nesin de canım...” diyen anlı şanlı şairleri, yazarları köşeleri, möşeleri?

Sözcü gazetesi hatırlatmış; tek tek arşivleri taramak zorunda kalmadık, iyi.  Sivas Katliamı'nda köşeleri möşeleri, şanlıları manlıları, yazarları mazarları neler demiş, neler demiş.

“Olayların tetiği Aziz Nesin'in provokasyonu ile çekiliyor ve başka provokatörlerin de olayların içine girmesi ve devletin acziyle beslenerek, Madımak Otelinin kundaklanmasına ve 35 kişinin yanarak ve boğularak can vermesine işler varıyor. Türk milletinin yüzde altmışından fazlasının aptal olduğu kanaatini her yerde tekrarlayan Aziz Nesin'in bu saptamasında doğru bir husus var: Eğer seksenine dayanmış Aziz Nesin bunak değilse, Türk milletinin bir aptal ferdi.” Demiş Çandar Cengiz olanı. Sabah'ta yazanı o vakitler.

Sonra almış sazı anlısı şanlısı, Mehmet'i Barlas'ı gürlemiş köşelerden möşelerden Sabah'tan

“Laikliği, kitlelerin öfkesine sürmeyelim! Aydın olmak ve laik olmak inançlara saygısız olmak veya inanç sahiplerini küçümsemek değildir.” demiş. Hakkını vermek lazım, aydın demiş Aziz Nesin'e. Köşelerden meşelerden.

Sonra usul usul, kibar kibar, beyfendi beyfendi almış sözü Altan Öymen. Olmaz demiş, ayar vermiş. Kaş çatmış, işaret parmağını sallamış en özgürlükçü gazeteden, liberalden miberalden.

“Aziz Nesin’in bir süreden beri yaptığı konuşmaların büyük çoğunluğumuzca hoş karşılanmadığı muhakkak”

Hürriyet yazarı, Ertuğrul Özkök ise, 9 Temmuz cumartesi, yani dün yazdığı yazısında, Mustafa Ceceli yatakları doldurur ama camileri bilmem, diyor. Limon çiçekleri şarkısı kendini yataklara çekmiş ya, İslamın sorunu öyle tövbe klipleriyle halledilecek gibi değilmiş bu aralar. Öyle diyor. Günahı boynuna. O gün başka diyor. Sivas Katliamı'nın ertesinde yani. Başka yazıyor. Aziz Nesin'le elinde benzin bidonu otel lobisini yakanı ayırd etmiyor... Köşelerden möşelerden sesleniyor.

“Bir tahrik, başka bir tahrikle büyüyor. Aziz Nesin'in hassasiyet yaratan, tahrike varan sözleri, karşı tahrikle birleşiyor ve hepimizi ciddi şekilde endişelendiren bu sonuç ortaya çıkıyor… Ama bir gün tarih yazıldığı zaman, bu katliamı gerçekleştirenler kadar, buna psikolojik zemin hazırlayan insanlar da sorumlu tutulacaktır. Bu, elinde benzinle otel lobisini yakan için de geçerlidir, ne yazık ki, Aziz Nesin için de…”

Sonra alıyor Ekşisi Oktay'ı. CHP milletvekili olarak köşesinden, ortasından, şekerinden, tatlısından, mayhoşundan... Yazıyor zincirli hürriyette.

“Halkta bir hazırlanmışlık olmasa, Aziz Nesin'in Pir Sultan Abdal şenliklerinde söylediği birkaç münasebetsiz cümle bu kadar tepkiye yol açmazdı. Nihayet, ‘Beyin damarlarının kireçlendiği' izlenimi veren, öte yandan da bir ‘hırs-ı piri' ile yanıp tutuşan birinin hezeyanları olarak değerlendirilir biterdi.”

Yazmalı mı yazmamalı mı yoksa hiç dokunmamalı mı diyor uzaklardan gelen bir ses. Sonra Akıntıya Karşı Aziz Nesin belgeselini çekerken ropörtaj yaptığımız Zeynep Oral'ın o gün dedikleri yokluyor kulaklarımı, yüreğimi. Bunu paylaşmalı, paylaşmalı diyorum.

Kayıtlara geçsin lütfen.

Soru: Sivas Katliamı'ndan sonra Aziz Nesin'i gördünüz, konuştunuz. Olaya yaklaşımı nasıldı? Üzerinde ne gibi etkilerini gözlemlediniz?

Yanıt: 2 Temmuz olayından sonra Aziz Nesin yıkıldı. Bence ölümü de ondan oldu. Aziz Bey yıkıldı. Kendini sorumlu hissetti. Ama o sırada beni ve bizleri yıkan başka bir şey daha vardı. O olayın ardından bütün Türk medyasında çıkan yazılara baktığımız vakit, gerçekten doğru tavrı üstlenen çok az aydın, çok az yazar olduğunu görüyoruz. Birçok yazar “Evet, korkunç bir şeydi ama...” diyerek o “ama” sözcüğüyle Aziz Nesin'i suçlamaya kalktılar. Oysa Türkiye sınırları içinde “şu bölgede ya da şu kasabada, şu köyde öyle konuşulabilir ama böyle konuşulamaz, bu sözleri şu söyleyebilir, bu söyleyemez.” diyemezsiniz. Böyle bir yaklaşım benim için geçersizdir. Bunu açık yüreklilikle ortaya koyan maalesef çok az yazarımız ve gazetecimiz oldu. O çoğunun yazılarına ekledikleri “ama” sözcüğü, Aziz Nesin'i en az o olay kadar yaraladı.

Soru: En son ne zaman görüştünüz Aziz Nesin'le?

Yanıt: Ölümünden birkaç gün önce Foça'ya İzmir'e gidiyordu. Ölümünden dört gün önceydi. Telefon konuşmamızda sesi çok yorgundu, kırıktı, üzgündü. “Aziz Bey gitmeyin, sizin de biraz dinlenmeye ihtiyacınız var” dedim.  “Hayır yok” dedi. Yalnız konuşmasını yapmak için gitmiyordu Foça'ya. O sıralarda anti-fundamentalist bir konferans düzenlemeye çalışıyordu Türkiye'de. “Bırakın başkası yapsın” dedim. “Türkiye'de o kadar çok başkasından beklendi ki bu işler, ben yapabiliyorsam, ben yaparım.” dedi. Son konuşmamız bu oldu.

Aziz Nesin, belki bir leylak ağacının altında uyuyor öğle uykusunu belki de yeni yeni boy veren çınarın gölgesinde. Ama ille de gözlükleri üzerinden  “bırakın başkası yapsın” demeyenlere  gülümsüyor.