İLKE’nin eğitimi

“İslami ve insani değerler çerçevesinde yaşama, yaşanmasına vesile olma, toplumda bu yönde bir dönüşümün gerçekleşmesine ön ayak olma” amacındaki İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği, 2018 yılında ‘Geleceğin Türkiye’sinde Eğitim” adlı bir rapor yayımlamış. 

Bu raporu, imam hatipten sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde rehberlik ve psikolojik danışmanlık alanında lisans ve yetişkin eğitiminde yüksek lisans, öğrenimini ve doktora çalışmasını da İstanbul Üniversitesi’nde de Çalışma Ekonomisi alanında doktora öğrenimi görüp Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi öğretim üyesi olan bir kişi yazmış. Yazar, İLKE’nin yan kuruluşları olan İlmi Etüdler Derneği ile Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği’nde de görev yapmış. 

Bu raporun 5’inci sayfasında Geleceğin Türkiye’si başlığı altındaki kısa yazının son bölümünde, “Geleceğin Türkiye’sinde Eğitim Raporu toplumumuzun kendi sosyal gerçeklerini göz ardı etmeyerek eğitimde yeni çağın taleplerini ve uluslararası kalite standartlarını önemseyen bir bakış açısıyla bir gelecek vizyonu ortaya koymaktadır” deniyor. 

Bu sayfayı, İLKE ve yazar hakkında bilgi veren sayfalarla, Takdim, önsöz ve içindekiler sayfaları izliyor. İçindekiler sayfasında, Yönetici Özeti, Giriş, Bölüm A: Eğitim sistemimizin genel görünümü ve 2000’li yılların genel görünümü; Giriş; Bölüm B: Geleceğin eğitimi için parametreler: Türkiye’de ve dünyada eğitimi etkileyen ekonomik, teknolojik, politik ve sosyokültürel bağlam; Bölüm C: Türkiye’de eğitimin geleceği: Eğitimin temel konularında vizyonlar; Sonuç ve Kaynakça bölümleri bulunuyor. 

İLKE’nin mütevelli heyeti başkanı, Takdim sayfasında rapor için, “eğitim sisteminde adalet ve eşitliğin temin edilmesi, eğitimde bireysel farklılıkların dikkate alınması, personel yetkinliğinin ve yönetim sisteminin geliştirilmesi, kalite ve etkinliğin artırılması ve özellikle de kendi insanımıza ve kültürümüze özgün bir paradigmanın benimsenmesi gibi temel meselelere dair gelecek vizyonu ortaya koyuyor” diyor.

‘Önsöz’ sayfasında AKP’nin eğitim alanında yaptıkları olumlanırken, “… bununla birlikte eğitimin sorunları da artık ertelenebilecek bir boyuttan çıkmış görünmektedir. Türkiye’de yakıcı bir sorun haline gelen eğitim sistemi uzun vadeli bir perspektifle yeniden ele alınmayı beklemektedir” deniyor. Raporu okuyarak önemli eleştiri ve katkılarda bulunanlar arasında, AKP ile yakın ilişkiler içinde olan Doç. Dr. Bekir Gür ile Talim Terbiye Kurulu  Başkanı Alpaslan Durmuş’un adları dikkat çekiyor.

‘Yönetici Özeti’ni okumak bu raporu anlamaya yetiyor. Yönetici Özeti’nin başlarında raporun, “Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı örgün eğitim sistemini” kapsadığı belirtiliyor. AKP döneminde, “okullaşma oranlarının yükseltilmesi, okul, derslik ve öğretmen problemlerinin çözülmesi” olumlu bulunup “muhafazakâr kesimin Türk eğitim sisteminden beklentilerini karşılamayı hedefleyen reformlar oluşturmuştur. Bu bağlamda imam-hatip okullarının katsayı engelinin kaldırılması, seçmeli din derslerinin konulması bu reformlar arasındadır” deniyor. Buna karşın, “eğitim sisteminde adalet ve eşitliğin temin edilememesi; eğitimde bireysel farklılıkların dikkate alınmaması; personelin yetkinliğinin ve yönetim sisteminin geliştirilmemesi; istihdam gibi eğitim dışındaki sistemlerle uyumun sağlanmaması; kalite ve etkinliğin artırılmaması; Türk insanına ve kültürüne uygun özgün bir eğitim paradigmasının oluşturulmaması” eğitim sisteminin devam eden sorunları olarak gösteriliyor. 

Çalışmanın ikinci bölümüyle ilişkili olarak, son yıllardaki gelişmeler nedeniyle, “Türk eğitim sisteminden eğitime erişimi artırma, yüksek eğitimli nüfusu artırma, bilgiyi kullanma, bilimsel düşünme, araştırma ve problem çözme becerilerini geliştirme, yabancı dil becerilerini geliştirme, kişisel ve sosyal becerileri geliştirme, estetik ve yaratıcı becerileri geliştirme ve yeni teknolojilerin eğitime entegrasyonunu gerçekleştirme gibi beklentilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur” deniyor.  Sonra da bu bölümde, “eğitimi etkileyen; tek kutuplu dünya yerine çoklu güç merkezlerinin oluşumu, devletler arası karşılıklı bağımlılığın artması, İslam dünyasında politik istikrarsızlıkların devam etmesi, kültürel-ideolojik-dinî çatışmalar, demokrasinin ve kamu yönetiminin etkinliğinin gelişimine yönelik talepler gibi başlıca gelişmelerin” ele alındığı açıklanıyor. Bu bölümün üçüncü kısmında, “Türk toplumu özelinde eğitimi etkileyen önemli bazı sosyokültürel parametreler tespit” edildiğinden söz edilip “bu sosyokültürel parametrelerden hareketle geleceğin eğitimine yönelik öngörülere” yer veriliyor. 

Burada yer verilen sekiz öngörüden şu üçü, özellikle dikkat çekiyor: 

  • Kendi toplumsal değerleriyle daha barışık, dindar bir nesil yetiştirmek için imam hatip okullarının kapasitesinin artırılması ve bu okullara yönelik talebin geliştirilmesi, 
  • Türk toplumunun İslam Dini’ni doğru ve yeterli şekilde öğrenebilmesi için seçmeli din derslerinin seçilme oranlarının artırılması, 
  • Millî kültürün korunması, benimsenmesi ve güçlendirilmesi için Türk ve İslam klasiklerinin eğitim programları içinde nitelikli şekilde yer alması. 

Çalışmanın son bölümünde, “eğitim politikasının önemli konuları arasında yer alan on iki başlıkta temel sorunların neler olduğu ortaya konularak, önümüzdeki yıllarda başarılması gereken hedeflerin, izlenmesi gereken politikaların ve stratejilerin neler olduğu ana hatlarıyla tespit edilmeye çalışılmıştır” deniyor. Son bölümde şu on iki vizyon başlığına yer veriliyor: Eğitim Paradigması, Eğitim Programları, Kademeler Arası Geçişler ve Merkezî Sınavlar, Rehberlik ve Yöneltme Hizmetleri, Mesleki ve Teknik Eğitim, Özel Öğretim Kurumları, Özel İhtiyaçlı Öğrencilerin Eğitimi, İmam Hatip Okulları ve Din Öğretimi, Eğitimde Yeni Teknolojilere Uyum, Öğretmen Yetiştirme ve İstihdamı, Öğretmen Gelişimi ve Performans Yönetimi, Eğitim Sisteminin ve Okulun Yönetimi. 

Bu bölümde vizyon başlıklarıyla ilişkili olan politikalar açıklanıyor.  Örneğin imam hatiplerle ilişkili vizyonda, “Türkiye’de üretilmiş özgün bir eğitim modeli olarak imam hatip okulları, topluma doğru ve etkili bir şekilde sunulmalı, ortaokul ve lise düzeyindeki öğrenci oranları artırılmalıdır. Seçmeli din derslerinin sayısı azaltılmalı, derslerde sadeleşmeye gidilmeli, DKAB dersi ile bu dersler arasındaki tekrarlar azaltılmalı, bu dersler topluma yeniden sunulmalı ve seçilmesi teşvik edilmelidir” politikası yer alıyor. 

Bu raporda, çözümlemelerin bir bölümü değerli çözümlemeler olsa da, başta İLKE’nin genel amacı olmak üzere laik, bilimsel ve çağdaş eğitim anlayışıyla bağdaşmayan yorum ve öngörüler de çoktur. Örneğin, raporun giriş bölümünde, “İslam dünyasında politik istikrarsızlıkların devam etmesi, kültürel-ideolojik-dinî çatışmalar” vurgusunun yapılması, bir bakıma İslam dünyasında dinin barış getirmeye yetmediği anlamına geliyor. Raporda, “Eğitim kurumlarının öğretmen, yönetici ve atmosfer bakımından çok kültürlülüğü yönetebilecek donanıma sahip olması” öngörüsüne de yer veriliyor. Bu vurguya ve de öngörüye karşın, barışı sağlayamayan, çatışmalara yol açan ve de bu nedenlerle gelecekte doğal olarak çok kültürlülüğü kısıtlayacak dindarlığa neden bu denli ağırlık verildiğini anlamak mümkün olmuyor. 

Raporda, Batıda eğitiminin gelişmesiyle ilişkili olarak, “eğitim paradigmasında son ve kapsamlı değişim, eğitimin maneviyat ve din ile ilişkisinin zayıflayıp zamanla kopmasıdır” (s.2) eleştirisi yapılarak, eğitimin maneviyat ve din ile ilişkisi zayıfladığı için Batının bu düzeye ulaştığı yadsınıyor. Raporda piyasacılık olumlanırken piyasalaşmanın insan ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerinden söz ediliyor. Ancak bu olumsuz etkilerden korunmak için piyasacılığa karşı çıkmak yerine maneviyata önem veriliyor ve de maneviyatın/dini değerlerin normalin ötesinde öne çıkarıldığı toplumlarda emperyalist sömürünün kolaylaştığı göz ardı ediliyor. Belki de, “insanların dindar olmasının sömürülmelerinden çok daha önemli olduğu” düşünülüyor. 

Raporda, dini öğretim ideolojik değilmiş gibi, Cumhuriyet eğitiminin ideolojik olarak nitelenmesini okumak da ilginç oluyor. Raporda “bilgiyi kullanma, bilimsel düşünme, araştırma ve problem çözme becerilerini geliştirme, yabancı dil becerilerini geliştirme, kişisel ve sosyal becerileri geliştirme, estetik ve yaratıcı becerileri geliştirme” gibi beklentilerden söz edilip bunların gerçekleşmesi için laik ve bilimsel eğitimin öne çıkarılması yerine dini öğretime ağırlık verilmesi de ilginç oluyor. 

Genel liseler kapatılmışken ve seçme sınavını kazanamayan yoksullar imam hatiplere ya da açıköğretime gitmek zorunda bırakılmışken, raporda, AKP’nin “eğitimde fırsat eşitliği ve demokratikleşmeyi sağladığı” (s.8) vurgusunun yapılması da ilginçtir. Farklı inançların yaşandığı bu ülkede, birilerinin inancını herkese dayatarak, “eğitim sisteminde adalet ve eşitliğin” sağlanacağının sanılması da.

Sünni-Hanefi inancında olup kendilerini dindar olarak gören yurttaşlar arasında bile, dindarlıklarında, dini yaşamalarında ve de türban konusunda olduğu gibi pek çok konuda anlayış ve uygulama farklılıkları bulunmaktadır. Din konusunda anlayış ve uygulama farklarının yaygın olan bu ülkede, raporda, kendilerinin dini doğru ve yeterli bildiklerini farz ederek “Türk toplumunun İslam Dini’ni doğru ve yeterli şekilde” öğrenmediğinin söylenmesi de şaşırtıcı oluyor. Konu örneğin 2 x 2’nin sonucu gibi tüm dünyada 4 olarak bilinen bir konuda, birileri “2 x 2=3” dediğinde onun bu konuyu doğru ve yeterli bir şekilde öğrenmediğini söylemek mümkün olsa da, inanç konusunda birinin inancının öbürünün inancından daha doğru olduğunu söylemek mümkün mü? 

Rapor, eğitimin kişinin dindar/dinsiz olmasıyla ilişkili olmadığına ve dindar olup olmamanın kişisel tercih olduğuna aldırmadan dini öğretimi öne çıkarıyor.   

Rapor bir bakıma, Alevi, ateist, Katolik, Musevi ya da Ortodoks olan yurttaşlara da, “kendi inançları ve insani değerler çerçevesinde yaşama, yaşanmasına vesile olma, toplumda bu yönde bir dönüşümün gerçekleşmesine ön ayak olma” amacını açıklamalarına ve kendi inançlarınıza uygun olacak geleceğin eğitimi raporunu yayımlayın mesajını veriyor. 

İLKE’nin kendi dini amacını açıklama ve eğitim raporunu yayımlama hakkı varsa, diğerlerinin böyle bir hakkı yok mu?  

İnançlara göre eğitim raporu yazmak mı önemli, tüm inançlara hitap edecek eğitim raporu yazmak mı?

Raporun 5’inci sayfasında, “Geleceğin Türkiye’sinde Eğitim Raporu toplumumuzun kendi sosyal gerçeklerini göz ardı etmeyerek eğitimde yeni çağın taleplerini ve uluslararası kalite standartlarını önemseyen bir bakış açısıyla bir gelecek vizyonu ortaya koymaktadır” denmesi raporun genel niteliği ile bağdaşmıyor. Çünkü raporda, toplumun laik, bilimsel ve cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerini benimsemiş kesimlerinin gerçeklerinin yadsındığı görülüyor. Toplumun AKP’nin gerici ve piyasacı politikalarını beğenmediğini gösteren 31 Mart yerel seçimleri ve de 23 Haziran seçimi sonuçları, bu raporun toplumumuzun kendi sosyal gerçeklerini göz ardı ettiğini kanıtlamış oluyor. 

[email protected]