Komedi

Durum çok ciddi, çünkü komik. Suriye’de tarafların politikaları sıkışmış durumda. ABD yönetimi bir taraftan AKP’nin dış politika yapıcılarına çok ileri gitmeyin diyor, öte taraftan PYD/YPG’ye çizmeyi aşıyorsunuz gerekirse sizi mahallenin ‘kaması ters dönmüş’ külhanbeyine dövdürürüm diyor.

Postunu kaptırmış derviş misali nalına da mıhına da görüntüsüyle AKP’ye ‘aslansınız, sizi kim tutar’ edasıyla seslenen Baykal AKP’nin başarılı olması hülyasına dalmış, hevesi, postu emanet ettiği kişiden geri alabilmek.

Putin ise Esad’ın önünü açıp, AKP’nin “yardım” yolunu kesmek istiyor, bu doğrultuda önüne çıkanı dümdüz ediyor. Uçak düşürterek Putin’e gözdağı vermek isteyen ABD son günlerde Putin’in elini çabuk tutmasına göz yummak durumunda kaldığı anlaşılıyor. Putin Mart başına kadar Esad’a geniş bir alan yaratmak istiyor. Kimse çarpıtmasın, BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Aralık 2015 tarihli 2254 nolu Suriye kararı tartışmasız buna cevaz veriyor.

Putin’in inisiyatifi ve Esad’ın başvurusu ile BMGK’nin gündemine taşınan ve AKP hükümetinin kurumsal değeri yok iddiasında bulunduğu fakat siyasi değerinin yüksek olduğundan emin olduğu BMGK dünkü duyurusu esasında Türkiye yönetimini Suriye’nin egemenlik hakkını ihlal etmemesi gereğini hatırlatmaktadır. ABD de bu uyarıyı veto etmeyerek AKP yönetimine dolaylı ifadeyle ‘koyduğum sınırın dışına çıkıyorsun, bunu yapma’ mesajı veriyor.

Millicilik söylemine sığınmak isteyen Davutoğlu, İncirlik üssünü ABD’ye kapatma cesaretini gösterebilse bunun bir anlamı olduğu söylenebilir, fakat kitabında ve başka birçok yerde altını çizdiği üzere Davutoğlu ABD ile iyi geçinmekten başka bir yola yönel(e)mez, ta ki ABD bunları eteğinden atıncaya kadar. Davutoğlu’nun dayandığı ideolojik duruş emperyalizme karşı olmayı gerektirmez, tarihsel olarak da böyleydiler, bugün de bunu devam ettiriyorlar. Bunlar pozisyonlarını emperyalistlerle karşılıklı bağımlılık ilişkisi iddiası üzerinden alırlar, ancak bu bir kamuflajdır. Açık bir örnek; ABD İncirlik üssünü tepe tepe kullanıyor, AKP hükümeti bir taraftan YPG’yi PKK ile eşitleyerek terörist ilan ediyor, YPG’ye destek verenleri PKK’ya destek vermekle eş tutuyor, öte taraftan YPG’yi desteklediğini açıkça belirten ABD’ye İncirlik askeri üssünün kullanımını sağlıyor. Eğer emperyalizme karşı ise hükümet İncirlik ve Diyarbakır askeri tesislerinin ABD tarafından kullanımına hiç izin vermezdi, eğer birazcık millici bir damarı varsa bu kararı hemen iptal ederdi, bunları yapmayan bir hükümet ideolojik olarak karşılıklı bağımlılık söylemine sarılmaktan başka bir çaresi yok - bu tür bir kavramsallaştırma ise kamuflaj güzellemesidir. Emperyalizm bir aktörü alır, makyajlar, keçi postu gibi tepe tepe kullanır sonra bir köşeye atar. Bunun adı karşılıklı bağımlılık olabilir mi? Olur diyenler ya çok temel tarihsel bilgiden yoksundur ya da ahmaklık düzeyinde naiftir.

AKP yönetimi, ABD’nin kendilerine eskisi kadar ihtiyaç duymadığının ve hatta ABD’nin kendilerini ikame edecek yeni aktörler ve/veya alanlar oluşturma gayreti içinde olduklarının farkında. Suriye ve genel anlamda Orta Doğu bağlamında yeni denklemlerin kurulduğunu yok saymak mümkün değil. AKP yönetiminin de yok saydığını ileri sürmek doğru olmaz. AKP yönetimi tam da bunu gördüğü için ve Suriye konusunda izlediği politikanın iflas noktasına ulaştığının farkına vardığı için son dakikada Suriye’de Putin-Esad yönetimlerinin hayata geçirdiği politikayı çalışmaz kılmak üzere hamleler yapmaya çalışıyor. Angajman kurallarını genel geçer bir kuralmış gibi yorumlayıp Suriye’nin egemenlik hakkını yok sayan ve bunu da üstelik askeri müdahalelere gerekçe oluşturarak YPG’nin alan kapma stratejisine müdahale etmeye çalışan hükümet, yarın resmi egemen statüsü BM tarafından halen geçerli sayılan Esad yönetimi bu Cerablus-Halep koridorunu ele geçirdiğinde uyguladığı bu politikayı nasıl savunacaktır? Bugün YPG teröristtir bu nedenle angajman kuralları gereği karşılık veriyoruz diyenler, yarın aynı argümanı Suriye resmi yönetimi için savunamazlar, savunduklarında ‘Savaş İlanı’ anlamına gelir. Bugün hafife aldıkları BMGK uyarı duyurusu da ilerde Türkiye’nin saldırgan tutumunun tespitine yönelik öncül-zemin oluşturabilir.

AKP aynı hatayı üçüncü kez yapıyor, bu nedenle durum komik. İlkini ABD’nin Esad rejimini iktidardan indireceği varsayımına dayandırarak kendilerinin de Şam’da namaz kılacağını zannettiler ve kraldan çok kralcı bir dış politika tutumu ile sözüm ona emperyalizmle “karşılıklı bağımlılık” esasında ama hakikatte emperyalizme hizmet eden bir politika izlediler. İkincisi Suriye hakkında 2118 nolu (27.09.2013) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı alındığında ABD ve Rusya AKP yönetimini ters köşeye yatırmıştı, Erdoğan-Davutoğlu çizgisi bunu kavrayamadı. Şimdi ise üçüncü kez benzer hatayı yineliyor, bu kez son bir hamle ile Suriye’de AKP'siz bir çözümü çalışmaz kılmaya çalışıyor. Bu komik bir durumdur.

Numan Kurtulmuş da komediye katkı yaptı: BM “uçuşa yasaklı güvenli bölgeler” oluşturmalı dedi. Merkel’in geçen gelişinde kulağına bağıra bağıra söyledikleri Güvenli Bölge meselesini Merkel seve seve gündeme getirdi, fakat nafile. BMGK Türkiye’yi uyardı, Suriye’nin egemenlik hakkına saygı göstermelisin.

Kurtulmuş’un (ve tabiki AKP’nin) savunduğu ve Merkel’in dillendirdiği, “Uçuşa Yasaklı Güvenli Bölge” oluşturma fikri ne kadar anlamlı olur? Bunun üzerinde durmakta yarar var. Bilmeyenlere duyurulur, Bosna savaşı sırasında Özal’da aynı temayı benzer hevesle dile getirmişti, ABD başta olmak üzere bütün batı ve Yeltsin Rusyası dahil Bosna-Hersek’te altı şehirde Uçuşa Yasak Güvenli Bölgeler oluşturuldu ve BMGK kararı (üstelik 7. Bölüme göre) ile NATO bu işle görevlendirildi. Hatırlatmakta yarar var, ne oldu?  Güvenli Bölge ilan edilen yerlerden birisi Srebrenica’da NATO komutanı (Hollandalı) önce milli otoritesine sormak için bekledi, sonra suçu BM’ye attılar, bu arada 8000 kişi katledildi. Alın size güvenli bölge, alın size NATO ve suçlayıp durun BM’yi.

Suriye’de Uçuşa Yasaklı Güvenli Bölge oluşturma önerisi çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bosna meselesinde çatışmaya dahil olan tarafların sayısı ile Suriye’de yer alan tarafların sayılarına bakmak dahi yeterlidir. AKP şunun garantisini verebilir mi? Güvenli Bölge oluşturulduğunda IŞİD’ın bu bölgelere saldırısı önlenebilecek mi? Bunun garantisini verebilir mi? Verilirse inandırıcı olabilir mi? Taraflardan birisi Güvenli Bölgeyi rahatlıkla hedef haline getirebilir. Güvenli Bölge oluşturmak demek yerlerinden edilen insanları bir noktaya toplamak anlamına gelir. Merkel ve Kurtulmuş (AKP)’un önerisi yeni bir Srebrenica olayıyla karşı karşıya gelinmesini içinde barındırır. Bu da Marx’ın veciz sözünü akıllara getirir, ‘tarihteki olaylar eğer tekrarlanırsa ilki trajedi ikincisi de komedi olur’. Srebrenica katliamı trajedi idi, Suriye’de yaşanacak olan komedi olur. Bunun sorumlusu da bu politikayı öneren, uygulayan ve savunlardır.