PTT anonim şirket oluyor

Kadir Sev'in "PTT anonim şirket oluyor" başlıklı yazısı 08 Mart 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bakanlar Kurulu, 5 Mart 2013 günü TBMM Başkanlığı’na Posta Hizmetleri Yasa Tasarısı’nı sundu. Tasarıda temel olarak, PTT’nin Anonim Şirket biçiminde yeniden yapılandırılması öngörülüyor. Genel gerekçesinde devletin, özel hukuk zemininde ve eşit koşullarda özel işletmeler ile rekabet edebilmesinin amaçlandığı belirtiliyor. Devlet, ekonomideki serbestleştirme ve rekabet üstünlüğü arayışlarının hukuksal altyapısını hazırlamakla yükümlüymüş.

Tasarı yıllardır bekleniyordu. Bu yıla nasipmiş. Biliyorsunuz PTT bir KİT olarak yapılandırılmışken, 1980 yılında alevlenen neoliberal politikalar uyarınca Telefon ile Posta ve Telgraf hizmetleri ayrılmıştı. Telefonun Lübnanlı bir işadamına satılma öyküsü henüz belleklerde tazeliğini koruyor.

Telekomünikasyon, kapitalizmin sinir sistemi olarak adlandırılıyor. Çünkü sistemde bilgi değil, her gün trilyon dolarlar akıyor. Mali piyasalar bu sayede ayakta duruyor. Telekomünikasyon işlevinin güvenilirliği, piyasanın güvenliği için de yaşamsal önem taşıyor. Bu nedenle de ulusal devletlere emanet etmek istemiyorlar.

Ulusal planda, yıllık programlarda, uluslararası platformlarda sürekli dile getirilse de posta ve telgraf hizmetlerinin özelleştirmesi için çok aceleci davranılmadı. Altyapısının bitirilmesi beklendi.

“Posta mı kaldı, satılsa ne olur” demeyin. Telgraf bile var. 2011 yılında yaklaşık 725 bin telgraf çekilmiş. Elbette mors alfabesiyle yazılmıyor ve telgrafın telleriyle gönderilmiyor. Çağımız bilgisayar çağı.

PTT, hiçbir bankanın gitmediği 36 ilçeyle 1.398 belde ya da köyde hizmet birimleri olan, kendisi bankacılık yaptığı gibi, bankalara da bankacılık hizmeti veren, 4 bin 268 işyerine sahip dev bir işletme. Ülke ölçeğinde 4 bin 268 işyeri var.

Mektuplar, kredi kartları, hesap ekstreleri, resmi tebligatlar ve benzeri gönderilerde kamu tekeli olarak hizmet veriyor. Bunlar belge ve kanıt olma özelliği taşıdığı için, özellikle AB ülkelerinde özel girişime bırakılmak istenmiyor. “e-tebligat” gibi yöntemler geliştirilmekte ise de, Türkiye gibi ülkelerde yakın erimde bunun yaşama geçirilmesi pek kolay değil.

Ülkede her yıl 1 milyarın üzerinde posta gönderiliyor ve gelirlerinin yaklaşık yüzde 60’ı bu hizmetten elde ediliyor. Bilgisayarlarımıza banka ya da çeşitli kuruluşlardan zaman zaman “faturanızı mektup yerine elektronik ortamda göndermemizi isterseniz, hem ormanları korumuş, hem de ülke ekonomisini kollamış olursunuz” sözlerini içeren iletiler gelir. Ağaçların umurlarında olduğunu düşünmeyin. Onları asıl posta giderleri ilgilendiriyor.

PTT’nin bankacılık hizmeti verdiğini yukarıda yazmıştım. Ayrıca 2008 yılından bu yana kargo hizmeti de sunuyor. Ülke ölçeğinde dengeli ve yaygın hizmet ağı başarılı olmasını sağlıyor.

Çok yatırım yapılıyor. Sektör raporu ile yıllık faaliyet raporlarına göre 1996-2003 yılları arasındaki sekiz yıllık dönemde 44 milyon 500 bin lira tutarında yatırım yapılmışken, bu tutar 2004-2011 arasındaki sekiz yıllık dönemde 617 milyon 600 bin liraya yükselmiş. Yalnızca 2011 yılında yatırıma 124 milyon lira harcanmış. Üstelik kurum, yatırımlarını kendi kazancından karşılıyor.

2012 yılında 2 milyar liranın üzerinde gelir elde edilmiş. Kârı da giderek artıyor. 2003 yılında 23 milyon lira iken, 2011 yılında 174 milyona çıkmış. 2014 yılında 212 milyon lira bekleniyor.

PTT’nin mülkiyetinde 2 bin 278 taşınmaz var. Ayrıca Hazine’den 996 taşınmaz tahsis edilmiş, bin 878 taşınmazı ise kira ile kullanıyor.
Buraya değin, çalışanlardan ve çalışma koşullarından söz etmedim. Yapılan yatırımlar, elde edilen kârlar, çalışanların koşullarında hiç iyileşme sağlamadığı gibi, bu koşullar giderek de kötüleşiyor. Özellikle dağıtıcılar, kölelik koşullarında çalıştırılıyor ve bu nedenle de çok dertliler.
PTT’nin 2011 yılı faaliyet raporunda, 27 bin 317’si sözleşmeli olmak üzere, toplam 37 bin 839 çalışanı olduğu belirtiliyor. Taşeron aracılığıyla çalıştırılan işçi sayısındaki yükseliş dikkat çekici: 1997 yılında 1.438 iken, 2011 yılında 8 bin 644’e yükselmiş. Bunlar çoğunlukla dağıtımda görevlendiriliyor.

Kamuda neredeyse memur kadar taşeron işçisi çalışıyor. Ucuza geliyor çünkü. Devlet kendi çalıştırsa sosyal güvenlikleriyle, hak arayışlarıyla, sendikalarla boğuşmak zorunda kalacak. Taşerona havale ediyor. Taşeron, işçileri köle gibi çalıştırması karşılığında devletten yüzde 15’e varan oranda pay alıyor. Böylelikle çalışanın sırtından hem taşeron, hem de burjuva devlet kazanıyor.

Kapitalizmin kazan-kazan mantığı işte aynen böyle bir şey. O kadar kazanana bir de “kazılan” gerekli. Kazılan olmak, çalışana düşüyor.
PTT’de memur sayısı giderek azaltılıyor. 1997 yılında 2 bin 151 iken, 2011 yılında 1.002’ye düşmüş. Tasarı yasalaştığında kadrolu personel alınmayacak. Eskiler ise ya sözleşmeli olacak ya da çeşitli özendiriciler de kullanılarak tasfiye edilecek. Çünkü PTT şirkete dönüştürülüyor ve çok yakında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devredildiğini okuyacağız. Şirketler ise güvenceli çalışandan hoşlanmıyor.