Seçimde İzmir Güzellemesi

Yılmaz Özdil'in sevimli yazısını bir Karadeniz fıkrasıyla yanıtlayayım. Boksör Temel ringde rakibinden fena halde dayak yiyor, yerlerde sürünüyor. Antrenörü Dursun köşesinden bağırmakta avaz avaz: "Temel sen de fursana! Sen de fursana..." Temel kalkarken homurdanıyor: "Pi tikilebilsem pen de furacağum ama..."

Biz sosyalistleri benden ağır eleştiren çıkmamıştır bir sosyalist olarak desem, abartmış sayılmam. Pek çok alanda olması gereken gibi olmadığımız ortada. Fakat bu hiçbir zaman şu gerçeğin gizlenmesine yol açmamalı: Oligarşi, yani emperyalizmin işbirlikçisi asalak takımı, ayağa dikilmememiz için tüm güçlerini kullanıyor, her olanağı değerlendiriyor. En az 86 yıldır. Kıyımları sayıp dökmeyeceğim, bugünkü yazının konusu aldatmaca. Hem de öyle pek zekicesine aldatmacalar değil, kör kör gözün parmağıma aleni aldatmacalar.

Ama yiyoruz. Yılmaz Özdillerin yazıları internette dolaşıyor, daha önce Çölaşan yazılarının dolaştığı gibi, herkes birbirine salık veriyor. İzmir kültürünün AKP'ye pabuç bırakmayışını anlatan Özdil yazısı da etkileyici bir yazı. Özdil nerede yazıyor bu yazıyı? Hürriyet gazetesinde.

Durun düşünün. Obama geldi, "Hoş geldin Mr. President" diye baraklamadı mı bu gazete? 22 Temmuz seçimlerinde AKP'ye arka çıkmamış mıydı? Evet, diyeceksiniz, sonra da ne var bunda diyeceksiniz. Bir gazetede farklı görüşte yazarlar bulunabilir, Özdillerin yazması da bizim için iyidir.

Öldürmeyi iyi bilirler. Kandırmayı da iyi bilirler. On yıllarca solcu kıyımlarını destekleyen çevreler birkaç ayda solcu sosyal demokrat, bazıları da radikal solcu kesilir. Radikal deyince geçmeyelim. Radikal'in son üç gündeki kara faşist güzellemelerine bakın. Problem değişik pazarlıklara göre aylık, yıllık saf değiştirişler değildir. Problem Türkiye'de oligarşik burjshtların sürekli biçimde Amerikancı oluşudur. Amerikancı veya Avrupacı, ikisi de son Radikal manşetlerinden açıkça görüleceği üzere aynı şeydir.

İzmir'e gidince insanın içi açılır. İzmir kültürü pek çok bakımdan gelişmiş bir kültürdür, buna diyeceğim yok. Ama İzmir kültürü önünde sonunda bir "eller havaya" kültürüdür, yemeyin bizi. İzmir'de kitap satış rakamlarını biliriz. İzmir'de hangi TV kanallarının izlendiğinin farkındayız. Avrupa'ya gittiğimizde o ışıl ışıl temizlik, düzenlilik ve nezaketle karşılaştığımızda ruhumuzda çiçekler açar. Ama tüm o güzelliklerin yüzeyselliğinin de bilincindeyizdir. Altta yatanı görürüz. Avrupalının siyasette, insanilikte ve hatta kültürde iç Anadolulu kadar denizsiz kaldığını az bakınca ayrımsarız.

Sosyalistiz, safız, ama bazı konularda aptal değiliz. Arkadaşlar belki kızacaklar, AKP yerine İzmirlinin CHP'ye oy atması beni sevindirir. Ama İzmir kültürü, Avrupa kültürü, radikal İslam'ın panzehiri değil, üreticisidir. Tüketimi, sorumsuz yaşamı, bencilliği ana ilke gibi benimsemiş bu kültür, bu yüksek ve orta tabaka kültürü geniş yoksul yığınlarda, eğer sosyalist seçenek karşılarına dikilememişse, sadece dinci gericiliği ya da milliyetçi faşizmi kışkırtır.

Sosyalist seçenek karşısına dikilemezse dedik. Sosyalist seçeneğin ayakta kalamamasını sağlamak tüm büyük medyanın temel görevidir. Obama veya Bush, Hürriyet veya Zaman iyi polis ve kötü polis: Amaç oligarşinin iktidarının devamıdır.

Nazım'a, Sabahattin Ali'ye, Mustafa Suphi'ye, dünyayı dar edenler, onların çocuklarını, torunlarını da kullanarak bugün demokrat pozundalar. Bugünkü Nazımlar, Aliler, Suphiler yine aforoz altında. Geçmişin sosyalistliği moda, ama bugününki hala aşırılık, sapıklık! Kıyım uygulanmıyorsa çelme de mi yok. Her adımda, her saniye.

TKP bu koşullarda seçime girdi, 87 bin oy aldı, oyunu yedi bin artırdı, ama oy yüzdesinde yerinde saydı. Bu onca ambargoya karşı iyidir, ama halk için iyi değildir.

Klasik solcu bakış benden uzak dursun. Şöyle de düşünmek gerek: Bir psikiyatrist arkadaşım var. Son derece iyi bir hekim ve hastalarına büyük yararlar sağlıyor. Ama medyatik değil, esnaf yanı zayıf. Hastaları ona varlarını yoklarını büyük doktorlara kaptırıp iyice de sağlıklarını yitirdiklerinde gelirler. Bizimki de onları düzeltir. Çoğu kişi biraz düzelip tekrar para kazanmaya başladığında yine o ünlü doktorlara koşar. Arkadaşımın olguya yorumu şudur: "Umurumda değil, kendileri kaybederler."

Biz her şeyi biliyoruz, her şeye hazırlıklıyız, "solcu" dostlar bile böyle tercihler yapıyorlarsa, umurumda değil. Kendileri bilirler.

Özdil'in yazısının satır arasındaki Ertuğrul Özkök güzellemesine dikkat edin. Yazısı aynı zamanda rakı güzellemesi, ama sahte rakı. Özdil'e saygısızlık etmek istemem, tanımıyorum, belki de iyi bir insandır, güzel yazılar yazıyor. Fakat sorun şurada: Özdillerle, Umur Talularla hipnoza girersiniz, ardından "Hoşgeldin Mr. President" diye manşeti yiyip iğfal edilirsiniz.