Sermaye sevgisi…

Düzen muhalefetinin siyasi açıdan başarısızlığı çok açık. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok ülkesinde böyle. Ancak Türkiye için bir başarı tespit edilmeli: Düzen muhalefetinin iktisatçılar cephesi iyi çalışıyor.

Anaakım iktisadın temsilcileri, sermaye düzenini meşrulaştırarak siyasi iktidara muhalefet edebiliyor. İktisadi tartışmaların merkezine para politikalarının yerleşmesi, mali politikaların sınıfsal özünü göz ardı eden değerlendirmelerin rahatlıkla yapılabilmesi mümkün oluyor.

Türkiye işçi sınıfı açısından AKP döneminin en büyük tahribatı, “normal kapitalizm” diye bir şey olduğu algısının artması ve “sermaye sevgisi”nin beslenmesi oldu. Siyasi iktidarın rant, talan mekanizmalarındaki ifradının bir “uç” olarak görülmesi ve olağan sömürü mekanizmalarının normalleşmesinin yanında düzen muhalefetinin katkısı da teslim edilmeli.

Burjuva iktisatçıları hiç kuşkusuz işlerini yapıyor. Yer yer ironik bir şekilde siyasi iktidarın güncel çıkarları karşısında sermaye sınıfının bekasını, uzun vadeli çıkarlarını savunma görevini üstleniyorlar. Bunu yaparken kapitalizmin temel işleyişini, kuralları hatırlatma, ortak ölçüm, ortak dil konusunda da kendi cephelerinden bir tür “objektifliğin” yeniden inşası için çaba harcadıkları söylenebilir. Siyasi iktidarın teşhiri ve hizaya getirilmesine yönelik bir rol de oynuyorlar. Ancak üretilen bilgi ve akıl, sermaye sınıfı adına en dolayımsız üretimlerden biri.

“Eleştirel” iktisadi yaklaşımın yaygınlaşması sadece Türkiye koşullardan kaynaklanmıyor.  2008 krizi ile birlikte dünyada neoklasik iktisadın ağır darbe alması, kurumsalcı, post Keynesyen ekoller başta olmak üzere heterodoks olarak adlandırılan yaklaşımlara alan açtı. Ayrı bir yazının konusu olmak üzere marksistler açısından netleştirilmesi gereken ağır bir bulanıklığın ortaya çıktığını söylemek mümkün.

Türkiye için de eleştirel yaklaşımların çizdiği sınırların ötesine geçmek, temel referansı kapitalizm olan yaklaşımlara yönelik sorgulayıcılığı elden bırakmamak elzem. Diğer türlü kendimizi faiz tartışmalarında ideal faiz oranı hesabına dalmış, emekçinin enflasyonu ile burjuvazinin gerçekte oluşmamış üretim maliyeti artışlarını karıştırırken bulabiliriz. Faiz tartışmasının sermaye sınıfı içinde önemli bir tartışma olduğunu atlamadan, burjuvazi açısından üretici fiyatları artışının neden fiktif olduğunu titiz bir şekilde ortaya sermeyi de ihmal etmeden…

Hafta başında açıklanan büyüme rakamlarına ilişkin değerlendirmeler bağlamında devam edersek eleştirel yaklaşımlarda vurgulanan noktalar büyük oranda doğrudur. Yeni milli gelir serisi hesapları tartışmalıdır, kuvvetli bir baz etkisi vardır, Kredi Garanti Fonu düzenlemesi başta olmak üzere kamu kaynakları seferber edilmiştir ve tabii fiyat artışlarından gelen parasallık etkisi vardır. Bu kategoride Rusya ile ticaretin geri gelmesi, turizmin önceki yıla göre canlanması, ihracattaki toparlanma da eklenebilir. İhracat artışı da dahil olmak üzere kalıcılığı tartışmalı etkenlere dayalı bir büyüme. Kamu kaynaklarıyla bir “potemkin köyü”(*) yaratılmaya çalışıldığı da söylenebilir. Ekonomi bürokrasinin yaratıcılığını da bu noktada teslim etmek gerekir tabii. Başarı ölçütünü, riskleri artırarak sorunları bir iki yıl ötelemek, bir iki yıl sonra başka cinlikler, tesadüflerden medet ummak olarak almak mümkünse…

Ancak tüm bu söylenenlerin yanında bir de söylenmeyenler var. Söylenenleri de eksik bırakan unsurlar bunlar. Özellikle son birkaç yılda Türkiye kapitalizmi açısından ekonomi yönetimini kolaylaştıran en temel unsurlar kayıtdışı istihdamın artması ve finans, otomotiv gibi görece “kurallı” sektörler de dahil olmak üzere çalışma saatlerinin uzaması oldu. GSYH yani katma değer artışı, aynı zamanda sömürü olanaklarının genişlemesini ifade ediyor ve Türkiye’de emekçiler her yıl bir önceki yıldan daha uzun saatler, daha zor koşullarda, daha düşük ücretlerle çalışıyor.

KGF ve diğer düzenlemelerle sadece zor durumdaki küçük ve orta ölçekli sermaye fonlanmış olmadı, belki daha çok büyük sermayeye yarayan bir adım atılmış oldu. Renualt’nun, Arçelik’in üçüncü dereceden tedarikçisinin, Zara, Mango’nun ikinci dereceden fasoncusunun cebine üretime devam edebilsin diye işletme sermayesi kondu. Özel bankaların batığa dönüşen kredileri kamu bankalarına aktarıldı. “Ekonominin çarkları” bir şekilde döndü ve üretim artışı sağlandı.

Büyük sermaye, AKP iktidarından hoşnutsuzdur.  Ancak siyasi iktidarın sadece küçükler batmasın diye değil, büyük sermaye zarar görmesin, iyice karmaşıklaşıp büyük sermayeyi ihya eden “sömürü algoritması”na zarar gelmesin diye uğraştığı da açık. 

Otomotiv sektöründen örnek verilebilir: Otomotiv üretimi, 2017 yılında tedarikçi sektörleri ve üretimin uzantısı hizmet sektörleri de dahil edildiğinde büyümeye inşaat sektöründen daha fazla katkı sağladı. 2017 yılında otomotiv üretimi 2015 düzeyinin yüzde 25 üzerine çıktı, ana sanayide tesisler tam kapasiteye yakın çalışıyor. Peki işçi sayısının ne kadar arttığını bilen var mı? Yüzde 25 üretim artışıyla uyumlu bir istihdam artışı olmadığı biliniyor ve tabii fazla mesailerin normalleştiği de. Peki ana sanayinin tedarikçileri, tedarikçilerin tedarikçileri diye dallanıp budaklanan üretim organizasyonu içinde geçen yılki önlemlerden kaç firma yararlandı? Bu desteklerle kimler fonlanmış oldu?

Büyük sermaye, şirketlerini, işlerini “AKP iktidarına rağmen” iyi yönettiği için değil, siyasi iktidar sömürü olanaklarının genişletilmesi konusunda muazzam fırsatlar sunduğu ya da kurulan mekanizmaların çalışmasına koşulsuz yardımcı olduğu için genişlemeye devam edebiliyor. Gelinen noktada AKP iktidarı belli açılardan miadını doldurmuş ve zararları tolere edilemeyecek noktaya gelse de…

Türkiye GSYH’sinin yüzde 5’ini tekabül eden ciro büyüklüklerine ulaşmakla övünen en büyüklerin mali tablolarına bir bakmak yeterli, büyümenin gerçek dinamiklerini görmek için. Gözler sermaye sevgisinden kör olmamışsa en ağır sömürü koşullarıyla en parlak sonuçlar arasındaki bağlantıları yakalamak hiç zor değil.

(*) Potemkin köyü: 18. yüzyılda Kırım Valisi Potemkin’in, Çariçe Katerina’nın ziyareti esnasında yolu üzerinde bulunan evlerin dış cephelerini güzelleştirerek arkadaki gerçek sefaleti gizleme çabasına atfen kullanılıyor.