Eyy IMF sen bir diyorsun onlar üç yapıyor…

Geçtiğimiz hafta açıklanan Uluslararası Para Fonu (IMF) rutin 4. madde üye ülke gözden geçirme notunda Türkiye ekonomisinin fazla ısındığı, dış gelişmelere bağlı olarak kırılganlıkların arttığı saptanmış.

Notta 2017 yılı büyümesinin Kredi Garanti Fonu kapsamının genişletilmesi başta olmak üzere kamu düzenlemeleri ve teşviklerle yüzde 7’nin üzerinde gerçekleşeceği, 2018 için büyüme öngörüsünün ise yüzde 4 civarında olduğu belirtilmiş. Enflasyonun faiz artışı olmazsa çift hanelerde kalmaya devam edeceği vurgulanmış. İhracat ve turizm gelirlerindeki yükselişe rağmen petrol fiyatlarındaki artışa bağlı olarak cari açığın artmaya devam edeceği, uluslararası gelişmelerin olumsuz seyretmesi durumunda dış finansmanın güçleşeceği, risklerin artacağı belirtilmiş.

IMF notunda en dikkat çekici vurgulardan biri KGF düzenlemesi, kamu-özel ortaklıkları gibi kamunun garanti ve kefilliklerinden kaynaklanan risklere işaret edilmesi olmuş.

Özellikle kamu-özel ortaklıkları konusundaki uyarıda sermayeye sağlanan kıyaklara dönük bir itiraz yok tabii ki. Çok özenli bir dil kullanılmış. Kamu-özel ortaklık modelinin hayata geçirilmesi konusunda IMF’nin “yol göstericilik” yaptığı vurgulandıktan sonra şeffaflığın önemine ve risklere işaret edilmiş.

İşin bir boyutu AKP iktidarının, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların yönlendirmesiyle uygulanan para politikaları ve mali politikalarda akıl hocalarının ufkunu aşan “yenilikler” icat etmesi. Aslında fazla “ustalaşma” ve işin cılkının çıkarılması da denebilir. Diğer boyut ise söz konusu kuruluşların uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda empoze ettikleri politikaların istenmeyen sonuçları görünmeye başladığı zaman manevra yapıp düzenleyici, kural hatırlatıcı rolüne kolayca geçebilmeleri.

KGF düzenlemesiyle yama yapılmaya çalışılan “kredi balonu”nun mimarı IMF. 2002 yılında Kemal Derviş ve ardından AKP iktidarı tarafından uygulanan IMF “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ile finans sektörü yeniden yapılandı ve borçlanma olanaklarındaki artışın altyapısı hazırlandı. Artan riskler ve yüksek kırılganlık, IMF Programı’nın eksik değil fazla fazla uygulanmasının sonucudur.

Benzer bir örnek de Dünya Bankası’nın enerji sektöründe serbestleşme ve özelleştirmeler konusundaki yönlendiriciliğinde de görülmüştü. Çok büyük bir basınçla ve hızla hayata geçirilen yenilenebilir enerji projelerinin yarattığı tahribatın üzeri örtülemez hale gelince Dünya Bankası eleştirmeye başlamıştı. Yine aynı durum geçerliydi. Türkiye’nin enerji politikası, uluslararası sermayenin yönlendirmesiyle şekillendirildi, öneriler fazlasıyla yerine getirildi.

Notun “yapısal politika” bölümünde ise verimlilik artışının sağlanması, kadınların işgücüne katılımının artırılması, mesleki eğitimin güçlendirilmesi başta olmak üzere “emek piyasası” reformlarının yapılması vurgulanıyor. Tabii esnek ve yarı zamanlı çalışmanın yaygınlaştırılması, kıdem tazminatının kaldırılması, bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesi gibi “reformlar” da unutulmamış.

Hazırlıkları süren, 2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma Planı’nın tanıtımı Cumhurbaşkanı’nın “himayesi”nde yapıldı. Cumhurbaşkanı, Plan’ın “ruhu”nu konuşmasında “insansız tank yapacağız” cümlesiyle özetlerken Kalkınma Bakanı’nın içeriğe ilişkin söyledikleriyle IMF’nin “yapısal politikaları” birebir örtüşüyor.

Evet, IMF’ye rağmen “aşırı” uygulanan IMF politikalarıyla iyice kırılganlaşan ekonomi, sermayeye el değmemiş yeni madenler, yeni kıyaklar yaratma çabalarıyla kurtulacak. Daha eğitimli, daha ucuz, daha fazla boyun eğen işgücü “ana maden”.