Gülay Dinçel

Sermaye sınıfının sömürü olanaklarını genişletmeye yönelik arayışlarının arttığı bir dönemdeyiz. Bu doğrultuda bölgesel açılımlar başta olmak üzere bir dizi tartışmanın yürütüldüğü de açık. Ancak son dönemde çok yoğunlaşan, genelde Türkiye kapitalizmine ilişkin kötüleşmeyi anlatan dalga boyu çok yüksek bulgulara temkinli yaklaşmak gerekiyor.

TÜSİAD’ın yeni rekabet gücü endeksi: Sömürüde irtifa kaybı istenmiyor

Gülay Dinçel

TÜSİAD, eski Merkez Bankası Baş Ekonomisti Hakan Kara danışmanlığında, eski Merkez Bankası uzmanlarından oluşan bir ekibe hazırlattığı yeni bir endeksi geçen hafta tanıttı. “Maliyet Bazlı Rekabet Gücü” Endeksi (TÜSİAD-RGE)1, 2025 yılının ilk üç ayında ihracatçı sektörlerin rekabet gücünün bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 8,9 azalarak 2015 yılı seviyesinin altına indiğini gösteriyor. Bu çalışmaya göre Türkiye kapitalizminin uluslararası pazarlarda rekabet gücü geriliyor.

Endeks’te üretim maliyetinin dört kalemi, enerji, ara malı, işgücü ve finansman maliyeti, rakip ülkelerle karşılaştırılıyor. İhracatta yüksek ağırlığa sahip 10 imalat sanayi sektörünün (gıda, tekstil-giyim-deri, plastik ve kauçuk, kimya, diğer metalik olmayan mineraller, ana metal, fabrikasyon metal ürünleri, makine, elektrikli teçhizat ve motorlu kara taşıtları) verileri kullanılırken her bir sektör için de 15 rakip ülkenin verisi dikkate alınmış. Rekabet Gücü Endeksi’ne ek olarak işgücü verimliliği hesaplamaları dahil edilerek “verimlilikle düzeltilmiş” endeks, RGEV oluşturulmuş. RGEV’le rakip ülkelere kıyasla işgücü verimliliğinin maliyet gelişmelerine etkisi ölçülüyor.

Aşağıdaki grafikten takip edilebileceği gibi işgücü verimliliğiyle düzeltilmiş endeks, RGEV, RGE’nin altında seyrediyor. Her iki endeksin 2015-2022 döneminde arttığı, RGE’nin endeks değerinin 120’yle, RGEV endeks değerinin 110’un üstüyle en üst seviyeyi 2021 yılı başında gördüğü, yani rekabet gücünün söz konusu dönemde tavan yaptığı yine grafikten izlenebiliyor. 2021-2022’de inişli çıkışlı seyrin ardından rekabet gücü gerilemeye başlıyor ve 2024’teki sert düşüşle birlikte 2015 seviyesinin altına iniyor.

Çalışma, rekabet gücü artışında en büyük etkinin işgücü maliyetindeki düşüşten geldiğini ortaya koyuyor. Ara malı maliyetlerindeki düşüş de artışa etkide ikinci sırada yer alıyor. Ara malı maliyetlerinde de nihai belirleyenin bu malların üretiminde kullanılan işgücünün maliyeti olduğu dikkate alındığında aslında bu kalem de işgücü maliyet düşüşü kapsamında düşünülebilir. Enerjide özellikle pandemi dönemi yaşanan maliyet düşüşünün kısa dönemli etkisi gözlenirken finansman maliyetleri genel olarak rakip ülkelerin ortalamasının üzerinde seyrediyor. İşgücü, ara malı ve finansman maliyetlerinde 2023 yılından itibaren görülmeye başlanan güçlü artış, rekabet gücünde düşüşe yol açıyor. 2025 yılının ilk çeyreği için hesaplanan yüzde 8,9’luk gerilemenin 4,8 puanı ara malı, 3,2 puanı da işgücü maliyetlerindeki artıştan kaynaklanıyor.

Seçilen 10 imalat sanayi sektörünün her biri için hesaplanan endeksler paylaşılmadığı için pek çok açıdan özel sayılabilecek 2018-2023 dönemindeki özgün sektörel dinamikleri ayrıştırmak mümkün olmuyor. Yine çalışmada makro sayılabilecek etkenlerin, emtia fiyatlarındaki iniş ve çıkışlar, TL’nin değer kaybı, kamunun sağladığı istihdam destekleri (ücretsiz izinler, kısa çalışma ödenekleri vb) başta olmak üzere, değerlendirilmediği görülüyor.

Rekabet gücü endeksleri anaakım iktisat açısından da hayli tartışmalı hesaplamalar. TÜSİAD’ın RGE’si hem yukarıda işaret edilen sektörel ve konjonktürel makro etkenlere ilişkin ayrıştırmaların yapılmaması hem de maliyet bazlı olması nedeniyle iyice tartışmalı. Örneğin konjonktürel dalgalanmalar ve istihdam destekleri, enerji sübvansiyonları gibi kamu politikaları Türkiye’nin rekabet gücünün sınırlı olduğu bazı sektörlerde ve ürün gruplarında birkaç yıllık bir avantaj yakalamasını sağladı. Bazı demir-çelik ürünlerinde, çimentoda sağlanan ihracat artışları örnek olarak verilebilir. Sanayi kompozisyonunda kapsamlı bir dönüşüm olmadan birkaç yıllık bir zaman diliminde hızlı bir rekabet gücü artışı yaşanması başka türlü zaten mümkün olamaz. Böyle bir dönüşüm yaşandığında ilk grafikte görülen sert inişin ortaya çıkmaması da beklenir. Daha önemlisi ise maliyet bazlı RGE’deki düşüşe aynı şiddette bir pazar ve gelir kaybının eşlik etmiyor oluşu. Ki maliyet etkisinin her sektör ve her pazar için aynı şekilde çalışması zaten beklenemez. Örneğin otomotiv sektöründe uluslararası tekellerin Türkiye’de kurulu hatlarından yapılan ihracatın çeyreklik bazlarda maliyet iniş çıkışlarına paralel dalgalanması mümkün değil.

Kaldı ki Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO)’nun Sanayi Rekabet Gücü Endeksi’ne göre Türkiye 1990-2022 döneminde sıralamada yerini sürekli yukarı taşıyor. 1990 yılında 39. sıradayken 2022 yılında 24. sıraya ulaşıyor.2 İmalat sanayi katma değerinin GSYH içindeki payı, imalat sanayi ihracatının toplam ihracat içindeki payı, orta-yüksek ve yüksek teknolojili sektörlerin imalat sanayi katma değeri içindeki payı gibi göstergelere dayanan UNIDO Endeksi’nde düzenli bir iyileşme görülüyor.

Bu haliyle TÜSİAD-RGE (ve RGEV), sermaye sınıfının “altın dönem” kazanımlarını koruma, sömürüde irtifa kaybını sınırlandırmaya yönelik bir enstrüman olarak tasarlanmış gibi görünüyor. TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’ın çalışmanın tanıtım toplantısındaki sözleri, “Bu çalışmanın, maliyet bazlı rekabet gücümüze katkı sağlayacak politika önerileri geliştirmeye yardımcı olacağına da inanıyoruz”, çok inandırıcı görünmüyor. Amaç daha gerçekçi bir fotograf çekmek ve sermaye içi bir tartışma açmak olsaydı bir bölümü zaten böyle bir çalışma yapmadan da ortada olan “zorlama rekabetçi” sektörlerin işaret edilmesi gerekirdi.

Sermaye sınıfının sömürü olanaklarını genişletmeye yönelik arayışlarının arttığı bir dönemdeyiz. Bu doğrultuda bölgesel açılımlar başta olmak üzere bir dizi tartışmanın yürütüldüğü de açık. Ancak son dönemde çok yoğunlaşan, genelde Türkiye kapitalizmine ilişkin kötüleşmeyi anlatan dalga boyu çok yüksek bulgulara temkinli yaklaşmak gerekiyor. Özellikle de işçi sınıfını, sürekli büyüyen bir değer kitlesinin yaratıcısı emekçileri, yeterince “üretken” olmamakla itham etmek üzere tasarlanmış böylesi çalışmalara.