"Sermaye sınıfı açısından Türkiye kapitalizminin dünyadaki yerine ilişkin daha talepkâr, daha iddialı olmanın maddi zemini güçlenmiş oldu. 30-35 yıl önce ancak 'heves' denebilecek, çokça siyasi, askeri iddialarla ilişkilendirilerek ciddiye alınabilecek emeller, bugün aynı zamanda iktisadi bir temel de taşıyor."
‘Lig değişikliği’ ya da yer arayışı
Gülay Dinçel
Birkaç hafta önce açıklanan bir veri Türkiye kapitalizmi için bir “lig değişikliği”nin mümkün olup olmadığına ilişkin bir tartışma yürütmeye vesile oluşturuyor. Elbette böyle bir tartışma yürütmek için bu veriden daha güçlü siyasi ve ekonomik gerekçeler mevcut.
Şubat sonunda açıklanan Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verisine göre, 2024 yılında GSYH 1,32 trilyon dolara ulaşırken kişi başı GSYH da 15 bin 463 dolar oldu. 15 bin doların üzerinde kişi başı GSYH ile Türkiye’nin Dünya Bankası sınıflandırmasına göre “yüksek gelirli ülkeler” grubuna dahil olduğu ileri sürüldü. Dünya Bankası metodolojisinin cari kura dayalı olmadığı, kur düzeltmesi yapıldığında ve “geçici göçmen statüsündeki” Suriyeliler dahil edildiğinde kişi başı GSYH’nın düşeceği ve Türkiye’nin halihazırda bulunduğu “üst-orta gelirli ülkeler” grubunda kalmaya devam edeceği dillendirildi.1 İtiraz haklı görünmekle birlikte 2025-2030 döneminde söz konusu eşiğin aşılması mümkün görünüyor. Ayrıca bir zaman serisi içinde bakıldığında cari kur hesabının yanıltıcılığı tek yönlü değil ve Dünya Bankası’nın Atlas metodunun tartışılmaz olduğu söylenemez.
Üretilen değeri nüfusla ilişkilendirerek bir ölçek oluşturmanın elbette kavramayı ve başka ülkelerle karşılaştırma yapmayı kolaylaştırıcı bir yanı var. Ancak “lig değiştirme” tartışmasını tek başına kişi başı GSYH üzerinden yürütmek çok anlamlı değil. Türkiye kapitalizmini nasıl sınıflandırmak gerektiği, “lig değiştirme” potansiyeli olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme için ölçeği daha iyi kavramak üzere toplam GSYH’ye ekonominin kompozisyonu ve gelişimiyle birlikte bakmak daha sağlıklı görünüyor.
2023 yılında GSYH’da 1,13 trilyon ile 1 trilyon dolar sınırı aşılmıştı. Ancak kurun baskılandığı, TL’nin değerli olduğu yönündeki değerlendirmeler dikkate alındığında 1 trilyon dolar sınırının kalıcı olarak geçildiğini, rahatlıkla söylemek zordu. 2024 yılı GSYH’sı 1,32 trilyon dolarla bu rahatlığı sağlıyor, yüzde 15-20’lik bir kur düzeltmesinde bile 1 trilyon doların üzerine işaret ediyor. Yıllık ortalama yüzde 3 civarındaki ılımlı büyüme beklentileri dikkate alındığında 2030 yılında kur düzeltmesiz 1,5 trilyon dolar, kur düzeltmeli 1,2 trilyon dolar sınırını geçen bir GSYH öngörüsünde bulunulabilir.
Bu noktada 2000’i başlangıç kabul edersek cari kurla 270 milyar dolarlık bir ekonomiden 1 trilyon doların üzeri bir ölçeğe ulaşıldığı görülüyor. Siyasi iktidarın zaman zaman ortaya koyduğu ölçüsüz hedefler hatırlandığında, “ilk 10 ekonomi içine girmek”, “2023’te 500 milyar dolar ihracat” gibi, ancak yarısına ulaşılan gerçekleşmeler ve dolayısıyla işaret edilen ölçek yetersiz görünebilir. Ancak enerji ve doğal kaynak ekonomilerini, yüksek nüfuslu ülkeleri bir yana bırakıp görece güçlü bir sanayi üretim temeline yaslanan ve emsal kabul edilebilecek ülkeleri veri alırsak Türkiye kapitalizmi açısından aşağıdaki unsurların hepsini bir arada barındırmak açısından bir “özgünlük” ve buna dayalı bir potansiyel saptanabilir:
- İmalat sanayi altyapısının ulaştırma ve diğer kritik hizmetlerle birlikte ortalama üstü bir gelişkinliğe sahip olması, ölçeği ve çeşitliliğiyle ekonominin önemli bir sürükleyici gücü olması.
- Görece yüksek kamu istihdamı, imalat sanayi kompozisyonunda görece yüksek katma değerli sektörlere doğru değişim, artan kentleşme gibi önemli gelişmelere rağmen ortalama reel ücretin uzun dönemli düşüşü, ortalama ücretin kademeli olarak asgari ücrete yakınsaması.
- İç pazar-dış pazar büyüklüklerinde optimum bir dengenin nicel ve nitel olarak korunması.
- Sadece siyasi-bölgesel açılımlar ya da inşaat-taahhüt faaliyetleri bağlantılı olmayan, aynı zamanda uluslararası sermayeye entegrasyon düzeyiyle paralel bir şekilde belli pazar ve sektörel kazanımları ifade eden ciddiye alınır ölçekte bir sermaye ihracının bulunması.
- Büyük bir göçmen emekgücü nüfusunu en hızlı şekilde kendi emekgücü havuzuna sanayi üretim odaklı entegre etmesi.
- Dış kaynak ve pazar çeşitliliğine sahip olması.
Kapitalist düzeneğin ya da sömürü mekanizmasının ölçeği ve gelişmişliğinden söz ediyoruz esas olarak. 2017 yılı sonrasında tüm tozduman içinde imalat sanayi çekirdeği güçlendi. Düzen içi itiş kakışa, sermaye sınıfı içindeki rekabetin şiddetine, sermaye sınıfıyla temsilcileri arasındaki gerilime bakarken bu gelişmeyi yukarıdaki unsurlarla birlikte akılda tutmakta yarar var. Sermaye sınıfı açısından Türkiye kapitalizminin dünyadaki yerine ilişkin daha talepkâr, daha iddialı olmanın maddi zemini güçlenmiş oldu. 30-35 yıl önce ancak “heves” denebilecek, çokça siyasi, askeri iddialarla ilişkilendirilerek ciddiye alınabilecek emeller, bugün aynı zamanda iktisadi bir temel de taşıyor.
İmalat sanayi çekirdeğinin güçlenmesinden devam edersek aşağıdaki grafikte özellikle 2017 yılı sonrasında imalat sanayi katma değer oranında belirgin bir iyileşme olduğu görülüyor. İlk bakışta “ılımlı” gibi görünen iyileşme önemli bir patika değişikliğine, potansiyele işaret ediyor. İmalat sanayi katma değerinin, üretim değeri içindeki payını ifade eden katma değer oranı, uzun yıllar yüzde 19-20 aralığında dalgalandı, bu aralık son 5-6 yılda yüzde 22-23 ortalamaya taşındı. Bunun paralelinde çalışan başına katma değer de yükseldi.2 Ki aynı dönemde imalat sanayi üretiminin GSYH’ya katkısı da belirgin bir biçimde arttı.
![]() |
Kaynak: TÜİK Yıllık Sanayi Hizmet İstatistikleri3 |
Katma değer oranının artışında görece yüksek katma değerli sektörlerin daha hızlı büyümesi yani imalat sanayi kompozisyonunda daha yüksek katma değerli sektörlerin payının artması bir etken. Nitekim bir bölümü orta-yüksek teknolojili olarak sınıflandırılan bir bölümü de yerli girdi oranı yüksek sektörlerin imalat sanayi üretimindeki payı arttı. Şöyle düşünülebilir, katma değer oranı, imalat sanayi ortalamasının üzerinde olan sektörlerin payının artması, ortalamayı da yukarı çekiyor. Ancak aynı zamanda önemli sayıda sektörün kendi katma değer oranı da arttı, yani aynı sektörün katma değer oranının birkaç puan birden artması söz konusu oldu.
Katma değer ifadesi hem iktisadi bir kavram olarak hem de günlük dilde atfedilen anlamlar nedeniyle çok kafa karıştırıcı bir kavram. Daha önce not düşüldüğü gibi burada söz konusu olan “faktör maliyetiyle katma değer”den kabaca yaratılan değeri anlayabiliriz. Yani el konulan değer değil, ücret yani emekgücünün payı dahil yarattığı tüm değer. Buradaki hızlı ve anlamlı sayılabilecek iyileşmenin hiç kuşkusuz konjonktürel nedenleri var. Ama bir tür ölçek ve yoğunlaşma etkisi de söz konusu.
Sermaye sınıfı ve temsilcileri açısından bir sıkışma içerisinde pasta kavgasından ziyade, daha fazla odaklanarak bir potansiyeli hayata geçirmeye yönelik bir gerilimler silsilesi söz konusu. Örneğin yeni pazarlar, pazar olanaklarını genişletmeye yönelik hamleler kadar mevcut ticari ilişkilerdeki payları artırmanın zorlanması. Nitekim özellikle ihracatçı sektörlerin bir bölümü için önemli bir “pazarlık payı”nın bulunduğu, ulaşılan pazarlık gücüyle zorlanmadığı için fazla değer aktarımının söz konusu olduğu söylenebilir. Bir başka yazının konusu olmak üzere otomotiv ve bağlantılı sektörler bu açıdan en çarpıcı örneği oluşturuyor. “Olanak seti”ni sermayenin yurtdışı yatırımlarını da dikkate alarak genişletmek mümkün. Sermaye sınıfı adına daha güçlü bir ortak odaklanma ihtiyacının/çabasının, sermaye-siyaset ilişkisinde dünyada saptanan yeni eğilimler4 ışığında daha fazla ciddiye alınması, daha yakından takip edilmesi gerekli görünüyor.
- 1
https://x.com/OzatayFatih/status/1895425873181847759
https://datahelpdesk.worldbank.org/knowledgebase/articles/378832-what-is-the-world-bank-atlas-method
- 2
Çalışan başına katma değer, üretkenlik artışını ifade etmekle birlikte ücret seviyesine ilişkin bir bilgi içermiyor.
- 3
Katma değer, faktör maliyetiyle katma değeri ifade etmektedir, gayrisafi işletme artığına ücretlerin dahil edilmesinden oluşmaktadır, üretim sürecinde yaratılan toplam değer olarak düşünülebilir.
- 4
https://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/trump-fasizm-savas-ve-bizler-396748