Günümüz dünyasında gericiliğin dip noktası Suudi Arabistan ile dünya emekçi halklarına düşmanlıkta tepe noktası olan ABD’nin buluşması Trump’ın milyarlarca dolarlık silahı Suudi Arabistan Kralına satmasıyla sonlandı.
Bu “rekor” satışın düzen içindeki itiş kakışta Trump’a ne kadar prestij kazandırdığını bilmiyoruz ama cebine sıkıştırdığı taze imzalanmış ve olası binlerce insanın kanının şimdiden damladığı evraklarla soluğu Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın yanında aldığını ve kulağına “Amerika, İsrail ve Filistin’in birlikte barışı sağlayacağından umutluyum” diye fısıldadığını öğrendik. Bu arada 1967’den beri İsrail’in işgali altında olan Doğu Kudüs’ü ilk ziyaret eden ABD başkanı olma “şerefini” de kaçırmadı.
ABD emperyalizminin bu sahtekar ve skandal gezisi sürürken Filistin topraklarından bir çığlık yükseliyordu. Binden fazla Filistinli mahkum İsrail hapishanelerinde açlık grevi başlatmıştı. “Özgürlük ve Onur” adı verilen açlık grevi dalgasının burada listeleyemeyeceğimiz, hücre cezalarının kaldırılmasından sağlık hizmeti almaya kadar çok insani bir istek listesi var. Bunlardan sadece ve en önemsiz gözüken bir tanesine yer vermemin onlarla olan duygudaşlığı artıracağını düşündüm: “Üç ayda bir olsun aileleri ile fotoğraf çektirme hakkı.” Bir çoğumuzun neredeyse her gün birkaç kez yaptığı bu işin bu listede yer alması insanı bir kez daha düşündürtüyor.
Bu arada geçenlerde Türkiye’den İsrail’e işadamlarından oluşan bir heyet milyarlarca dolarlık bir ticari paket için gitti ve paradan başka kuralın olmadığı bu alışveriş esnasında Türkiye’deki mahkumların İsrail’dekilerden daha iyi durumda olduğundan kimse emin değildi.
Şimdi, burada karar varmak mümkün olmasa da, Filistin sorununun çözümüne bir kez göz atalım:
Bundan iki yıl önce Filistin Komünist Partisi’nden arkadaşların tek devletli çözümü dile getirdiğini görünce şaşırmıştık. Hem hepimizin ezberi, “İsrail’in 1967 sınırına geri dönmesi, Filistinli mültecilerin geri dönme hakkı ve Kudüs’ün başkent olduğu bir Filistin devletinin kurulması” olduğu için, hem de İsrail devletinin şoven, dine dayalı ve faşizan yapısından dolayı.
Sonra birkaç kez daha karşılaştığımızda neden tek devletli bir çözümü savunduklarını kavradık. Bunun için aşağıdaki haritaya bakmanız gerekecek.
Biliyorsunuz Yahudi yerleşimi ve bir Yahudi devleti önce İngiliz, sonra İngiliz ve ABD emperyalizminin projesiydi. Bu eksiksiz desteği arkasına alan İsrail adım adım Filistinlilerin yaşam alanlarını işgal etti. Bunun savaşlarla giden uzun tarihinin buraya sığması mümkün değil, ama son gelinen noktaya bakın. Gazze’de daracık bir şerit ve Batı Şeria’da birbirinden kopartılmış izole edilmiş ve her gün kemirilmeye devam edilen adacıklar. Bu nedenle fiili olarak iki devletli bir çözümün olamayacağını ve birleşik bir mücadele ile demokratik tek bir devletin inşa edilebileceğini söylüyorlar.
“Demokratik” bir devlet ile ilgili eleştirilerimizle birlikte şu ilkeleri, aynı zamanda bir olanak olarak tartışabiliriz:
-Emperyalizmin yarattığı bu sorunun başta ABD olmak üzere hiçbir emperyalist ülke tarafından çözülemeyeceği.
-“Demokratik bir devletin” ancak daha iyi bir kapitalizm anlamına geldiği ve bunun günümüzde imkansız olduğu.
-Arap ve İbrani emekçilerinin birleşik bir komünist partisinde mücadele etmesinin büyük bir kazanım olacağı.
-Ve Filistin coğrafyasında iki halkın barış içinde yaşayacağı bir cumhuriyetin ancak sosyalist karakterde olabileceği.
Zor mu gözüküyor, hiç de değil.
Trump’ın NATO zirvesinde başka bir devlet başkanını nasıl itip kurbağadan dönüşen bir öküz gibi şişindiği görüntüyü izlediyseniz, ezberleri bozacak bir alt üst oluşun arifesinde olduğumuzu fark edeceksiniz.
Bu arada bugün başlayan TKP’nin 12. Kongresi’ne başarılar diliyorum.