Seçim yazıları - II: Dokunulmayacaklar ve dokunulacaklar üzerine

Çoktan biliyorduk: Bu soyguncu çetesi ve başlarındaki, gırtlak damarlarını şişirerek herkese posta koyan “Herişebakan” hep birlikte her şeye dokunuyordu. Dokundukları her şeyi avuçlarken, avuçladıklarını ceplerine atarken sustunuz.

Son dönemde ortaya dökülen ayakkabı kutularına, yatak odalarındaki kasalara gelene kadar... yıllar boyu bütün ülkeye dokundular. Dokunduklarını yağmaladılar. Yağmaladıklarını İsviçre bankalarına, ABD’ye, Suudi’lerin hazinelerine, başka bilmem hangi köşelere yığdılar. Çoğunuz bilmese de hissediyordu, ama uzun süre sustunuz.

Bunların dindarlığının bir senaryo olduğunu çoğunluğunuz anlıyordu. Din ve imanlarının sadece para olduğunu, sabah namazlarında iş görüşmesi, Cuma namazlarında da, fabrika kurdelesi kesmekten farksız şovlar yaptıklarını, “Allah”, “peygamber”, “ilahî adalet” lâflarını da, göz boyayarak kanundan kaçmak için ağızlarında düşürmediklerini çoktan fark etmiştiniz, ama yıllarca sustunuz.

Ta ki, kabadayı “Herişebakan” müthiş bir taktik hata yapana, insanların özel hayatına karışmakta kırmızı çizgileri aşana dek.

İşte o noktada “yetti gâri”! Bardak taştı. Çoktandır çoğu şeyin farkında olanlar seslerini yükselttiler:

“Ağacıma dokunma!”
“Bedenime dokunma!”
Ve daha birçok şeye “dokunma!”

Güzeldi. Ahenkliydi. Haziran direnişlerinde meydanlarda yankılanan bu sesler herkesin -benim de- kulağına hoş geldi. Heyhât! Bu soyguncuların, asıl neye dokunduklarını ve yağmaladıklarını çoğunluk dile getirmedi. Bunun ancak küçük bir azınlık farkındaydı. Bu nedenle, çoğunluk arasından “O’na dokunma” diyen de pek çıkmadı.

Hâlbuki, başından beri ve bugün de, her dokundukları şeyde aslen O’na dokunmaktalar! Yağmaladıklarının en temelinde O yatıyor! Aldıkları her önlem, koydukları her yasanın temelinde O’na dokunma hedefi gizli!

İster bu soyguncular olsun, ister başka birileri... asıl uğruna elle ayakla, dişle tırnakla O’nun için mücadele etmek gerekiyor. Ve meydanlarda olanca güçle hakim sınıfların suratına, suratına haykırmak:

“Emeğime dokunma!”

* * *

Asıl ve asla dokunulmaması gereken bir şey daha var.

Ve ne yazık ki, Haziran ayaklanmasında direnişçiler arasına karışan birileri de O’na dokundu. Kahramanca direnen ölümü, yaralanmayı, sakat kalmayı göze alarak polisin gazına, suyuna, plastik mermisine göğüs germesini bilen fakat siyasal mücadelenin yol ve yöntemlerini henüz bilmeyen bazı direnişçileri de buna alet etmeye çalıştılar.

Bu da kimilerin -ben eminim, en başta “emeğe dokunanlar”ın- kulağına hoş geldi. Onlar bunu duydukça, sokaklara, duvarlara yazılanları okudukça kıs kıs ve hınzırca güldüler.

Çünkü, direnişçiler arasına karışmış birilerinin ısrarla ve her fırsatta dokundukları, aslında “emeğe dokunanlar”a karşı mücadele edebilmenin en temelinde yatan öğeydi. Bunu en başta ortaya atanlar, O olmadan “dokunanlara” karşı mücadelenin ardıcıl olarak yürütülemeyeceğini ve utkuyla sonuçlanamayacağını çok iyi bilmekteydiler. Asıl amaçları, haydut iştahıyla milyonların emeğine dokunulan bu düzene karşı mücadeleyi zayıflatmaktı. Onun için her aşamada ve her düzeyde örgütlenmeye karşı sloganlar yükselttiler. Onun karşısına, süsleyip, püsleyip “kendiliğinden hareket”i koydular.

Zaman ilerliyor. Zaman ilerledikçe, vakit yaklaşıyor. Önce belediye seçimleri, ardından...

Ve şimdi, Haziran’da günler boyu bıkmadan, usanmadan, yorulmadan, yılmadan meydanlara dökülenler olanca güçleriyle haykırmalı:

“Örgütlenmeme dokunma!”

Yetmez! Asıl olanı, iyi tarif etmek... asıl olanın, dokunulanların en temelinde yatan emeği savunmak olduğunu ancak onun kurtuluşuyla birlikte hiç kimsenin, hiçbir zaman, hiçbir şeye dokunamayacağını bunun için mücadelenin tek yolunun da örgütlenmek olduğunu ifade etmek gerekiyor:

“Emeğin kurtuluşu için örgütlenmeme dokunma!”

* * *
Şimdi önümüzde muhakkak dokunulması gereken bir şey duruyor:
30 Mart’ta, AKP’nin çoğu belediyelerdeki iktidarına dokunm... hayır! Ne dokunması?
Solun adaylarıyla birlikte ağır bir darbe indirmek!

Ve ben, Haziran’da başını onurla yükselterek sola doğru döndüren çoğu genç insanın oyuna göz dikenlere karşı olanca gücümle sesimi yükseltiyorum:

Solun oylarına dokunma!