Karakter sorunu

CHP karıştı. Metropollerde önemli merkezlerin adayları açıklanınca, parti tabanının ne denli hayal kırıklığına uğradığını, gösteriye dönüşen tepkiler olduğunu gördük. Kimi CHP’liler gözleri yaşlı şikâyet etmeye başladılar. Neymiş efendim itirazları? Bazıları, “Parti yönetiminin gösterdiği bu tutum sosyal demokrat bir partiye uymuyor!” diyerek tepkisini dile getiriyor. Daha saf olanlarsa, bu sonucun “bir yöntem sorunu” olduğunu iddia ediyor.

Aslında bunların hiçbiri değil!

Sakin olun. Sorun, ne yöntem sorunudur, ne de başka bir şey! Aslında, bu bir karakter sorunudur. Şu anda CHP’nin karakterine tam da uygun bir sonuçla karşı karşıya bulunmaktayız.

Öncelikle bir şeyi vurgulamadan geçmeyelim: CHP’nin, ne sosyallikle, ne de demokratlıkla ilgisi bulunmadığı kaç kez yazıldı, söylendi. Bazı düşünmeyen fakat “inananların” ısrarla vurgulamaya çalıştığı tarihsel geçmişiyle de, herkesin gözünü kör eden oklarından başka hiçbir ilişkisi kalmış değil. Ancak, biz ne dersek diyelim, sosyal demokrasinin Avrupa’da tarih boyu yüklendiği görevi Türkiye’de üstlenmiş ve bunu başarıyla gerçekleştirmekte olan bir parti olduğu da açık.

Nitekim...

Böylesi çalkantılı bir siyasal ortamda... sadece CHP üyelerinin değil, giderek çoğalan sayıda seçmenin, önce belediyeler düzeyinde AKP’ye ağır bir darbe vurmak, ardından da onu iktidardan alaşağı etmek kararlılığı gösterdiği seçimler öncesinde... Haziran ayaklanmasında sesini yükselten yığınlarla birlikte, giderek daha artan sayıda yurttaşın sola evrilmeye başladığı bir dönemde... CHP’nin her seçim öncesi yaptığı gibi, çoğu sol eğilimli seçmeni “Oylarınız boşa gider sonra ha!” şantajı altına alarak, kısmen aldatmayı başardığı koşullarda...

Kısacası, tam da sosyal demokrasinin ana görevini yapma vaktinin geldiği bir andır bu!

Ve şimdi CHP için, sosyal demokrasinin tarih boyunca Avrupa’da gerçekleştirdiği görevi Türkiye’de yerine getirme vakti gelmiş bulunmaktadır: Tabandan yükselen muhalefeti etkisizleştirmek... sola evrilen yığınları hayal kırıklığına uğratmak... böylece sadece AKP iktidarına değil, düzene karşı da bilinçlenmeye başlayan yığınlarda küskünlük yaratmak... onları hakim sınıfların çoktan içini boşalttığı “adalet”, “eşitlik”, “özgürlük” kavramlarının bile gerisine taşımak... emekçi yığınları, bu düzenin değiştirilebileceği konusunda bir kez daha umutsuzluğa, çaresizliğe sürüklemek!

Aslında bugünü beklemeye hiç de gerek yoktu.

ABD’ye yüz sürme çabalarıyla başlayan, tarikatlara ve cemaat denilen çetelere yanaşarak devam eden sürecin sonu bundan başka bir şey olabilir miydi? “Kamuoyu araştırması”, “yoklama”, “anket” vb. virajlardan sonra, tabandaki üye ve seçmenlerinin beklentisinin tersine, soldan uzaklaşıp, sağa meyleden adayları getirip önlerine dayatacağını önceden bilmek için müneccim olmak gerekmiyordu.

Dahası da var ve asıl felâket de burada yatmaktadır:

CHP önce Haziran’da, sonra da özellikle 17 Aralık’tan bu yana, karakterine uygun olarak tarihsel görevini yerine getiriyor:

Hiçbir meşruiyeti kalmamış olan AKP hükümetini tanımaya devam ederek ona meşruiyet yamama görevini görüyor!

Ülkede çoktan bir parti devleti kurmuş olan Tayyip ve şürekâsının bununla da yetinmeyip, açık bir diktatörlük için daha ileri önlemler aldığı bir ortamda, AKP’lilerle birlikte yasama çalışması yaparak, çoktan yitirdikleri meşruiyeti hem ülke içinde hem de dünya kamuoyu gözünde onlara iade ediyor. Böylece, “AKP devleti”ni gerektiğinde uçan tekmelerle savunmakta olan haydut taifesini muhatap alarak tarihsel bir suç işliyor.

Bu halk, eğer kendisi de paralelden biri olan Tayyip’i ve paralel Gülen çetesini kısa süre içinde ve aynı zamanda iktidardan alaşağı edemezse, tüm olacakların, bunların ülkemizin başına örecekleri çorabın tarihsel sorumluluğunun önemli bir kısmı CHP’nin hesabına yazılacaktır!

* * *

İşin bence en üzücü yanı, CHP saflarında halen iyi niyetli, dürüst ve bu partiden umudunu yitirmemiş adayların ve seçmenlerin bulunuyor olmasıdır.

Biz komünistler, ne yazık ki, tüm gücümüzle değiştirmeye çalıştığımız bu gerçekle bir süre daha yaşamak zorundayız.

CHP’nin gerçek karakterini anlamamakta, ondan umudunu yitirmemekte inat edenlere gelince... onlara da bir Çin atasözünü aktarayım:

“Akıllı insanlar kendi deneylerinden ders çıkarır bilge olanlarsa, başkalarının...”