Enişte niye öper?

“Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” Şaşkınlık içinde bu soruya yanıt arayan taze gelinin saflığını, acemiliğini, dünyayı tanımayışını, kalbinin temizliğini falan düşünerek ince bir gülümseyişle karşılarız.

Ya sosyal demokrasinin önce Avrupa’da ve giderek bütün dünyada sürekli olarak öptüklerine ne diyeceğiz? Saf gelinle bir benzerliği var mı bu durumun? Acemilik midir, dünyayı anlamamak mıdır? Yoksa...

Siyasal mücadelede aldığı yeri solda belirlediğini söyleyen biri, özellikle Almanya’dan uzanan bu dudakların dokunuşunun ne işe yaradığını, kime zevk, kime acı verdiğini anlamıyorsa... Yüz yıldan bu yana, her seferinde yeni baştan tekrarlanan ihanet ve oyunlardan deney çıkarmamakta ayak diriyorsa... Ya eblehtir, ya da emeğin kurtuluşu için mücadeleyi bilinçli olarak burjuvazinin iktidarına eklemlemeye çalışmaktadır!

Tüm dünyadan 168 siyasal parti ve kuruluşun üye olduğu Sosyalist Enternasyonal’in merkezinin Londra’da olduğuna bakmayın. Asıl ideologları ve orkestra şefi Alman sosyal demokrasisidir. Burjuva iktidarlarına karşı yığınların tepkisine supap vazifesi görmesinden, yığınları peşlerine takıp, emperyalizminin beşinci kolu olarak kullanıma sokmalarından gına geldi artık. Bir kez daha tipik bir durumla karşı karşıyayız: Alman emperyalizmi, geç kalmışlığının farkında olarak ve bir kez daha “demokrasi, barış ve özgürlük” sloganıyla bölgede etkinliğini artırma çabasında. Bismark döneminden bu yana kaç kez gördük bu filmi.

Adından başka sosyalizmle uzak yakın ilgisi kalmamış, enternasyonalliği ise “uluslararası tekelci sermayenin globalizmi”ne eşitlenmiş bir örgütle karşı karşıyayız.

Böyle bir misafire kim evsahipliği yapacak?

Milyonlar sokağa dökülmüşken, az sayıda vekilinin dışında, neredeyse tüm önde gelenleri evinde oturan, ya da meclis koridorlarında boşu boşuna dolaşan bir parti... Bünyesindeki alacalı bulacalı renkler yetmezmiş gibi, tarikatlara aynı -dostça- mesafede olduğuyla öğünen birini de bağrına basan, İstanbul’a aday göstermeye kalkan bir yönetim... Meydanlarda Tayyip Erdoğan’ın polisinin gazına copuna karşı mücadele eden kendi halkını görmezden gelip, ABD’de kendisine muhatap aramaya kalkan ağzını açtıkça konuşma tarzıyla, jestleriyle giderek Erdoğan’ın kötü kopyası olmaya başlayan beceri fakiri bir başkan...

Bayram değil. Bayram Haziran’daydı. Şimdi seyran vakti de değil. Ya ne?

Ülkede yapıların çatırdadığı, halkın aydınlanmadan yana kesimlerinin üzerindeki atalet örtüsünü silkeleyip attığı politik tartışmaların içerik kazanmaya başladığı giderek daha geniş yığınların AKP demagoglarının yalan ve mugalatasının ardında yatan talan ve ihaneti görmeye başladığı bir dönemden geçiyoruz.

İşçiler yıllardır budanan haklarına, giderek çekilmez hale gelen çalışma koşullarına, düşük ücretlere, taşeronluğa, karşı direnmeye başlıyor, yer yer grevler yükseliyor. Çoğu yerde sendika liderleri işçileri değil, işçiler sendikacıları harekete geçiriyor. Kırsalda köylüler yaşam alanlarının yok edilmesine, tarımın büyük sermayenin ve uluslararası gıda tekellerinin talanına açılmasına karşı hareketleniyor hukuk yolu tıkanan yerde işgallere kalkanlar bile oluyor. Üniversitelerde öğrenciler, akademisyenler bilim yuvalarının medreseleştirilmesine karşı ayaklanıyor. Kadınlar kendilerine biçilen üç çocuklu, ikinci sınıf insan konumuna baş kaldırıyor. Aleviler inançlarını devletin denetimine bırakmamak için mücadele veriyor, seküler devlet yapısında ayak diriyor. Veliler çocuklarının imam hatip karanlığına tıkılmasına, 4+4+4 sistemiyle boş kafalı tebaa ve ucuz işgücü olarak yetiştirilmesini reddediyor. Sanatçılar, aydınlar, avukatlar, doktorlar, mühendisler, mimarlar, eczacılar, beyaz yakalı emekçiler... Giderek yaşama şansı kalmadığını gören küçük esnaf ve zanaatkârlar... Milyonlarca insan, yaşam alanlarına müdahale eden, hızını alamayıp, namuslarına da dil uzatan diktatöre karşı tepkisini bilemekte.

Kısacası...

Giderek daha çok insanın her şeyi sorgulamaya başladığı, yeni baştan betimlenmesini ve biçimlenmesinin arzulandığı bir dönemden geçiyoruz.

AKP seçmenlerinin bir kesimi de sorguluyor. Her fırsatta şaibeli seçim sonuçlarını öne süren Tayyip Erdoğan artık seçmenine güvenemediği için korkudan tiril tiril titriyor, giderek daha da hırçınlaşıyor. Seçmenleri bir yana, yakın çevresinden çatırtılar yükseliyor.

Ya yıllardır ulusal hakları için mücadele eden Kürtler? Onlar da Haziran’da örgütlerine ve kimi siyasi liderlerinin tutumuna rağmen meydanlardaydılar. Orada başka deneyler yaşadılar. Sözde “süreç”i, içi boş “paket”i gördüler. AKP’nin çözümüne bel bağlayan, Sunni İslam’ın Ortadoğu halklarının çimentosu olduğu savlarını öne süren, tarikatlara, cemaatlere göz kırpan, ABD emperyalizminin bölgedeki planları arasında bir statü edinme peşinde olan liderlerini de sorgulamaya başlayacaklar. Yakındır, böyle giderse kol kırılıp yen içinde kalmayabilir.

Anlayacağınız, her yerde bir kıpırdanış, AKP gericiliğinden kurtulmak için bir arayış... Böylesi bir ortamda yığınların giderek kabaran tepkisi burjuvazinin kanallarına akıtılıp, yönü şaşırtılmazsa, böylece hızı kesilmezse, bu gidiş nereye yönelir acaba?

Onu için...

Bayram değil, seyran değil, ama şimdi tamı tamına öpme zamanıdır!
Sosyalist Enternasyonal’in bizi neden öptüğünü ben hiç merak etmiyorum. Ya siz?