İnisiyatif kimde?

Haziran Direnişi’nin dalgası o kadar büyüktü ki, Gezi Parkı’nın AKP tarafından geri alınmasından sonra, sular hiçbir zaman bütünüyle tahliye olmadı. Park forumlarını ve sürmekte olan eylemleri ben böyle algılıyorum. Kuşkusuz bunlar, yani halkın direniş hakkına sahip çıkmak, yaşanan büyük deneyimi tartışmaya ve ilerletmeye çalışmak aynı zamanda mevzilerimizdir.

Ancak direnişin Türkiye siyasetine armağan ettiği veri bütünü, bunlardan çok daha fazla. Yeni verinin özeti “mücadele eden halk”tır ve Türkiye en azından 1980’den beri böylesini görmemiştir.

Halk mücadelesinin üstüne kurulabilecek en görkemli bina, sosyalizmin bir seçenek haline gelmesi olabilir.

Bu yolda soL’un ikinci sayfasında Kemal’in geçenlerdeki formülasyonundan devam edersem, Suriye savaşının karşısına barışın çıkarılması vardır, ekonomik bunalım karşısında emekçi kitlelerin hareketlenmesi vardır, yerel seçimlerde AKP’nin defterinin dürülmesi vardır. Tabii, Mart ayına kadar AKP çoktan çöpe gitmemişse...

Savaşı yenen, krizin faturası püskürten, yerel seçimlerden başı dik çıkan halk otomatik olarak sosyalist olmayacak ama bizim seçenek çok güçlenecek.
Haziran Direnişi bu perspektifi armağan etti.

Sonbahar beklentisi veya halk mizahının deyimiyle “Eylül’de gel” çağrısı, dar anlamda eylem anlamına gelmiyordu aslında. Tersine, bu perspektifin eyleme daralması, AKP’nin krizden çıkış değilse bile, krizi erteleme şansı anlamına gelir.

Türkiye solunun bunları yeterince tartıştığını, olasılıkların halkın bilincine taşınabildiğini söyleyemeyiz. Cesaretini çoktan kanıtlayan halkın kusuru değil bu. Böyle bir bilinç sıçraması devrimci siyaset ve öncü partinin işidir zaten.

Bunlar geçmişte kalmadı. Eylül’deyiz ve olanaklar önümüzde duruyor.

AKP yenilecek. Ama Eylül’e AKP’nin sadece yenilgiyle girdiğini söylemek, halk muhalefetine bir şey kazandırmaz. Avunmaya ihtiyaç yok. Bu halk daha fazlasını yapabilecek potansiyele sahip.

AKP uzun süre kimi kent merkezlerinde düşük profili seçti ve bu kendi açısından yenilgiydi. AKP’nin Hatay ilini, Kadıköy’ü, Alevi toplumunu, kadınları, gençleri kazanmak için herhangi bir programı yok. Bunlar da bir yenilgi serisi anlamına gelir. AKP futbol sezonunun açılmasıyla bu alanı daha kazanamayacağını görmüştür, vb.

Ama AKP ölmüş falan değil ve inisiyatif almak için üstünde iyi çalışılmış bir stratejiyi uygulamaya soktu. Stratejinin özü halk hareketinin bütünlüğünü kırmak, görece küçük direnişlerle ayrı ayrı kapışmak.

ODTÜ öğrenci gençliğin halk hareketinin tetikleyicisi olduğu bir bütünlüğün parçası olarak patlamadı. AKP sınırlı bir muharebede, kazanmayı zaten düşünemeyeceği gençliğe saldırdı.

Tuzluçayır’da bir provokasyon sergilendi. Kazanmayı akıllarından bile geçirmedikleri Alevileri, tek bir ilçede hırpalamaktı maksat.

Armutlu’da Ahmet’in katli, yine öyle...

Erdoğan’ın güvenlik zirvelerinden, büyük dalganın yeniden kabarmasına, enerji birikmesine izin vermeden tek tek ezmek, enerjinin boşalmasını sağlamak çıkmış besbelli. Bu yapıldığında, geriye solun belli ölçülerde serpilmiş ama sınırlı militan gücünün kalacağını hesaplıyorlar.

Halkımızın mücadeleciliği ve üstelik bu mücadelenin sola açık karakterine söz yok! Ancak solun misyonu bu devinime siyasal karakter ve rota kazandırmak olmalı. Bu olduğunda savaş, ekonomi ve seçim cephelerinde gericilik, bir daha iflah olmamacasına yenilgiye uğrayacak.

AKP halka karşı bir savaş yürütüyor. Sol bu savaşın zaman ve mekanının AKP tarafından belirlenmesine izin vermemeli. İnisiyatifi geri almak gerekiyor.
Erdoğan ve arkadaşlarının stratejik akıllarını boşverelim. Akıl sözcüğü bile fazla. Daha önemlisi başaramıyorlar. Suriye savaşı planı tutmuyor. Olimpiyat şovu ha keza. Merkez Bankası Başkanı da tutturamaz...

Hele bir de inisiyatifi geri alırsak...