Bir Aydın Modası: Anakronizm -1

Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük... Böyle de tanımlanıyor moda, sözlük anlamı karşılığında. Geçicilik, yaygınlık, güdülenme, bilinçdışılık var içeriğinde bu tanıma göre. Ki, doğası gereği öyle olmak zorunda...

Modaya adımlarını uyduran çoğu kişi şu iddiadan da geri durmaz: Moda beni ilgilendirmez, ben bana yakışanı yaparım. İlginçtir, ne hikmetse, yaygınlaşmakta olan bir tarzın, aynı zamanda kendisine yakışan olduğunu da keşfetmesi, eşzamanlıdır bunların.

Makyaj ve giyim, "varolan güzelliğin vurgulanması", aynı zamanda da, "kusurların gizlenmesi" sanatı olarak görülür. Ne ki, bazen moda, bu klasik yaklaşımı tepetaklak eder. Niyet aynı kalmakla birlikte, sonuç tam tersidir. Modaya kapılmayagörün hele!

Moda tanımında "beğeni" kavramının geçmesi, olgunun genelde şekil açısından, dış görünüm açısından ele alınmasına, dolayısıyla, giyim kuşama, aksesuara indirgenmesine yol açıyorsa da, sık sık, mecazlaşıp hayatın her alanı için kullanıldığı da oluyor. "Beğeni", aynı zamanda "tercih" anlamına geldiğinden, bu kapsayıcılık da aykırı bir kullanım olmuyor.

Bu durumda, moda dediğimiz şeyin, ayırt edici yön olarak temel bir unsurla tanımlanmaya ihtiyacı oluyor. O da, kreatörler olsa gerek. Birileri tasarlayacak, rengini seçecek, bir defileyle, ne giyse üzerine cuk oturan mankenlerle, deyim yerindeyse toplumun sinir merkezlerine bunu sunacak, onlar aracılığıyla da yaygın kullanıma sokacak. Bu öyle bir mekanizmayla işleyecek ki, o spotlar altında, sadece belli bir kesime dikte edilmiş moda ürünleri, ücra kasabada bütün bunlardan haberi bile olmayan "manifaturacı"nın vitrininde sergilenir hale gelecek. O beldede yaşayanlar da, "aaa, bizim Ahmet'in dükkâna yeni esvaplar gelmiş" diyecek sadece.

Moda, "genel beğeni"yi aynı zamanda alternatifsiz bırakarak da belirlemek demek. Piyasaya o ürünler öyle hâkim olacak ki, kendinize bir gömlek almaya çalışırken, sunulanla yetinmek, onlar arasından seçim yapmak zorunda kalacaksınız. Çeşit çok gibi görünecek, ama aynı kreasyonun bir parçası olacaksınız. Genele dahiliyet, burada kendini gösterecek, siz değişik bir şey aldığınızı düşünürken.

Bu çerçeveden, düşünsel plandaki "entelektüel tarz" modalarına da bakabiliriz artık.

Bir genele dahil edilmenin, kişiliğini görmezden gelme, yok etme demek olduğuna ve "ben bana hasım, eşim menendim yok" kuruntusuna "ikna edilmiş"lik, yanına türlü türlü akımların karikatür versiyonlarını da alarak, son yılların en yaygın modası haline geliverdi aydınlar katında. Birbirine bu kadar benzeyen, tek tip, ama her biri "nevi şahsına münhasır"lığına toz kondurmayan kesimin, belki de "kolektif" kavramından korku ve tiksintiyle kaçarken, topluduruşların en beterine, cemaatliğe yuvarlandığının farkına varmasını önleyen bir moda da yaratılmıştır: Anakronizm.

Metafiziğin başat unsurlarından olan "zaman kaydırma", sonuçları başlangıca mal etme modasıyla, inkârcılık ve dudakbükmeciliğin hemhal edilmesi, bir ideolojik duruşa temel olan kavrayış acizliği olarak çıkıyor karşımıza. Ve en az Chanel kreasyonları kadar sükseli! Moda dediğiniz de sükse getirmeli...

Modada eskiye rağbetin canlandırıldığına, artık geçip gitmiş denilen şeylerin, yeniden dolaşıma girdiğine ve yeni bir şey gibi gösterildiğine, sık rastlanır. Şu, İspanyol paça gibi. Ya da, çiçekli, fırfırlı ekler almış pantolon paçaları ya da gömlekteki şapşal yaka stili gibi.

Düşüncede de böyledir. Bir bakarsınız Bernstein'dır moda, bir bakarsınız Osmanlı'dır... Kreatörler bunları ısıtıp piyasaya sürer, o an ortalık, "fark ettim ki, bunlar beni çok açacak" diyen ve "kendi bireysel varoluşunun bir sorgulama anında" buna ulaştığını düşünenlerle dolar... Bu zaten moda derseniz, tepki serttir: Tutucu!

Bugünün bazı görünümlerini açıklayabilmek için, anakronizmin izini, çarpılma noktasını, Türkiye'nin cumhuriyet günlerine kadar sürmek gerekecek haftaya...