Merkez-yerel girdabi

Ali Rıza Aydın'ın "Merkez-Yerel Girdabı" başlıklı köşe yazısı 22 Kasım 2012 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

1982 Anayasası’nda benimsenen “idarenin bütünlüğü” ilkesinde, asıl olan merkezdir. Merkezden ve yerinden yönetim, bir paylaşımdır, iki ayrı sistem değildir. Merkez-yerel ayrımı, yasama ve yargı organları dışında kalan, yürütmenin şemsiyesi altında yer alan idarenin, Anayasa’nın çizdiği çerçevede yasayla düzenlenen “görev, yetki, sorumluluk ve kaynak” paylaşımından ibarettir.

Karar organlarının yerel seçmenler tarafından seçilmesi, hizmet ile siyaset arasındaki bağlantının sürekli hissedilerek seçimler dışında da siyasetle içli dışlı olunması, yerel alanda kamu kaynaklarının ve gelirin yeniden dağılımının daha kolay gözlemlenmesi, yerel ortak gereksinmelerin karşılanmasında halka en yakın yönetim birimi olması gibi unsurlar yereli cazip kılar.

Halk, yerel yöneticiye daha kolay ulaşır demokrasi, yerelde daha kolay somutlaşır. Medyatik zenginliğin evin içine soktuğu siyasetçi tipine ulaşamayan, onu yalnızca dinleyip seyreden halk, yerel siyasetçiyi yanında olmasa bile yakınında görür onunla bilgi alışverişi yapar. Somut isteğini iletip gerçekleşip gerçekleşmediğini gözüyle görür. Yerel siyasetçiyi denetimi altında tuttuğuna inanır. Kimi kararlara katılma hakkı yanında, karar ve uygulamaların yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikler de halk tarafından görülür. Seçim sisteminden kaynaklanan nedenlerle, özellikle yüzde 10 barajıyla yasama organı seçiminde büyük ve güçlü partilerle karşılaşmak zorunda kalan, bu partilerin politikalarına mahkum olan halk, yerelde farklı partileri ve politikaları tanıma olanağını bulur. Siyaset-hizmet birlikteliğiyle gerçek arasındaki bağlantı, merkezde gevşek, yerelde ise sıkıdır. Merkez siyasetten soğuturken, yerel siyasete yakınlaştırır. Bütün bunlar yerel siyasetçiyi de yöneticiyi de “bilgiye ve ilgiye” zorlar.

Kuruluş esaslarının, sınırlarının, görev, yetki, sorumluluk ve kaynaklarının, Başkent’te -“uzak siyaset” ile oluşan Meclis’te- yasayla belirlenmesi, bu belirlemede iktidar partisi tercihinin ve çoğunluk oyunun esas olması, merkezin idari vesayeti altında olması yerelin cazibesini gölgeler. Yerel yönetimlerde, hangi gerekçelerle savunulursa savunulsun idarenin bütünlüğü ilkesi esastır ve yerele ait tüm çerçeve, merkezi elinde tutan “siyasal iktidar” tarafından çizilir. Bu belirlemede, siyasal iktidar bir yandan kendi politikalarını ve temsilcisi olduğu sınıfın çıkarını düşünürken, diğer yandan da yerelin bu politika ve çıkar karşıtı halk ile bütünleşmesini nasıl kıracağını düşünür, yereli türlü yollarla ele geçirmeye çalışır.

Kimi yerel yönetimlerde, merkezden farklı siyasal görüşlerin bulunması, yerel kamu hizmetinin rengini etkilese de, egemen iktidar, elindeki hukuk ve denetim gücüyle kafaların fazlaca kaldırılmasına izin vermez. Türkiye’de, 1989 yerel seçimlerinden sonra oluşan yerel iktidarların 1991 genel seçimini etkilemesi ve ANAP iktidarının sonunu getirmesi gibi, az da olsa yaşanan, yerel iktidarların gücünün merkez iktidarı etkilemesi örnekleri ise süreklilik gösteremez. AKP döneminde olduğu gibi her türlü el atma denemesiyle yerel iktidarlar ya bir sonraki seçimde merkez iktidara teslim olur, ya transfer olur ya da her türlü baskı altında tutularak hizmet yapamaz duruma getirilir.

Türkiye’de merkez-yerel paylaşım denemeleri oldukça yaygın kullanılmış, yerel sınırlarla oldukça oynanmıştır. MEHTAP, KAYA gibi arşivde kalan projeler üretilmiş, kalkınma planlarına öneriler konulmuştur. Bu süreç, yerel yönetimler tarihine geçen kısmi yerel başarı örneklerini de taşımaktadır. Ancak, merkezi iktidarı elinde tutan siyasal iktidar egemenliği, yereli de elinde tutmak istemiş, yerele hep basmıştır. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte, halkı yok sayan çoğunluğa dayalı çıkarcı siyasetin demokrasi anlayışı ve bu anlayışı sermaye birikimi lehine dayatan “ekonomi politik” asıl nedendir.

AKP’nin, otoritesini artıran, sermaye-devlet-parti bağlantısını güçlendiren, devleti, yereliyle, merkeziyle, yasaması ve yargısıyla elinde tutmak isteyen, farklı görüş ve partileri yok sayan, halka ait kamu kaynaklarını keyfi planlama anlayışıyla ranta çeviren, kamu hizmetindeki bütünselliği piyasa bütünselliğine dönüştüren merkez-yerel operasyonu ciddiye alınmalıdır. Ancak bu yaklaşım, emekçinin ve halkın gerçek hedefinin, ekonomi politiğin görülmesini perdelememeli, önüne geçmemelidir.

AKP’nin yerel yönetimlere el atan son yasal girişimini, yereli küreselin ikizi yapan, üretim ilişkilerini büyük sermaye lehine çeviren, emekçiyi ve halkı siyasetten soğutup gerçek hedeften uzaklaştırarak sömürüye karşı savaşımını kıran ince hesaplardan biri olarak görmek, “gerçek” uğruna “eylem”in merkez-yerel girdabında yitmesine izin vermemek gerekir.