Güvenlik soruşturması garabeti: İptal kararı yetecek mi?

Artık kontrol edilemez hale gelmişti. Ne usulü vardı ne de esası, ne devletle sınırlıydı ne de özel kuruluşlarla, ne disiplini vardı ne de ahlakı. 

Herkesin üzerinde büyük gözaltı olarak dolaşıyordu. Bireyi, ailesini, yakın çevresini, arkadaşlık ilişkilerini, işini, girilen çıkılan yerleri, telefon görüşmelerini, sosyal medya hareketlerini, yazışmalarını bütünüyle etkiliyordu.

Arşivlere, konutlara, işyerlerine dalıyordu. 

Kendisini güvenlik görevlisi olarak tanıtan kimileri mahkeme mahkeme dolaşıp yazı işleri müdürlüğünden, savcılardan ve yargıçlardan soruşturmalar, kovuşturmalar, görülmekte olan davalar hakkında bilgi istiyordu. Dik duranlara karşı istihbarat elemanı olduklarını söylüyorlardı. Yargının içerisinde bulunduğu acınacak halden yararlanıp bilgi topluyorlardı.    

Herkes için her an çemberi daralan bir korku tasmasıydı. İhbarcılığı teşvik ediyordu.    

Bireylerin etrafındaki çemberleri birleştirerek tüm toplumu, örgütlenmeyi ve de siyasal ilişkileri saran, mücadele gücünü kıran tümör gibiydi.

Keyfiliği, baskıyı, düzen istikrarını temsil ediyordu; hem de kanuna dayandığını iddia ederek… 

Bir üniversitenin güvenlik soruşturması yapma gerekçesinde, güvenlik soruşturması sonucu elde edilen bilgilerin (her neyse) üniversite çalışanları ve öğrenciler üzerinde olumsuz etki doğuracağından söz edilebiliyordu.   

Anayasal güvence altındaki siyasi faaliyet hakkını kullanan kimi siyasi partiler de gözaltındaydı. Üyeleri, dostları, sempatizanları ya da merak edip tanışmak isteyenleri, yayınlarını okuyanları üzerinden hem insanların hem de kimi siyasi partilerin faaliyetleri baskı altına alınmak isteniyordu. 

Tek tük olumlu yargı kararı çıkıyordu ama toplumsal hafızaya güvenlik soruşturması korkusu salınmıştı bir kere.

Örneğin mahkeme kararlarında Türkiye Komünist Partisi üyeliği ya da eski üyeliği nedeniyle soruşturmaya takılma için “hukuk düzeni içerisinde faaliyet gösteren” ve “seçimlere katılan” bir partiye üyeliğin ya da eski üyeliğin “güvenlik soruşturmasının olumsuz değerlendirilmesinde dayanak teşkil etmeyeceği” belirtiliyordu ama bu da davacılarla sınırlı etki yaratıyordu. 

Güvenlik soruşturması için her yol açık ve geçerliydi bir kere, parti devleti öyle diyordu.

Şimdi bir Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı girdi devreye. Devlet Memurları Kanunda devlet memurluğuna alınma şartlarının düzenlendiği maddenin (m. 48) genel şartları sıralayan (A) bendinin (8) numaralı alt bendindeki “güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak” sözcükleri Anayasaya (13., 20, ve 128. maddelere) aykırı bulunarak iptal edildi.

İptalin gerekçesi; bu konudaki temel ilkelerin ve çerçevenin kanunla belirlenmediği; özel hayatın gizliliğine yönelik kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmadığı; amaca elverişli olmadığı; resmi makamların keyfi müdahalelerine karşı güvence getirmediği, öngörülemez ve belirsiz olduğu üzerine kurulu.

Buraya kadar tamam… Ancak;

Bir, bu iptal yalnızca Devlet Memurları Kanunu kapsamındaki çalışanları kapsıyor.

İki, Anayasaya aykırı bulunan güvenlik soruşturması değil, kanunilik ilkesine aykırılık. Biraz usturuplu yeni bir kanun çıkarılmasına engel yok. AYM’nin de dediği gibi, memur ve kamu görevlileri için şartlar getirilmesi kanun koyucunun takdirinde.

Üç, 4045 sayılı “Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine İlişkin Kanun” yürürlükte. Adına ya da belirli kamu görevlilerini kapsadığına kanılmasın, bu Kanun güvenlik soruşturmasına her yönüyle açık.   

"Devletin güvenliğinin, ulusun varlığının ve bütünlüğünün, iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği” konusu “yetkili olmayan kişilerle” bağlantılı düzenlenince, devletle uzaktan yakından, dolaylı dolaysız bağlantılı her iş ve işlemin ve bunun taraflarının devrede olmaması, hele hele içinde yaşadığımız dönemde bunun gerekçe olarak ileri sürülmemesi düşünülemez. Bir de Terörle Mücadele Kanunu, OHAL’den devir kanunlar var.  

Nitekim özel girişimciler bile, asıl niyetlerini gizlemek bir yana, “devletle iş yaptıklarını ya da işlerinin stratejik önemini ileri sürerek” güvenlik soruşturması yapabiliyor.

4045 sayılı Kanunun uygulama Yönetmeliği ise Kanunda yeterli açıklık, çerçeve ve ölçüt olmadığından evlere şenlik, geniş mi geniş, nereye çekilirse oraya gidiyor; keyfiliğe açık ve bütün hukuksal güvencelerden yoksun.    

Anlaşılacağı gibi Devlet Memurları Kanunundaki iptal yetmiyor.

4045 sayılı Kanunla ilgili Anayasa Mahkemesinin (Fatih Saraman, 27.2.2019 günlü, 2014/7256 sayılı) Bireysel Başvuru Kararı da var. Kararda, 4045 sayılı Kanunun bireylerin özel hayatına saygı hakkının güvencelerini sağlayacak hükümlerden ve ölçülülükten yoksun olduğu, belirsizlik içerdiği, idarenin keyfi müdahalelerine ve yetki genişliğine açık olduğu, öngörülebilir olmadığı belirtiliyor; güvenlik soruşturması nedeniyle yapılan müdahalenin kanunilik şartını taşımadığı gerekçesiyle ihlal kararı ve ihlalin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama kararı veriliyor.

Bugün hukuk devletinin ilkeleri ve yargı kararları değil, siyasal iktidarın zihniyeti ve niyeti belirleyici. Ödül-ceza yöntemiyle, havuç veya sopayla emekçileri hizaya getirip “parti devleti”ni yürütmede kararlılar. Özel sektörün de bu düzene karşı olanları hizaya getirme amacı eklendiğinde güvenlik soruşturması masalının bitmesi olanaksız.

Onlar bitirmez.

Emekçilere karşı sürdürülen çok yönlü, bütünsel ve sınıfsal saldırılardan yalnızca biri güvenlik soruşturması. 

Büyük gözaltı ve baskı her yerde her zaman. Korku, siyasetten uzaklaştırmanın, yalnızca sermaye sınıfı saflarında buluşmanın ve de antikomünizmin etkili aracı olarak kullanılıyor. Emekçi halk gizlilik havuzunda bireyselleştirilerek boğulmaya bırakılıyor. 

Tüm emekçilerin bu korku duvarının üzerine saldırması, kurum ve kuruluşları sıkıştırması, yargının önüne olası tüm dava ve başvuruları yığması, asıl olarak da sınıfsal mücadeleyi örgütleyerek keskinleştirmesi şart.