Adaleti aramak

İlkokul öğretmenim 19 Mayıs’ı “kurtuluş için halkla buluşma günü” olarak anlatmıştı. 21 Mayıs günü Barış Derneği ile Hukukta Sol Tavır Derneği, “savaş suçları yargılanacak” başlığı altında “halk” merkezli bir adalet arayışı çalışması başlatacak. 22 Mayıs “soL Haber Portalı”nın Onuncu yılı… Bugün, “Adaletin Aranacağı Yer” başlıklı, (2012 tarihli) eski bir yazımı paylaşmak; okuru ve yazarı olmaktan, tüm emekçileriyle bütünleşmekten büyük mutluluk duyduğum soL Haber Portalı arşiviyle buluşturmak istedim. Hem sömürücü ve gerici düzene karşı mücadelemizi hem de gelecek güzel günleri yazacağımız nice on yıllara diyerek tüm soL emekçilerini kutluyorum.

***

“Adalet” dillerden düşmez; bireyin de toplumun da aradığı şeydir. Toplumsal ilişkilerin, üretim ilişkilerinin nasıl olduğuna, yapıya bakılmaz, hep adalet aranır. Özgürlüğün yok edilmesi ya da ihlali, eşitsizlik tartışılmaz da “adalet” hep aranır. Hukuk tartışılmaz, ne olursa olsun üstün tutulur ama “adalet” hep aranır. 

Adalet, yapı ve ilişkiler sorgulanmadan,  hukuk ve yargının çemberi içine hapsedilmiştir.  Anayasayla güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisini oluşturmakla ve sınırlamaya bağlı olmamakla birlikte, “adil yargılanma hakkı” altında ezilir durur. O, gözü bağlı ve elinde terazisiyle karşısında duran periye o kadar kendisini kaptırmıştır ki, kendi özgürlüğü engellenmedikçe başını kaldırıp etrafına bakmaz bile… “Herkes hakkını arayabiliyor ya” der, “yeter ki adil yargılama olsun” der.

Yargı, işini yaparken, kararını verirken, adalet dağıttığına inanırken, hukuku işaret eder, hukuka dayanır. Yargılananların boynu yargı karşısında, yargının boynu da “hukukun üstünlüğü” karşında kıldan incedir. Yargı, yargıladıkları karşısında yüce, dayandığı hukuk da yargı karşısında yücedir. 

Sorun da, soru da burada başlar; “üstün” ilan edilen hukuk kuralına dayanılarak yargılama yapıldığına ve hüküm verildiğine göre, adaletin aranacağı yer yargı mıdır, hukuk kuralı mıdır?

Ancak hukuk, yargı tarafından üzerine atılan bu yükün altında kalmaz. “Her ne kadar, hukukun üstünlüğüne inanılsa da, bu üstünlükten şikayetim olmasa da adaleti bende aramayın; eğer bir adaletsizlik varsa, kural koyuculara bakın, adaleti orada arayın” der. Sorun da soru da değişir.

Öyle ya, hukuk kuralları, neyi içerdikleri kadar, kimler tarafından nasıl oluşturuldukları konusunda da ele alınmalıdır. Kuralın kimler tarafından, nasıl oluşturulduğu, ne olduğundan daha çok önemlidir. Hangi güç ilişkisi, hangi amaçlarla hukuk kurallarını belirlemiştir?

Her kural, kurallaştırıldığı ilişkilerin ürünüdür. Kural koyucu süreçte, toplumsal işbölümü ve katılımın zenginliği, kuralın amacını ve niteliğini etkilese de, kuralın yapısını asıl etkileyen ve belirleyen, toplumsal ilişkiler ve üretim ilişkileridir. Bu yapı ve ilişkiye bağlı olarak kurallar, yalnızca kuralı koyan iradenin ürünü olurlar ve yalnızca onların amacına hizmet eder, onlara adalet dağıtırlar.

Başkalarının koyduğu kurallar, başkalarının adalet anlayışını yansıtır. Kaynakları kendi çıkarlarına göre bölüştürenler, kuralları kendilerince koyar, adaleti kendilerince dağıtırlar.    

Toplumsal ilişkilerde ve üretim ilişkilerinde adaletin olmadığı bir dünyada, ne hukukta adalet olur, ne de hukukla ve yargıyla adalet aranır. Sermaye birikiminin esas alınarak hukukun üretildiği yerde “emekçi”, adaleti hukuk ve yargıda bulamaz. Mülkiyetin ve rantın esas alınarak hukukun üretildiği yerde “topraksız”, adaleti hukuk ve yargıda bulamaz. Adaletsiz dünyanın adaleti, adaletsizliği yaratan egemenlerin hukukunda ve o hukuka göre karar veren yargıda aranmaz.

Hukukun zaafı, her durumda ve koşulda başkalarının koyduğu kurallar olmasından kaynaklanır. Demokrasinin “iyi formül” olarak yaşama monte edilmesi bu zaafı giderememiş, hatta üstünü örtmeye katkıda bulunmuştur. Adaleti etkileyen faktörler, aynı zamanda hukuku etkileyen faktörlerdir ve ilişkilerin denetimini de etkilerler. Egemenin özelliği, kurumsal ve kuralsal yapıyı, kendi çıkarlarını koruyacak şekilde yeniden ve yeniden düzenleyebilmesinde, tahterevallinin yukarısında oturmayı becerebilmesindedir.

Adaletin aranacağı yer için, Bertolt Brecht’in “Tahterevalli”sine bakmak gerekir:

iyice görüyorum artık düzeni.
orada, bir avuç insan oturuyor yukarıda,
aşağıda da bir çok kişi.
ve bağırıyor yukarıdakiler aşağıya:
"çıkın buraya gelin ki,
hepimiz olalım yukarıda."
ama iyice gözlediğinde görüyorsun,
neyin saklı olduğunu
yukarıdakilerle, aşağıdakiler arasında.
bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta.
yol değil ama.
bir tahta bu.
ve şimdi görüyorsun açıkça;
bu bir tahterevalli tahtası.
bütün düzen bir tahterevalli aslında.
iki ucu birbirine bağımlı.
yukarıdakiler durabiliyorlar orada,
sırf ötekiler durduğundan aşağıda

ve ancak;
aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece
kalabilirler orada.
yukarıda olamazlar çünkü,
ötekiler yerlerini bırakıp çıksalar yukarı.
bu yüzden isterler ki;
aşağıdakiler sonsuza dek
hep orada kalsınlar.
çıkmasınlar yukarı.
bir de, aşağıda daha çok insan olmalı yukarıdakilerden.
yoksa durmaz tahterevalli.
tahterevalli.
evet, bütün düzen bir tahterevalli.


* Bu yazı 2 Temmuz 2012’de Adalet İçin Hukukçular Sitesinde yayımlanmıştır.