Bir Manisa Niye Kanar İlhan Abi, Yusuf Abi, Çağatay Abi, Ey Yakup Kadri…

KENTİN SESİ - MANİSA yazıları

Süha Tuğtepe'den özür dileyerek,
af dilenerek...

Bıktım politika dedikodusu yazmaktan.
Bıktım "o bunu dedi, bu şunu dedi" mengenesinde sıkışmaktan.
Bıktım yalan rüzgarlarının önünde savrulmaktan.
Bıktım "kim malı götürüyor, kim ham hum şarolop yapıyor" hesabı yapmaktan.
Bıktım "hangi kamu kaynağı kimin cebine akıtılıyor" diye araştırmaktan.
Zaten yazmak da fayda etmiyor artık.
"Vicdan" rafa kalktı, "ayıp" müzede.
Kimsecikler "yolsuzluk dosyalarını" iplemiyor artık.
Kimseyi "mahkeme kararları" ırgalamıyor artık.
Pespayelik diz boyu, rezillik gırtlağa kadar.
Şair Murathan Mungan'ın deyişiyle: Türkiye'de her şey olabilirsiniz, bir tek rezil olamazsınız.
Adeta yasaklanmıştır artık rezil olmak.
Zaten artık geçerli ilke, "Rezillik gelip geçici, Allah vücut sağlığı versin"dir.
O yüzden yazıların, yolsuzluk dosyalarının, mahkeme kararlarının filan da hükmü yok artık.

***
Hani diyor ya Nihat Behram o muhteşem şiirinde: Şiir Bitti!
(...)
Şiir bitti! Bozuldu ışıktan büyüsü duyguların
Korkunun da ucuzları türedi, coşkunun da
Erdem sığlaşıp özüne yabancılaştı,
Dal kuru, dalga uysal
Herkes her şeyin sahtesine alışkın...
(...)
***
Nihat Behram ustam, işte böyle diyor ya, "Şiir Bitti" adlı o müthiş şiirinde.
Midemize yumruk vurur gibi.
Ben de "Yazı Bitti" diyorum.
Bitti yazı!
Yazının hükmü de kalmadı, etkisi de.
Malı götüren götürüyor, yağmalayan yağmalıyor, talancılar işbaşında.
Kimse iplemiyor yazıları.
Yolsuzluk dosyaları ırgalamıyor kimseleri.
Bir omurgasızlıktır sardı seçecek olanı da, seçilecek olanı da.
Ne ilke kaldı ne inanç!
Ne söz kaldı, ne de dik duruş!
Herkes kaçak güreşiyor, herkes nekes!
Bitti.
Şiir de bitti.
Yazı da bitti.
Söz de bitti.
***
Bir şiir okumuştum 1990'da, Sokak dergisinde.
25 Mart 1990 tarihliydi dergi.
Güzel şair Süha Tuğtepe yazmıştı şiiri.
Adı: Bir İstanbul Niye Kanar Edip Abi...
Kaybettim sonra izini şiirin. Aradım da bulamadım.
Dostum Mustafa Özkösemen dipsiz bir kuyu olan arşivinden bulup getirdi.
Okuyunca vuruldum bir kez daha.
Süha Tuğtepe, "Bir İstanbul Niye Kanar Edip Abi" diye soruyordu, bir başka Usta'ya, Edip Cansever'e. Ve İstanbul'un içine düştüğü rezilliği, aymazlığı anlatıyordu ağlayarak, kanayarak, çırpınarak.
***
O şiiri okuyup da Manisa'yı hatırlamamak mümkün mü?
Güzel şair Süha Tuğtepe'den özür dileyerek, af dilenerek, o şiiri Manisa'ya uyarladım.
Şair Süha Tuğtepe, bir İstanbul aşığı olan ve İstanbul'u en iyi anlayan Edip Abi'ye seslenmişti şiirinde, onunla dertleşmişti.
Bense, Manisalı dört yazara, şaire, tarihçiye seslendim.
Şimdi de dördü de hayatta olmayan Şair İlhan Berk, Yazar Yusuf Atılgan, Yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Tarihçi Çağatay Uluçay'a adadım.
Onlarla dertleşmek istedim.
Manisa'da doğan İlhan Berk... Manisa'da yaşamış Yusuf Atılgan... Manisa'yı yazmış Çağatay Uluçay ve Yakup Kadri...
Yaşayanlar anlamadı beni, belki onlar anlar diye.
***
BİR MANİSA NİYE KANAR ABİLERİM...

Bir Manisa niye kanar İlhan Abi,
Solgun yüzüne inen bu akrep sesi,
Güzelim evlerin sofalarına, odalarına acımadan doluşan bu dedikodular, pis hesaplar,
Bu çapulcu yığını, "şehirler güzelimden" ne istiyor Yusuf Abi.
Zengin sofralarındaki o ukala, kravatlı, sinir bozucu türedi zengin,
Bu kekre kokulardan uzaklık için,
Önüne düşürdüğü kadehlerden birini,
Sakladı mı dersin hatırın için.
Hatırın için be Zebercet.
Vitrinden en güzel şapkasını çekip çıkaran muhayyilen,
Isındıkça iki oksijenli karbondan
Sallar mı yüzüne Karaköylü bir rüzgar gibi.

Bir Manisa niye kanar Çağatay Abi,
Niye keyfi yok Uzunçarşı'nın?
Rum pencereleri niye kırık?
Bilir mi huzursuzluk denen şeyi
Altıyedieylül - dokuzyüzellialtı cellatları ile
Gümülcine'de sokağa fırlayanlar,
Suçsuz dost insanların, kardeş ulusların
Başına bela bu mahlûklar,
Ege'nin iki yakasında, burada ve orada uluyan bu
Elikanlılar
Sinek mi, danadişi mi, it mi İlhan Abi.

Peynirci Zaka Usta'nın lezzetli peynirlerinden
Bir çift pabuç çıkıyor şimdi.
Lakerdalar da gitti.
Ekmek dolması da yitti.
Kandil helvası da bitti.
Yaprak sarması tatsız, tarhana çorbası öksüz.
Gediz sizlere ömür.
Muradiye Camisi'ne sırtını yaslayan Sipil,
Sümbül kokmuyor artık,
Fesleğen kokmuyor,
Lale mahzun, Niobe yetim, Tarzan kimsesiz,
O güzelim Manisa yok.

Yıkılıyor bir bir Karaköy'ün, Lalapaşa'nın, Adakale'nin binaları,
Yaprak döküp fala bakıyor kendi kendine
Yamyamların, barbarların elinde.
Yeni yapsatçılar
Muradiye'yi, Hatuniye'yi görse mertek sanan.
Bu solgun yüzlü çadır artıkları
Çağatay Uluçay üstada inat bina yıkıyorlar durmadan,
Bina satıyorlar.

Bir Manisa niye kanar Yusuf Abi,
Bu adamlar timsah dişi gibi, tarak dişi gibi,
Kırkayak gibi biniyorlar üstüne tarihin.
Sokuluyor sinsice anılara,
Bir adım atmak yerine, bir kat daha çıkıyor
Güzelim ahşap evlerin üstüne.
Bu adamlar soysuz bir tecimhane,
Potur gibi büzük.
Beton yığınlarını dikiyorlar acımadan
Buldukları her boş yere.
Güzelim pembecik bir el üstünde
Kan lekeleri, gri morluklar, ezikler
Patlayan parmaklar gibi sokaklar.

Saldırıyor yüz yıllık, bin yıllık Manisa'ya
Barbarların her biri.
Toz ediyor bir gecede.
Denk düşürüp sokakları bile satıyorlar,
Bir başkası yıkıyor durmadan,
İstasyon evlerini, Kirazlık evlerini.
Lityazol Cemil'in beyaz köşkü yok artık,
Dişçi Hüsnü Erman'ın resim gibi evi yok,
Şehir Sineması yok,
Zebercet'in Anayurt Oteli yerle yeksan,
Atatürk'ün kaldığı o güzelim evi bile yıktılar.
Bir tufeyli gibi yükseliyorlar
Manisa'yı Manisa yapan yapıların üstünde.
Bir Manisa evini
Yıkıveriyor bir gecede çakalın biri.
İçimden çığlıklar atıyorum
Sadece.

Bir Manisa niye kanar Yakup Kadri Karaosmanoğlu.
Sen söyle bari.
Horlandıkça,
Ayaklar altında bir sinek gibi ezildikçe,
Köşkleri, binaları, cumbalı evleri
Bir gecede düşüp ateş eline,
Göçüp gittikçe, cefakar bir anne gibi bir Manisa,
Can dayanır mı ey Yakup Kadri!

İki ev peşinde bodur adamlar,
Kara çipil gözleriyle serilip hayata.
Birinde oturacak,
Ötekini kiraya verip yan gelip yatacak.
At kıçında sinek gibi,
Ne yana dönsem üretmeyen rantiye magandalar.
İrat düşkünü, akar düşkünü, riyakâr.
Ne yana dönsem sadece, sadecesini yaşayanlar: İki mühendis, üç-beş tüccar,
Bir avukat, beş-altı nalı kırık partili,
Kulak arkalarına kadar ellenip geceleri,
Akbaba gibi dikilip şehrimin üstüne,
Bir nâzım planında bir gecede,
Milyarder ediyorlar soysuzun birini.
Kafalar tütsüleniyor yiyip içmekten,
Göbekler kilitleniyor, hava geçmez aradan.
Göz dikilmedik delik yok şu Manisa şehrinde,
Sen haber ver paradan.

Bir Manisa niye kanar Çağatay Abi,
Bıktım artık eski kartpostal biriktirmekten.
Gravürleri çerçeveleyip duvarlara asmaktan bıktım.
Artık kırmak istiyorum,
Bu çakalların kafasına vura vura.
Cam kırıklarını, heykelleri, sütunları.
Alıp elime bir sopa gibi,
Dağıtmak istiyorum, bu talan eden
Yakıp yıkan serserilerin suratını.
Eline mi düştük, bu nereden geldikleri,
Nasıl yaşadıkları,
Ne istedikleri bilinmez istilâcıları.
Eline mi düştük bu soysuzların,
Bu bozan, ufalayan.
Bu bokböceklerinin,
Tutup ensesinden,
Göstermek istiyorum artık,
Bir şehir nasıl
Yaşanır
Nasıl
Korunur...