Tarikat ve cemaatler, tekkeler, medreseler anayasa ve yasalarla yasak edilmişken “karşı çıkılamaz ama denetlenmeli” denilmedi mi? Ardından devrim yasalarının kaldırılmasına sıra gelecek.

Seçime giderken ilkesizlik ve Anayasa değişikliği

Siyasal iktidarın hukukun içinden hukuksuzluk çıkarmak becerisine bu hukuksuzluğa meydan okumaya kalkışan muhalefet de eklendi. İktidar “yeni yönetim rejimi” diyerek Anayasadaki “bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir” yasağını aşmak istiyor, muhalefet de Türkiye Cumhuriyetini parçalayan bu yeni yönetim yaklaşımı yarışında “ben de varım” diyor.    

Erdoğan seçimlerin yenilenmesi için Meclisi anımsatırken, muhalefetin üçüncü kez adaylık için YSK’yi işaret etmesi, hem de aynı YSK’yi yanlı olarak tanımlaması konuyu “hukuk devleti ilkelerine” yaklaştırmıyor. Kaldı ki YSK AKP’yi yeneceğiz dedikleri seçimin yönetimi ve denetimini yapacak organ.

Türkiye, Anayasasının delik deşik edildiği ülke yapıldı. AKP’yi hukuksuzlukla suçlayarak hukuku getireceğini propaganda konusu yapanlar bu paçavra duruma ortak olmaya devam ediyor.

Sorun şu ki Erdoğan aday bile olmadan gidebilecekken muhalefet her durumda Erdoğan’ın peşine takılıyor. İlke olarak seçimle göndermek ne kadar demokratikse aday olamayanı aday yapmadan göndermek de o kadar demokratik.  Adaylık hakkı olmayanla yarışmaya kalkışmak demokratik hukuk devletinin konusu olmaz.

İş bu kadarla bitmiyor. Anayasayı delme yolculuğunun arkası kesilmiyor. İktidarıyla muhalefetiyle, elbirliğiyle delmeye devam ediyorlar. Laikliğin yok edilmesine göz yuman ya da katılanların, demokrasi ve güçlü parlamenter rejim önerilerinin, halka umut olma söylemlerinin samimiyetinin ne anlama geldiği de görülüyor böylece. Sermaye siyasetinden ne beklenir ki?

AKP’nin dinsel inanç üzerinden giysi ve aile başta olmak üzere devleti, hukuku ve toplumsal yaşam tarzını baskı altına almayı hedeflediği iki maddelik Anayasa değişikliği teklifinin kayıtsız koşulsuz reddi gerekirken, üzerine atlayıp Anayasa Komisyonu toplantısına giren, teklif için değişiklik önergeleri veren, sözcüklerle oynayarak AKP teklifini onaylayan bir tavır alındı. Önerileri reddedilen CHP ve İYİP, “bundan sonra yokuz”u nereye kadar taşıyacak? Bekleyip göreceğiz. Kaldı ki önerileri dinsel simgelerin serbest bırakılmasının yolunu bir parmak bile kapatmıyordu. Laikliğin esnekleştirilerek dinsel özgürlüğe hapsedilmesinde zaten uzlaşma halindeler.

AKP ve MHP parmak toplamı 334. Anayasa değişikliği teklifinin kabulü için 360, halkoylamasına gitmemek için 400 parmak gerekiyor. Bu hesaplar bir yandan pazarlıkları işaret ediyor diğer yandan da din üzerinden siyaset ve çıkar hesaplarını. Belli ki Meclis içi çoğunluk dini kendileri yönünden de seçmen yönünden de hassas ve elverişli görüyor.

Laiklik ne ki? Laiklik ilkesi, din özgürlüğü dahil tüm hak ve özgürlüklerin temel güvencesi ama dinsel inanç baskısıyla siyasi ve ekonomik çıkar gayet cazipken, Anayasanın çiğnenmesi, laikliğin yok edilmesi uzunca süredir kaygıları değil. Sert baskı mı yumuşak baskı mı yarışındalar.          

Seçim dönemi siyasi faaliyet hakkını kullananlar yönünden siyasetin, yönetimin, ekonominin ve sorunların analizini yapmayı, halk için gerçek çözümü anlatmayı ve tüm alanlarda plan ve program sunmayı, bunun için organize olmayı içerir.

Bu dönem içine hangi konuda, kaç maddede olursa olsun Anayasa değişikliği teklifini sokmak bile kabul edilemezken, Anayasayla düzenlenmesi olanaksız konuları gündem ve tartışma konusu yapmak açıkça abesle iştigal. Laik hukuk devleti anayasaları bireye din özgürlüğü (inanma, inandığı dini değiştirme, inanmama, dinini açıklamaya zorlanmama) tanırken, (DİB, zorunlu din dersi vb.) dinsel inançla ilgili konuların anayasa konusu yapılmamasını da içerir. Din herhangi bir şekilde anayasaya girdi mi arkası kesilmez, yeni hükümler ister. Burjuva düzeninde bunun önüne geçmek zorlaşır.

Anayasa değişikliği teklifiyle sosyal, siyasal, ekonomik ve hukuksal düzen din kurallarına dayandırılmak isteniyor; din duyguları siyasal çıkar sağlamaya dönüştürülüyor. Güçlü parlamenter rejim öneren muhalefet, eğer başarırlarsa güçlü parlamentonun sınıfsal ve gerici yolculuğunu hem Erdoğan’ın hukuksuz adaylığına destekle hem de Cumhuriyetin niteliklerini değiştirme desteğiyle ilan etmiş oluyor.       

Laik hukuk devletinde, dinsel inanca bağlı kılık kıyafetin, bağlı olarak devlet işlerindeki ilişkilerin ve de aile yapısının anayasaya yerleştirilmesi olağanlaştırılıyor. Muhalefet, önerileriyle değişiklik teklifini yumuşatmak istiyor. Anayasa Komisyonunu terk etmek yetmiyor. Böylece oy mu devşirilecek? Din özgürlüğüne sığınılarak siyasal İslam yolculuğuna ortak mı olunacak?

Tarikat ve cemaatler, tekkeler, medreseler anayasa ve yasalarla yasak edilmişken “karşı çıkılamaz ama denetlenmeli” denilmedi mi? Ardından devrim yasalarının kaldırılmasına sıra gelecek. Ödün vermenin sınırı yok.

AKP’yi suçlayıp AKP gibi davranmanın anlamı çok yönlü. Ama biri tartışmasız: İktidardaki siyasi partiler düzen içinde ne kadar değişirse değişsin sınıflı toplumun sömürü siyaseti ve bu siyasete dinsel destek değişmeyecek.     

Laiklik liberallerin elinde oyuncak yapılırken, siyasal İslam yolundaki lideri izleyerek siyaset yapmak, hukuksuz adaylığa onay vermek ve de dinsel inanç üzerinden çıkar sağlamak Cumhuriyetin üzerine dökülen harcı betonlaştırmaya yarıyor. Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez esaslarını gösteren “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” ve “Cumhuriyetin nitelikleri” hükümleri siyasetle ve hukukla paramparça ediliyor.

Din üzerinden mütevazi gözükme sermaye sınıfının ve gericiliğin ortak tavrı. Düzen siyaseti de bu ortaklık içinde. Sömürücülerin halkı susturması, eylemsizleştirmesi için gereksinim duyduğu tüm değerler hukukla ve dinsellikle yaşamda tutuluyor. Düzen siyaseti “halkı kandırma”, “genel oyu çalma” yarışında. Yarışın adına da demokratik, laik hukuk devleti diyorlar.   

Sosyalist toplumun gerçek demokrasisi ve laikliği hedeflenirken sömürücü düzenin saldırganlıklarını, tuzaklarını bilerek savaşım vermek, bireyin inancının bireysel ve toplumsal yaşamda, hukukta, devlette, siyasette ve ekonomide etkisinin olmamasını savunmak düzene karşı örgütlü savaşımın anlık ve ayrılmaz parçası.