Onay’a göre “en değerli komünist”; “yaşam boyu her koşula dayanabilmiş ve son nefesine dek komünist olarak direnmiş, komünist olarak yaşayabilmiş kişidir”.

Sanat direnişçisi: Yılmaz Onay

Sanatı halkla birlikte özdeşleştirerek işçilerin, emekçi halkın direnişçisi oldu Yılmaz Onay. 

7 Ocak Pazar günü Türkiye Halk Temsilcileri Meclisinin yola çıkış toplantısında Orhan Aydın ve Oğuz Gemalmaz’la birlikte anarken, orada bizimle birlikte olduğu duygusu içindeydik.

Oyunlar ve oyun kitapları, tiyatro uyarlamaları, romanlar, kurumsal kitaplar, çeviriler, makale ve söyleşilerden oluşan onlarca yapıt bırakarak 9 Ocak 2018’de veda etti bize.

Bertolt Brecht Onunla daha sıcak girdi aramıza. “Brecht’le yaşamak” Ondan öğrendiğimiz bir yaşam tarzıydı. Nazım Hikmet’in tiyatro yazarlığı ve kazandırdığı eserlerin değer ve önemi Onunla yüceldi, yaygınlaştı. 

Hans Fallada’yı ve “Küçük Adam Ne Oldu Sana?” romanını Onunla tanıdık. Romandan tiyatro uyarlamasını yaptığı, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonrası Ankara Sanat Tiyatrosunda (AST) aynı adla sahnelenen oyun, yalnızca darbe ve darbecilere değil,  alkışlayanlara ve göz yumanlara da yanıt niteliğindeydi. Hitler rejiminin, seçimle ve parlamento desteğiyle nasıl iktidara geldiğinin ve dünyayı kana buladığının sınıfsal analiziyle birlikte küçük burjuva desteğini nasıl sağladığı gerçeğinin beyinlere kazındığı tiyatro uyarlaması ve roman günümüzde de başucu kitapları arasında.         

Her memur babanın çocuklarının yaşadığı gibi, çeşitli Anadolu kentlerinde ilk, orta ve lise birinci sınıfı okuduktan sonra 1969’da lise ikinci sınıfta Ankara’ya geldiğimde, Giresun’daki Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) üyesi öğretmenlerimin yönlendirdiği isim ve adresler bana yol gösterdi. AST bu adreslerden biriydi. 

Yılmaz Onay’ın 1972’de Bertolt Brecht'ten sahnelediği "Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti" oyunu seyircileri çok etkilemişti. Oyun, kısa süre sonra, “Nafile Dünya” oyunuyla birlikte, “kasıtlı, maksatlı” görülerek Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından AST faaliyetinin sakıncalı görülmesine ve süresiz kapatılmasına neden oldu. Bu bizi umutsuzluğa itmemiş, ateşlemişti.  AST 1974’de yeniden açıldı. 

Oyundaki şu dizeler unutulmadı:   

"Geliyorlar çinko tabutlarla.
İnsanı ne hale koymuşlarsa,
Çinkonun içinde gizli.
Daha iyi bir yaşam uğruna
O büyük sınıf kavgasında
Teslim olmamış direnmişti."

İTÜ mezunu İnşaat Mühendisi olan Onay’ın TÜBİTAK Yapı Araştırma Enstitüsü araştırma asistanı iken yazdığı mesleki kitaplar TÜBİTAK tarafından yayımlandı.  

Onay’ın tüm yapıtları hiç eskimeden okunacak nitelikte. Sevgiyle, keyifle okuyup izlenecek, sanat ve bilimle beslenilecek bir Yılmaz Onay sitesi dostları tarafından hazırlanarak bilgi ve ilgiye sunuldu.  

Yaşam öyküsündeki anlatımla: İşçi sınıfının politik mücadelesine önem veren Yılmaz Onay, 1978 yılında Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu. 1979 yılında gerçekleştirilen senato üçte bir yenileme seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin İstanbul adayları arasında yer aldı. Yine Partililer tarafından kurulan İşçi Kültür Derneği’nde çalıştı. 1978 yılında Genel Başkan seçildi ve 12 Eylül askeri faşist darbesine kadar bu görevi sürdürdü. 

İşçi Kültür Derneğini “işçiler değiştirecek bu dünyayı” inancıyla “küçük burjuva bireyciliğine karşı örgütlü yaratıcılık” olarak tanımladı. 

Mutfağında çalışmaktan mutluluk duyduğum Bilim ve Sanat Dergisi’nin hazırlık toplantıları, çıkış metni hazırlıkları Yılmaz Onay’ın evinde gerçekleştirildi. Faşist darbeden dört ay sonra Ocak 1981 tarihinde ilk sayısı yayınlanan Bilim ve Sanat Dergisi’nin kültür/sanat bölümünün editörlüğünü üstlendi. Yazı ve söyleşilerinin yanı sıra geniş bir sanatçı çevresinin dergi ile bağlantısının kurulmasını sağladı. Bu ilişkileri Yarın Dergisi'ne de taşıdı.

1982 Anayasası çalışmaları sırasında Bilim ve Sanat Dergisinde “Sanatın ‘Anayasa’sı” yazısında “Eğer sanatın ‘Anayasası’, onun halka dayanması, özsuyunu halktan alması ve halk toprağında ‘ürüne durması’ ise, bu kökleri ve bu damarları kesmeye yönelik bir yaklaşım da aslında düpedüz sanatı istememekten başka bir şey değildir” diyen Onay, sanatı “halka bağlılık” olarak tanımlıyordu. 

Ve emekçilerin yaşamı nasıl gerçekçiyse, sanatları da gerçekçidir diyerek uyarıyordu: “halk tarafından yaşanmayan sanat, her an ‘bitkisel hayat’a girme tehlikesiyle yüzyüze kalır”.  

İnsana ve yaşama, sınıf bilinci ve çıkarına, emekçilerin düzenine verdiği önemi vurgularken “lütfen göğüslenebileceğiniz kadarını üstlenin” diyordu. Onay’a göre “en değerli komünist”; “yaşam boyu her koşula dayanabilmiş ve son nefesine dek komünist olarak direnmiş, komünist olarak yaşayabilmiş kişidir”.   

Bilim ve Sanat Dergisinde Oktay Arayıcı’nın anısına yazdığı “Yaşarken Yaşatmak” yazısındaki sözlerini kendisine uyarlayarak bitirelim Yılmaz Onay yazısını: “Evet, bir kez yitirdikten sonra artık ardından ağlamanın bir anlamı yok. Artık, tüm yitirdiğimiz değerler gibi, Yılmaz Onay için de, onun yaratışını geleceğe taşımak görevimiz öne çıktı şimdi. Ama bu çaba ‘yaşarken yaşatmak’ görevimiz üstünde bir kez daha durup düşünmeyi de içermiyor mu?” 

“Zor günlerde ölmek olmaz” Sevgili Yılmaz Onay, “bilirsin”! Saygıyla yaşıyorsun.