Dinselleştirilmiş düzende sermaye egemenliği daha rahat hareket ediyor, daha rahat sömürüyor, daha rahat susturuyor.

Din özgürlüğü diye diye…

Bir dine inanma ya da inanmamayı kötüye kullanma, çocuk ve kadın istismarı, yapılanları dinselliğe sığınarak savunma, sermayeye destek, mülkiyet ve kaynak paylaşımının içinde pay artırma yarışı, müfredat ve değerler eğitimi, yaygın ya da kaçak Kuran kursu, kullaştırma ve şükürcülük, gericilik…  Devlet, hukuk, siyaset ve toplumsal yaşam tarzına el atma…

Din özgürlüğünün yanına düşünce özgürlüğünü de ekleyerek dinselliğin ve dinsel gericiliğin girmediği, etkilemediği alan yok. Serbest piyasa gibi. Din özgürlüğü diye diye “inanma ve inanmama” özgürlüğüne zarar veren bir öğretiyle, uygulamayla ve baskıyla alıştırmaya çalışıyorlar siyasal İslama, tarikat ve cemaatlere, tekke ve zaviyelere, dinsel yaşam tarzına, esas olarak da din ve para ortaklığına.

Dinselleştirilmiş düzende sermaye egemenliği daha rahat hareket ediyor, daha rahat sömürüyor, daha rahat susturuyor.

Erzurum’daki istismar ve işkence davasında sanık yakınlarının mağdur ailelerine, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği avukatlarına saldırısı bireysel kızgınlıktan öte din ve düzen bütünlüğüyle değerlendirilmeli. Dinsele dayanan haklılık savından öte düzene sırtını dayamışlığın cesareti ve karşıt olana, adalet arayana baskı söz konusu.

Çocuklara karşı insanlık suçunu teşvik edenler ve/veya işleyenler dinsel buyrukları dayatırken düşünce ve din özgürlüğüne sığınıyorlar. Kadına, LGBT’lere, çocuğa ve bunlara hükmeden erkek egemenliğine aynı tavırla yaklaşılıyor, biçim verilmeye kalkışılıyor.

Sarıklı, cüppeli, tekbirli gösterilerin amacı da Diyanet İşleri Başkanlığının devlet içindeki gücü de mezuniyet töreninde mezun öğrenciyi uyaran dekan da aynı: Laikliği yok ederken sermaye ve dinsellik ortaklığını, para ve din saltanatını meşrulaştırma. Laikliği yok ederken aydınlanmayı ve bilimi sermayenin hizmetine sunup dinselle bulamaç yapma.   

Uygulamaların, siyasetin, hukukun ve o hukuku onaylayan Anayasa Mahkemesinin açtığı yol, aydınlanma ve laikliğe ihanetin meşrulaştırılmasını kanıksattı ve laikliği ilke olarak kabul edenleri de içine çekti. Nurettin Yıldız'ın ve benzerlerinin sözlerini düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendiren, bu sözler nedeniyle kendisine "pedofil" sıfatını uygun görenleri mahkûm eden yargı kararları bu meşrulaştırmaya ortak oldu.

“Din bu değil” demek de din özgürlüğü adına laikliğin yok edilmesini önleyemiyor. Tarikat ve cemaatleşmenin, imam hatipleşmenin önüne geçemeyenler, devletin ve hukukun içine dini sokanlar, siyaseti dinsellikle birlikte yürütenler sapkınlıkların cezalandırılmasıyla avunmayı savaşım sandıkça dinselleşmenin tümör gibi yayılması sürecek.

Bir tarafta AKP döneminin laiklik tanımı haline getirilen dinsel özgürlük, diğer tarafta da “dinsel sahipliğin” insanlığa karşı, çocuklara karşı kullanılması… Çocukları kapitalizmin emrine sunarken ve sömürülenleri sustururken sınırları yok.

Anayasa Mahkemesi başkanının övünçle vurguladığı yeni laiklik tanımındaki özgürlüğün ABD’nin özgürlük anlayışından, burjuvazinin özgürlük anlayışından farkı yok. Özü sömürünün özgürlüğü. “Laiklik tehlikede değil” derken sermaye-din özgürlüğü esastır demek istiyorlarmış.

Altılı masanın mutabakat metni ve açılım metinlerini sömürü düzeninin özgürlük gözlüğüyle ve demokrasi yanılsamasıyla okumaya kalkışanlar, aynı gözlükle AKP ortaklığının iktidarını da “bitmiş” görebiliyorlar. Getirmek istedikleri düzen de kapitalist ekonomi bilimin ve burjuva demokrasisinin gereklerinin yerine geldiği aynı düzen.

Laikliği kolaylıkla dışarı savurmaları, laikliğin yok edilmesinde sermaye sınıfıyla ve mevcut siyasal iktidarla “özgürlük” başlığı altında buluşmaları, ortaklaştıkları kapitalist/emperyalist düzenin doğalı.

Din özgürlüğünün sınırsız olduğu yerde eşitlik, adalet, bağımsızlık, düşünce özgürlüğü de dinle sınırlandırılır. Laiklik olmadan eşitleştirilmiş, adaletleştirilmiş, özgürleştirilmiş, bağımsızlaştırılmış toplumsal düzen kurulamaz.

AKP’li düzeni analiz önemli tabii ama hangi bakışla. AKP’li düzendeki piyasacılık ve gericilik piyasacılığın ve dinselliğin kurallarıyla analiz ediliyorsa, aynı düzenin güvencesi için enerji harcanıyorsa, çözüm önerileri de aynı düzenin yanılsamaları içinde biçimsel nöbet değişiminde aranıyorsa analiz kimin için yapılmış olacak, kime yarayacak?

İktidar “sınıf temelli” el değiştirmeyecekse kime yarayacağı belli. Çok tartışılan bir örnekle açarsak cumhurbaşkanlığı seçiminde işçi sınıfının adayının olmaması o seçimi kimin seçimi yapar?

Emekçilerin sömürüden kurtulmasını isteyenler, sömürünün iktidarına son vermek için örgütlenir ve savaşırlar. Yarın iktidar olunacak gibi her alanda hazırlanırlar.

Sermaye sınıfı içinde de laik patronlardan söz edilir. Düzen içi kimi siyasetin laikliği kambur gibi görüp, yeri geldiğinde liberalizmin laiklik tanımı tuzağına düşerek ondan kurtulmaktan kaçınmaması laikliğin tek başına amaç olmamasının tipik örneği.

Sermaye sınıfı her yolu kullanarak emekçileri kontrol altında tutmayı iyi biliyor. Eşitsizliğin, ayrımcılığın en keskini olan sömürünün yanına dinsellik eklendiğinde düzen daha rahat yol alıyor.

Hemen her seçimde “bu seçim kırılma noktası”, “özgürlük için son çıkış” diye diye düzenin nöbet değişimi oyununa çağrılan emekçiler kendi iktidarları için savaşımdan uzaklaştırılıyor. Burjuva demokrasisi ve dinselleşme bu uzaklaştırmada etkin kullanılıyor.

Laiklik olmadan, inanma ve inanmama özgürlüğü de emekçilerin sömürüye karşı sınıfsal savaşımı da eşitlikçi toplumsal düzen de eksik kalır.  Sınıfsal savaşım sömürücülere ve araçlarına payanda olmayı değil, örgütlenerek devrime ve sosyalizme hazır olmayı gerektirir.

Kurtuluşun zamanı, kuruluşun da zamanı. 2023 yeniden…