'Stalin'in son havarisi: Kaganoviç'

1911’de katıldı Lenin’in partisine. Genç bir deri işçisiydi. Hayatını adadığı işçi sınıfı zafer kazandığında, bunda onun da alınteri vardı. 'Stalin’in son havarisi' diyorlardı ona, Kaganoviç’e.

Ali Ufuk Arikan

1991 yılındayız. Tüm dünya emekçilerinin üzerine uğursuz bir karabasanın çöktüğü o yılda.

İnsanlığın en büyük kazanımı, ileri adımı olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği hain bir çetenin elinde resmen çözülmek üzereyken, o 98 yaşında, gözleri görmeyen, oldukça zor yürüyen ve artık ömrünün son günlerini yaşayan biriydi.

Hayatını adadığı partinin başına çöreklenen çete sosyalizmi tasfiye etmeye çalışırken, o ölümünden tam üç hafta önce kendisiyle yapılan bir görüşmede şöyle diyordu:

“Güvenilir üç kişiye sahip olsam. Üç güvenilir kişi. Siyasetçi, ekonomist… Elimde böyle üç kişi olsa o zaman bir şeyler yapabilirdik…”

Bu sözleri söylediği kişi, kısa süre önce Türkçe’ye kazandırılan “Böyle dedi Kaganoviç: Stalin’in son havarisi” kitabının yazarı Feliks Çuyev’di.1

Çuyev, 98 yaşındaki Bolşeviğin gözünde o anda yeniden gençlik ateşini gördüğünü, Marksist Leninist temelde bir parti inşa ediyormuşçasına örgütçü rolüne soyunduğunu söylüyordu.

O bir Bolşevikti, pes etmek, vazgeçmek, yılmak asla yoktu!

Deri işçisi bir Bolşevik…

1893 yılında Kiev’in Kabanı Köyü’nde dünyaya geldi Kaganoviç.

Yoksul bir ailenin çocuğuydu.

Çok küçük yaşlarda fabrikalarda çalışmaya başladı, bir deri işçisiydi.

Yoksul, savaşlardan yorgun düşmüş bir ülkede, Çarlığın büyük baskısı altında ve insanlık dışı koşullarda hayatta kalma mücadelesi veriyordu onlar da…

Ancak buz kırılmış, yol alınmaya başlanmıştı daha o yıllarda.

Çarlık’ın büyük baskısına karşı mücadelenin seyrini belirleyecek parti 1905 devriminde daha da çeliklemiş, işçi sınıfının öncüsü şekillenmeye başlamıştı.

Ağabeyi 1905 yılında katılmıştı partiye, Bolşeviklere. Onun da katkısıyla 1911 yılında Kaganoviç de bir Bolşevik olacaktı.

Devrime yürüyen, bu yolda çok büyük bedeller ödeyen, ödediği her bedelde daha da güçlenen o partinin emekçilerinden, militanlarından biriydi.

1917’de, devrimin arifesinde partinin önderi Lenin’le tanıştı.

Ekim Devrimi’nde tüm Bolşevikler gibi onun da alınteri vardı, Gomel’deki ayaklanmayı yöneten isimdi.

Devrimden sonra da mücadele çok çetindi, partinin verdiği tüm görevleri elinden geldiğince yerine getirdi.

Yeri geldi Kızıl Ordu’da görev yaptı, iç savaşta Beyazların üstüne gitti, yeri geldi Ukrayna’daki milliyetçi çalkantıyla mücadeleyle görevlendirildi.  Sovyetler’in meşhur demir ağlarında da, eşsiz Moskova Metrosu’nda da büyük emeği olacaktı.

O bir Bolşevikti, örgütçüydü. Parti Merkez Komitesi ve Politbürosu’nda uzun yıllar görev yaptı, aynı zamanda ülke yönetiminde birçok kritik rol üstlendi.

Bu görevler uzun yıllar boyunca devam etti.

Ta ki 1953 yılındaki kırılmaya kadar…

1953’te Stalin’in ölümü sonrası Hruşçov liderliğinin sosyalizme darbe anlamına gelen yönelimlerine karşı başlangıçta tutuk da olsa karşı çıkan ilk ekibin parçasıydı.

Bu yüzden Molotov ve Malenkov ile birlikte “Anti Parti Grubu” tanımlamasıyla partinin dışına atıldılar.

Üstelik biraz daha hızlı ve kararlı davranabilselerdi Hruşçov’dan kurtulmaya fazlaca yaklaşmış olmalarına rağmen…

O bir Bolşevikti, 98 yaşında o günü geri döndüğünde, “Bir fraksiyon oluşturmamıştık, örgütlü değildik” diyecek, örgütlü olsalardı Hruşçov’dan iktidarı devralabileceklerini söyleyecekti.

Ancak tarih başka türlü akmış, kaybetmenin bedelini ödeyerek partisinin dışına düşmüştü.

Çuyev’den tarihe iki not

“Molotov Anlatıyor” kitabının da yazarı olan Feliks Çuyev’in “Böyle dedi Kaganoviç: Stalin’in son havarisi” kitabı da dönemin tanığı bir Bolşevikle tüm tarihi kırılmalara, deneyim ve derslere birinci ağızdan tanıklık etmemize olanak sağlıyor.

Kitapta devrim öncesinden devrime, Lenin’den Stalin’e, sosyalizmin eşisiz başarılarından çözülüşe kadar birçok kritik dönemeç bizzat Kaganoviç’in tanıklığıyla anlatılıyor.

Ancak kitabın odak noktasında iki başlığın durduğu kanaati oluşuyor sayfaları çevirdikçe…

Bunlardan birincisi, sosyalizm düşmanlığının uzun yıllardır temel kaynağı haline gelen Stalin karamalarına o dönemki tanıklıklar ve gerçeklerle esaslı yanıtlar verilmesi kuşkusuz.

Bir diğeri ise hayatını partiye adayan bir komünistin, çözülüş günlerinde, artık 98 yaşına bastığı, gözlerinin görmediği, yürüyemediği bir dönemde dahi sosyalizme olan büyük inancına tanıklık etme fırsatı.

Kiev'de kürsüde...

Hruşçov’u ‘keşfeden’ isim: En fazla il ya da bölge sekreteri olmalıydı

Kaganoviç hayli “talihsiz” sayılabilecek bir role sahip bu karalamalar konusunda. Stalin’e en büyük saldırının adreslerinden biri olan Hruşçov’u keşfeden isimdi…

Şöyle diyordu o günleri anlatırken:

“Onu terfi ettiren benim. Yetenekli bir adamdı. Stalin bana bir gün dedi ki ‘Senin işçi sınıfına zaafın var.’ İşçileri yüksek mevkiye getirmeye bir zaafım vardı çünkü o zamanlar yetenekli adam azdı. O şüphesiz yetenekli bir işçiydi.”

Ama önemli bir ek yapıyor burada Kaganoviç: “Yanlış yerde bulundu, il veya bölge sekreteri olarak pekala çalışabilirdi ama kendini MK Sekreteri olarak buldu ve bu başını döndürdü.”

İşte bu isim Partinin başına geçip Stalin’i ve giderek sosyalizmi hedef aldığında karşısında Kaganoviç’i bulacaktı.

Ona karşı verdiği mücadeleyi kaybedince partisinden atıldı.

Ancak ölene kadar hep geri döneceği günü bekledi, yeniden parti üyesi olmak istedi.

‘Partinin bana karşı aldığı tutum, fiziksel ağrılarımı derinleştiriyor’

O 90’lı yaşlarında bile partiye katkı vermek, partiye dönmek için şu satırları yazan bir komünistti:

“Sadık bir Marksist Leninist olarak Partinin ve MK’nın güvenini haklı çıkaracağıma sizi temin ederim… Bir kez daha MK’dan ısrarla, gözümü açtığım Komünist Parti saflarında hayatımı devrim yolunda tamamlama olanağı vermesini rica ediyorum.”

Parti onun her şeyiydi, “Partinin bana karşı aldığı tutum, fiziksel ağrılarımı derinleştiriyor” diyordu.

Ancak yönetim bir kez hainlerin eline geçmişti, Feliks Çuyev’in dediği gibi, “Stalin’in son havarisi Kaganoviç onların gırtlağına takılacak bir kılçıktı”, bu nedenle kabul etmediler, 97 yaşında bile onun mirası ayaktaydı.

‘Havlamak olmaz!’

Stalin’e karşı her dönem tekrarlanan yalanların bir numaralı çürütücülerindendi.

Kitapta Stalin'i sosyalizm için verdiği büyük mücadeleler dolayısıyla sürekli ayrı bir yere koyuyor ve onun için "büyük insanlar kaybolmazlar" diyor, adına Paris'te tek bir anıt bile dikilmeyen Robespierre'i örnek veriyor. Stalin'in büyük bir lider olduğuna sürekli olarak vurgu yapan Kaganoviç, 1937 yargılanmaları, Almanya ile yapılan anlaşma, Troçki, Buharin gibi başlıklarda üretilen yalanlara hararetle karşı çıkıyor ve bu soruların hepsine itinayla yanıt veriyor, hepsinin en yakın tanığı olarak.

Sadece küçük bir alıntı… Stalin’e karşı tek bir kötü söz söylemesi karşı devrimci güruhu o kadar mutlu edecekti ki, o 90’larına geldiğinde bile ağzından bu yönde tek bir söz almak için çırpınıp durdular.

Çok netti Kaganoviç:

“Görünen o ki bizlerden birini ele geçirmeyi ve Stalin’e sövmemizi ve havlamamızı çok isterlerdi.”

Çuyev yanıtlıyor: Molotov ya da Kaganoviç bunu yapsaydı ne kadar mutlu olurlardı!

Kaganoviç yanıtlıyor: Havlamak olmaz!

Soldan ikinci isim Kaganoviç...

'Partiyi öyle savunmalı ki herkes titresin... Tüh suratınıza'

Çözülüşe giden süreci neredeyse tüm kırılmalarıyla birlikte gören tek Bolşevik olan, "resmi" çözülüşten birkaç ay önce yaşamını yitiren Kaganoviç’in o günlerde dahi partisine olan inancı, işçi sınıfına ve sosyalizme olan inancı hep devam ediyor.

Kitapta buna ilişkin çok sayıda anekdot bulmak mümkün.

Onlardan sadece biriyle bitirelim…

Çuyev, “partinin altının oyulduğunu” söylüyor, karşı devrimci hainlere işaret ediyordu.

Hiç karamsar değildi ve çıkışı gösteriyordu Kaganoviç, üstelik hainlerin suratına tükürerek:

“Parti Sovyet devletinin bel kemiğidir. Devleti o inşa etmiştir, o inşa eder ve o inşa edecektir! Partiyi öyle savunmalı ki herkes titresin! Lay lay lom değil. Yoksa yumruğu yersin…

…Devlet devlettir. Tüm bu ekonomiye yönelik eleştiriler, devlet otoritesini baltaladı. Otoriter-bürokratik devletmiş… Tüh suratınıza!”

  • 1. Feliks Çuyev, Böyle Dedi Kaganoviç Stalin'in Son Havarisi, çev. Ahmet Açan, Verba Yayıncılık